Senan Kazımoğlu

Tüm yazıları
...

BİR HARF İLE BAŞLAR BİR MİLLET KAYBEDER

Senan Kazımoğlu

Prof. Dr. İskender Öksüz, "Millet ve Milliyetçilik" adlı kitabında Tarık Buğra ile yapılan bir röportajdan bahsediyor.

İskender Hoca'nın anlattığına göre, gazetecinin biri Tarık Buğra’ya “Hakikat yerine ‘gerçek’ demekle ne kaybederiz?” diye sormuş. Tarık Buğra’nın bu soruya verdiği cevap hem mükemmel hem de düşündürücüdür:

“Hakikati kaybederiz!”

Evet, bir kelime ya da bir kavram deyip geçmemek gerek. Bazen bir kelimeyle, hatta bir kavramla bir hakikati kaybedebiliriz. Hatta bırakın kelimeyi, bazen bir harfin bile ne kadar önemli olduğunu gösteren örnekler vardır.

Bu konuda Türk milletinin büyük şairlerinden Fuzulî'nin şu dörtlüğü oldukça dikkat çekicidir (bahsi geçen şiirin orjinali Arap harfleriyle yazılıdır. Ancak Arap harfleriyle siteye yüklenince hata vereceği ihtimalinden dolayı şiiri latin harfleriyle yazdık. Fakat siz onu Arap harfleriyle yazıldığını düşünerek okuyunuz lütfen):

Kalem olsun eli ol kâtib-i bed-tahrîrin (Kötü yazan kâtibin eli kurusun, kalem gibi)
Ki fesâd-ı rakamı sûrumuzu  (mutluluk, düğün) şûr (karışıklık, kargaşa) eyler
Gâh bir harf sukûtıyla kılar nâdiri nâr (ateş)
Gâh bir nokta kusûruyla gözü kör eyler.

Geçtiğimiz günlerde Yeni Ufuk dergisinden bir arkadaşımızla Güney Azerbaycan üzerine yazdığı bir yazı hakkında konuşurken, kelimelerin ne kadar değerli olduğunu ve yazı yazarken buna dikkat edilmesi gerektiğini anlattım.

O konuşma üzerine bu yazıyı kaleme alarak sizlerle de paylaşmak istedim.

Arkadaşımla bu konuyu konuşurken, sonradan Elburz Dağı’na dönüşen "Mengi Tau"dan bahsettim.

Bir yerin coğrafi adı, bir anlamda oradaki toplum yapısı hakkında da bilgi verir. İşte bu yüzden emperyalistler, bir bölgeyi işgal ederken çoğu zaman ilk iş olarak o bölgenin adını değiştirmeye çalışırlar. Çünkü bir ad, aslında o yerin tarihi tapusu gibidir.

Suriye’de “Türkmen Dağı” dediğimiz bölgenin demografik yapısının kimlerden oluştuğunu açıklamaya gerek bile yoktur.

Bu durumu daha iyi anlamak için, bir zamanlar çevresi tamamen Türklerle dolu olan Gökçe Gölünün zamanla Ermenileştirilip “Sevan”a dönüştürülmesi ve bölgeden Türk izinin silinmesi örnek verilebilir.

Yine aynı şekilde Türklerin anayurdu olan ve hâlâ Türklerin yaşadığı "Türkistan" bölgesinin son yüzyılda “Orta Asya” olarak anılmaya başlanması da bu duruma dahildir.

İşte bu zincire bir örnek olarak da, geçmişte "Mengi Tau" olan, bugünse "Elburz Dağı" olarak bilinen dağın ismini gösterebiliriz.

Dünyanın en büyük dağlarından biri olan Mingi Tau, etrafında yaşayan Kıpçak Türklerinden Karaçay ve Balkar Türkleri tarafından kutsal kabul edilen bir dağdır. Dağ ve çevresinde farklı milletler yaşasa da, bu bölgenin en eski Türk yurtlarından biri olduğu bilinmektedir. Bu durumu dağın ilk adından, yani Mingi Tau ifadesinden de anlamaktayız.

Mingi kelimesi, Kıpçak ağzında “m” harfinin “b” ile yer değiştirmesiyle okunursa, Eski Türkçedeki “bengü” kelimesine karşılık gelir. Bu kelime “sonsuz”, “ebedi” veya “ulu” anlamlarını taşır.

Tau ise yine Kıpçak ağzında “d” harfinin “t”ye, “ğ” harfinin ise “u”ya dönüşmesiyle meydana gelmiş bir sözcüktür ve Oğuz Türkçesindeki “dağ” kelimesiyle aynı köktendir.

Bu bağlamda Mingi Tau, “Ebedî Dağ”, “Sonsuz Dağ” ya da “Ulu Dağ” anlamlarına gelmektedir.

Ancak bölgedeki işgallerden sonra —tıpkı Türkistan’ın zamanla “Orta Asya”ya dönüştürülmesi gibi— Mingi Tau da kendi adını kaybederek Elburz ismini almış ve böylece Türk kimliğinden uzaklaştırılmıştır.

İşte bu sebepten dolayı, kimliğimize sahip çıktığımız gibi, kelimelerimize, kavramlarımıza ve bize ait olan her şeye de aynı hassasiyetle sahip çıkmamız gerekir.

Yazıya Prof. Dr. İskender Öksüz Hoca ile başladık, onunla bitirelim.

İskender Hoca, bahsettiğimiz yazının devamında, Tarık Buğra’dan ilham aldığını belirterek şu cümleleri aktarıyor:

“Lisan deyince kelimeleri anlarsak ne kaybederiz?

Cevap şöyle: Lisanı kaybederiz!