Son günlerde virüse yakalananlarda dikkat çekici bir artış var. Konu sadece değerli tıpçılarımızı değil; değişik meslek erbabını, sosyologları ve psikologları da ilgilendirmektedir. Bilimsel kurullara farklı meslek sahipleri de davet edilebilmelidir. Birçok konuda vatandaşın değer hükümleri, yanlışıyla doğrusuyla davranış kalıpları ve Türkiye’ye has şartlar ve sebepler göz önüne alınmadan sığınılacak tedbirlerde beklenen sonuçlar alınamıyor. Meslek ve branş asabiyetini aşmak gerekiyor. Kurullara bilim adamı davet ederken siyasilere sadakate değil; liyakate bakılmalıdır.
Bazılarına göre zorlayıcı, kısıtlayıcı tedbirler olmadığı sürece, yeni normale dönüş; gevşeme, yönetenlerin zaafı zannedilir ve hafife alınarak tedbirlere uyulmaz. Kamu sağlığı ile ilgili virüs sorununu sadece ülkeyi yönetenlerin aldığı tedbirler gibi görme yanlışından da uzaklaşmalıyız. 11 bini aşkın vatandaşımızı virüse kurban verdik. Günlük ölüm sayısı 90’ı, hasta sayısı 3 bini aştı. Bunlar ciddiye alınacak sayılardır. Bu sayı içinde hepimiz yer alabilirdik. Hiç kimsenin virüs veya bakteri karşısında özel koruması yoktur. Büyük çoğunluk virüse karşı kurallara uymuşsa da bir gurup son derece ciddi olayı hafife almış, sıkıntıya gelmemiş, zevkinden ve sefasından ayrılamamış, alışamamış, yanlış alışkanlıklarını terk edememiştir. Mesela; tatil hastalığından, akraba ve taziye ziyaretinden, asker uğurlaması ve nişan, düğün törenlerinden, gösteriş tüketiminden ve kuralları zorlamaktan ve onlara uymamaktan kendilerini kurtaramamışlardır. Kurallara uymayanlar yüzünden virüs salgını hızla yayılmaktadır.
Konunun siyasi ortamla ilgili bir boyutu da olabilir. Bazı siyasetçilerin sürekli çatışmacı ortamdan beslenmeleri, fayda ummaları, iç politikadan bunu mesela Ayasofya tartışmaları ile dış politikaya da taşımaları, gündem değiştirmeleri, vatandaşı bunaltmış, bezdirmiş, huzur ve güveni sarsmıştır. Keşke iktidar ve muhalefet ortak bir davranış sergileyerek vatandaşa birlik mesajı ve resmi sunabilselerdi. En ciddi ve hepimizi ilgilendiren sorunlar karşısında bile, bir araya gelen görüntüleri veremiyoruz.
Trafik kurallarına uymayan, ciddiye almayan, kuralları zorlayan, uymamayı üstün zekâlılık sanan çarpık zihniyetin virüse bakışı, trafiğe bakışından farklı değildir. Aynı yanlış zihniyet devam ediyor. Hastane yatağında zor durumdaki hastaların ne çektikleri fark edilemiyor. Bu gerçeklerden maskeyi koluna asanın veya onu bilezik yapanın hiç haberi yok.
Tıpçı değerli dostlarımız da alınmasın ama ekranlarda halkın anlamadığı kelimeleri, tabirleri sık sık kullanarak ifadeleri aşırı yumuşatarak başarılı olamayız. Bugüne kadar işleri çok iyi getirdik ama sürdürmek de zorundayız. Türkçeleri varken yabancı karşılıklarını kullanmayı anlayamıyoruz. Acaba baştan itibaren sadece maske dağıtmak ile yetinmeyip halka yabancı tıp terimleri sözlüğü dağıtmak uygun mu olurdu? Bolca dağıtılan maske belki de bedava dağıtıldığı için bazılarınca takılmıyor.
Biz hala fiziki mesafeyle sosyal mesafenin farkını kavrayamadık. Herhalde bunu anlayabilmek epey zaman alacak. Toplumdaki fert ve sosyal gurupların fiziki değil de sosyal açıdan mesafesinin açılması insanların birbirinden uzaklaştırılması ve birbirine yabancılaşmasıdır. Birlik ve beraberlik şuurunu zedeleyecek böyle bir durumda kurallara uyum ve dayanışma da zayıflayacak fertler ben merkezli hareket edecek, kimse toplumu ve kendi dışındakileri değil, sadece kendini düşünür olacaktır. Bundan dolayı kurallara uymayanlar konuya ferdi açıdan bakarak ben hasta olacağım sana ne sorusuna sığınmaktadırlar.
Salgının daha da artmasını önlemek için önce alınmış bazı tedbirlere ve kısıtlamalara gidilmeli; ama bunlarda toptancı olunmamalıdır. Öncelikle toplumumuzun maske, fiziki mesafe ve hijyen konusunda ve hastanelerde yatan Korona hastalarının çektiği acılar konusunda bilgilendirilmesine devam edilmelidir. Sadece 65 üstü kişilere yasak getirerek virüs salgını problemini çözemeyiz. Herkesin bu konuda fedakârlık yapması sağlanmalıdır. Gerekirse milletimiz topyekûn en az 14 günlük karantinaya sokulmalıdır.