Son mahalli seçimler sonrası siyasette ortamın normale dönmesi, karşılıklı saygı ve hoşgörünün yerleşmekte olduğu ümidi vatandaşların morallerini güçlendirmişti. Geleceğe olan güven artma eğiliminde idi. Filistin’de tavuk keser gibi çocuk, kadın demeden insanların öldürülmesi ve iki taraflı oynayan ABD’nin bu soykırımın patronu olması bütün dünyada tepki ve nefreti üzerine çekmiştir. Cinayetleri ve soykırımı normal karşılayan adeta Netanyahu gibi geleceğin Ortadoğu projesini yürüten ABD’nin ve onun emir kulu olan Batılı ülkelerin bu durumda dahi İsrail’i desteklemeleri, her çeşit silah yardımı yapmaları yaşadığımız çağın bir utanç kaynağıdır.
Dünyanın bu çirkin yüzü, NATO’yu ve BM’yi bile kendi çıkarları ve hedefleri doğrultusunda utanmadan kullananlar, siyasi bir depreme sebep olmuştur. Güneyimizde ABD’nin yıllardır PKK’yı desteklemesi, onu kara kuvvetleri gibi görmesi, kendisine bağlı devletçikler yaratma çabası ve Akdeniz’e uzanması, planlanan terör koridoru Türkiye için dikkat çekici örneklerdir. Batı ve sözde dostlarımız Türkiye’yi bölgesinde ve dünyada tecrit etmeye çalışarak etkisiz hale getirme çabası içindedirler. Olumlu bazı gelişmelerin önünde devamlı bir sur gibi durmaktadırlar. Türkiye’nin Libya ile yaptığı antlaşma Yunanistan’a Akdeniz’de büyük bir alan kaybettirmiştir. Yunanistan’ın kaybı işgalci ABD’nin kaybıdır. Libya ile yapılan çok stratejik antlaşma, Türkiye’nin önünü açmış, ardından yanlışlar düzeltilerek önemli bir Afrika ülkesi olan Mısır’la kurulan son derece önemli ilişkilerle yakınlaşma bölgemizde olumlu değişikliklere gebedir. Demek ki Libya’da ve Akdeniz’de milli menfaatlerimizi koruyabilmek için “işimiz” varmış. “Mavi Vatan” anlayışına masal diyenler, işbirlikçiler vatani ahlaktan yoksun olduklarını ve ülkeyi yönetmeye hazır olmadıklarını göstermişlerdir. “Türkiye’nin orada, burada ne işi var” malum tekerlemesi ülke çıkarlarının ileride yeterince korunamayacağı endişelerini ortaya çıkarmıştır. Ege’de Rusya’ya karşı değil; bize karşı Yunanistan’ı korumak ve kollamak üzere kurulan ABD üsleri, ABD’nin genişlemesine hizmet etmekte ve Karadeniz’e çıkmayı kolaylaştıracağı ümidini taşımaktadır. Ukrayna – Rusya savaşı Ukrayna’nın Batı tarafından aşırı desteklenmesi barış ümitlerini zayıflatmaktadır. AB’nin KKTC’yi hedef tahtasına oturtması ve yok sayma alışkanlığı sürmektedir. Yıllardır Türkiye’nin yakasına mutlaka taviz almak niyetiyle dost ve düşman tarafından yapışılmıştır. Dost bildiğimiz çevreler ve ülkeler aile yapımızı ve ahlaki değerlerimizi çökertmek için, cinsel sapmaları teşvik etmek üzere LGBT gibi dernekleri bile kurmuşlardır. Kaldı ki, bunlar bazı ülkelerde kapatılmıştır. Çocuklarımıza yönelen onları birbiriyle tekrar çatıştırma çabaları, bağımlılık yaratan dijital saldırı, gençlerin sosyalleşmesini ve vatandaşlık şuurunu önleyici oyunlar devam etmektedir. Çocuklarımızı okul ve aileden koparmak için her şey yapılmakta, uyuşturucu terörü bir silah olarak Türkiye’ye karşı kullanılmaktadır. Andımızdan neden bu kadar çekinilir ve okullarda okunmaz olduğunu hala anlamış değilim. Anormal kapalı kıyafetlere tepki duyup, plaj kıyafetiyle ortada dolaşanlar yüz kızartıcı örneklerdir. Rehbersizlik dolayısıyla artan boşanmalar ve kadın cinayetleri çok düşündürücüdür. Savunma sanayiindeki gurur duyduğumuz üretimlerin sadece siyasi sebeplerle “teneke” diye aşağılanmaları bile görülmüştür.
Harp Okulu mezuniyet töreninde bazı Teğmenlerimizin “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” şeklinde ant okumaları maalesef siyasi malzeme bile yapılmıştır. Son yılarda Atatürksüz Atatürkçülük yapmaya çalışanlar ve Atatürk çizgisinden uzaklaşan bazı milletvekilleri “Atatürk’ün askeriyiz” ifadesine karşı çıkmışlar ve reddetmelerine rağmen, gerekli bir işlem yapılmamıştır. Konu kapatılmıştır. “Anayasadan 66. madde çıkarılmazsa Türkiye demokratikleşemez” diyen hanım siyasetçi de iktidar kanadında ortaya çıkmış ve kendisine önemli görevler verilmiştir. “Türk olmadığımızı biz partimiz sayesinde öğrendik”diyen birisi milletvekilliği ile ödüllendirildi. 40.000’in üzerinde şehit veren, vatan toprağına sahip çıkan Hamas’a bile terörist damgasını vuranlar oldu. Bu üzücü ve düşündürücü saldırıları ve örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Bütün bunlar yaşanırken siyasetçilerimizin bir kısmı kendilerine geçmişten miras bırakılan kavga ve hakaret ile maalesef birbirine saldırdılar. Siyasette rakip olmak, düşman olmayı hiçbir zaman gerektirmez. Dostlarımız ve yüce Türk Milleti “Türkiye İttifakı”nın hep arayışı içinde olmuştur. Ülkemizin bu dönemde buna fazlasıyla ihtiyacı vardır.