Mustafa E. Erkal

Tüm yazıları
...

MİLLİYETÇİLİK VE MUHAFAZAKÂRLIK AYRIŞTIRMASI

Mustafa E. Erkal

Milliyetçilik ve muhafazakârlık birbirine ters kavramlar olmayıp zaman zaman iç içe ve birlikte düşünülmesi gereken kavramlardır. Milliyetçi çizgide olan bir kimsenin maddî ve manevî değerleri, eserleri, sosyal mirası koruyucu olması da beklenir. Muhafazakâr bir aydının milliyetçi olmadan neyi muhafaza edip koruyacağı da tartışmalıdır. Bir muhafazakarın hassas olduğu değerler; milliyetçinin de sahip çıkması gereken değerlerdir. Ancak ülkemizde kendini muhafazakâr olarak tanımlayan bazılarının milliyetçiliğe karşı ve onu reddeder davranışları anlamsızdır. Bu bir çeşit davranış bozukluğudur. Milletleşmeyi, milli kimliği reddeden, Türk milletine mensubiyet duygusunu dışlayan bir kimse neyi ne ölçüde muhafaza edebilir? Milliyetçiliği reddeden muhafazakârın, muhafazakârlığı reddeden bir milliyetçinin fikir çizgisi henüz olgunlaşmamış kabul edilebilir.

Sosyal değişme, gelişme şeklindeki olumlu bir değişmenin reddi; muhafazakârlığa ve milliyetçiliğe de zararı dokunur. Esas olan toplumun ihtiyaçlarına göre ve çağa göre değişmedir. Gelişme ileride toplumun beka sorununu doğurmayacak nefes alışlarıdır. Aslında sadece geçmişe takılıp kalmak onu taklit haline sokmak muhafazakârlık değildir. Muhafazakârlık, Türk milletini diğer milletlerden ayıran kendine has özelliklerinin korunarak yaşatılması ve canlı kılınmasıdır. Milletleşemeyen ve kalabalık halinde kalan toplumlarda muhafazakârlık ve milliyetçilik ortak iradesi de gelişemez. Bir toplumda değişme kadar muhafazakârlık fonksiyonuna da ihtiyaç vardır. Bir Fransız Katolik ile İspanyol veya başka bir ülkenin Katolik’i aynı din dairesine mensup olmalarına rağmen yaşama tarzı (kültür) farklarına sahiptirler.

Milletleşme ile millîleşen kültür, o kültürün mensuplarını millî menfaatler doğrultusunda hareket etmelerine yol açar. Diğer taraftan bir Türk, Yunan, Fransız, Alman muhafazakârları birbirinden kültürel olarak farklılık gösterirler. Bu bakımdan muhafazakârlık, değişmeyen bir ideoloji değildir. Milliyetçilik de aynıdır. Bunlar hiçbir ülkenin inhisarında da değildir. Çünkü ülkeden ülkeye değişirler. Değişme de sadece değişme olduğu için kabul edilmez. Olumlu bir değişme yani sosyal gelişme olabilmesi için toplum, sosyal ve ekonomik açıdan ve zihniyette olumlu bir ortak seviyeye gelmelidir. Toplumları bekleyen tehlikelerden biri de körü körüne geçmişi taklittir.

Değerli ilim adamı rahmetli Erol Güngör milliyetçiliği de ırkçılıktan kesin olarak ayırmıştır. O’na göre, milliyetçilik bir kültür hareketi olarak ırkçılığı; halka dayanan bir hareket olmasıyla da otoriterliği reddeder. Yine rahmetli Erol Güngör “milliyet farklarını hesaba almayan bir İslam düşüncesi, kaynağını İslam dininden ziyade, bazı siyasi durumlardan almaktadır. Bu manada İslamcılık şimdiye kadar hep hâkim milliyete karşı hoşnutsuzluğunu doğrudan doğruya belirtemeyen etnik azınlıkların ideolojisi olmuştur. Bunların maksadı İslam ülkeleri arasında birlik sağlamaktan ziyade kendi yaşadıkları ülkedeki milliyetçi politikayı nötralize etmektir. Bu azınlıklar ayrılıkçı bir politika takip edecek kadar kalabalık ve güçlü olduklarını hissettikleri an kendi istikametlerinde bir milliyetçilik hareketi açmaktan hiç geri kalmazlar; böyle bir güce erişemedikleri müddetçe İslam davasının şampiyonu olarak görünürler” (Prof. Dr. Erol Güngör, İslam’ın Bugünkü Meseleleri, İstanbul 1981, sh.181). Aslında İslamcı görünüm altındaki bazılarının ayrılıkçı bazı hareketlerle iç içe olmaları sebepsiz değildir. Türkiye’de de Cumhuriyetin ve millî devletin kuruluş amacını ve Millî Mücâdele’yi reddedenler, Atatürk düşmanlığına soyunanlar, rahmetli Güngör’ün işaret ettiği yanlışlardan hareket etmektedirler. Bunlar Allah’ın ipine değil; emperyal güçlerin iplerine sarılmayı kurtuluş zannederler. Millî Mücâdele’ye karşı hareketlerin ve isyanların temelinde bu husus yatmaktadır.

Bir milliyetçi ve muhafazakarın iktisadi görüşleri ile bir liberalin görüşleri de farklıdır. Liberal her şeyin kendi içinde zamanla dengeye varacağına inanır ve gerekli kamu müdahalelerini dışlar. Ferdi kutsallaştırır; toplumun fertlerden meydana geldiğini unutur. Yani ağacı gören ormanı fark etmez. Fert mi, toplum mu şeklindeki kısır tartışma; milliyetçi ve muhafazakâr kamplaştırmasının bir başka örneğidir. Özgürlükler de ütopyalaştırılamaz; onların da yasal sınırları vardır.

Yazımızın sonunda tekrar muhafazakarlık kavramına dönersek; muhafazakarlık, bir milleti diğerinden ayıran, fark ettiren, kendi kimliğini veren maddî ve manevî değerlerin sistemli bir şekilde korunması ve korunarak geliştirilmesidir. Sadece geçmişe takılıp kalmak değildir. Müspet evrensel, kültürel ve teknolojik gelişmeleri dışlamak ve onları ülke yararına kullanamamak da değil…