Harun Meral

Tüm yazıları
...

Lüzumuna binaen

Henüz yazar hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.

Harun Meral

Fransız düşünür Ernest Renan ‘Millet nedir?’ isimli kitabında Milliyetçiliği tarif ederken, milleti oluşturan insanları birbirine bağlayan bağların kan ve kafatası temeline dayalı milliyetçilik anlayışını ret etmiştir. Ernest Renan’a göre millet, kaş, göz, tip, kan ve dil gibi objektif unsurlardan değil mazi, amaç, ideal, istikbal gibi sübjektif manevi unsurlardan oluşur. Yani Renan antropolojik bir milliyetçilik yerine etnolojik unsurları ve birlikte yaşama arzusunu ihtiva eden kültür milliyetçiliğini öne sürmüştür. M. Kemal Atatürk’ü de etkileyen bu görüşlere, Atatürk’ün millet ve milliyetçilik tariflerinde de rastlayabilirsiniz. Ziya Gökalp de benzer tarifler yapmıştır. Alparslan Türkeş de, “Kendini Türk hisseden herkes Türk’tür.” ifadesiyle bu görüşlerin yanlış olmadığını dile getirmiştir. Renan, “Geçmişte kalan ortak şan, şeref ve acılar mirası ve gelecek için gerçekleştirilecek bir program.” cümlesiyle milliyetçiliğin temel taşını işaret etmiştir. Zaten milletleri millet yapan ruh da bu cümlede ifade edilen iradedir. Renan’ın sübjektif milliyetçilik anlayışına göre, birtakım sübjektif bağlar ile birbirine bağlanmış insanların oluşturduğu üst kimliğin adıdır millet. Bu bağlar, manevî niteliktedir. Milleti oluşturan insanları birbirine bağlayan bu manevi yani sübjektif bağlar arasında, mazi, hatıra, amaç, ideal, istikbal, ülkü birliği gibi hususlar yer almaktadır. Geçmişte yaşanılan ortak acılar veya birlikte kazanılan başarılar, ortak amaca varmak için mücadeleler, ortak tehlikelere karşı birlikte karşı koyma isteği gibi faktörler insanları birbirine bağlar ve milleti oluşturur. Ernest Renan böyle söylemektedir. Renan’a göre insan, ne ırkının, ne dilinin, ne de dininin, ne de nehirlerin izlediği yolun, ne de sıradağların yönünün eseridir. Sağlam duygulu ve sıcak kalpli insanların bir araya gelmesi manevî bir şuur yaratır ki, buna millet denir.

Yani, Ernest Renan milleti açıkça bir ruh, bir manevî prensip olarak tanımlamaktadır. Bu ruh yahut manevî ilke, biri geçmişte, öteki ise içinde yaşanılan zamanda bulunan iki unsurun birleşmesiyle oluşur. Bu unsurlardan birincisi, zengin bir hatıra, ‘tarih’ mirasına sahip olmaktır. Bu unsurla Renan’ın kastettiği şey, tarihten ziyade, millî bir mitoloji, yani geçmişin ululuklarını kutlayacak ve geçmişte yaşanan güçlükleri kutsayacak bir bakış açısıdır. Geçmişte yaşanılan ortak acılar veya birlikte kazanılan zaferler insanları birbirine bağlar. Bu unsurlardan ikincisi ise birlikte yaşama ve olabildiğince çok ortak miras yaratma isteğidir. Bu ikinci unsurda, amaç, mefkûre, istikbal, ülkü birliği gibi hususlar yer almaktadır. Özetle Renan’a göre, milleti yaratan unsur, birlikte acı çekmiş, sevinmiş ve birlikte umut etmiş olmaktır. Bu tarife göre milleti, ortak bir maziye sahip olan ve gelecekte de birlikte yaşama arzusuna sahip olan insanlar topluluğudur, diye tanımlayabiliriz.

Sonuç: Ernest Renan diyor ki, “Bir millet bir ruhtur, manevi bir varlıktır. Bu ruhu, bu manevi varlığı, hakikatte bir olan iki şey teşkil eder. Biri mazide, öteki haldedir. Biri, müşterek olarak zengin bir hâtıralar mirasına sahip olmaktır. Öteki ise bugünkü birlikte yaşama rızası, tüm olarak elde edilen mirası değerlendirmeye devam etme iradesidir…” Bence bu görüşler Türkiye’deki sosyal yapı gerçekleri göz önüne alındığında doğru bir düşüncedir. Bu doğruları bir yabancı düşünürün dile getirmesi onun yanlış olduğu ve ret edilmesi anlamına gelmez. Renan’ın, “Millet olabilmek için tarih çarpıtılır.” sözü de bir gerçeği ifade eder. Çünkü tarih, bütün dünya da çarpıtılarak yazılmıştır. Mustafa Kemâl Atatürk’ün de milleti tarifi ve anlayışı şudur: “Zengin hatıra mirasına sahip bulunan, beraber yaşamak hususunda ortak arzu ve olurda samimi olan, sahip olunan mirasın korunmasına beraber devam hususunda iradeleri ortak olan insanların birleşmesinden meydana gelen cemiyete millet adı verilir. Atatürk’ün millet anlayışı, bugün de ilmiliği kabul edilmiş olan sübjektif veya kültürel millet görüşüne uygundur. Milletin çağdaş düşüncelere uygun ilmi bir tanımını yapma gereğine işaret eden Atatürk, mümkün olduğu kadar her millete uyabilecek olan şu geniş tanımı yapmaktadır: Zengin bir hatıra mirasına sahip bulunan, beraber yaşamak hususunda müşterek arzu ve muvafakatte samimi olan ve sahip olunan mirasın muhafazasına beraber devam hususunda iradeleri müşterek olan insanların birleşmesinden meydana gelen cemiyete millet namı verilir. Bu tarif tetkik olunursa, bir milleti teşkil eden insanların rabıtalarındaki kıymet, kuvvet ve vicdan hürriyetiyle insani hisse gösterilen riayet, kendiliğinden anlaşılır. Gerçekten maziden müşterek zafer ve yeis mirası; istikbalde gerçekleştirilecek aynı program ümitleri beslemiş olmak; bunlar elbette bugünün medeni zihniyetinde, diğer her türlü şartların üstünde mana ve şümul alır.”

Yukarıda ki ifadeler Afet İnan’ın Atatürk’ün el yazıları isimli kitabından alıntıdır. Ayrıca Afet İnan’ın Medeni Bilgiler isimli kitabında Atatürk millet tanımını vermiş ve bu tanımın içine ırk ve etnik köken, din gibi hususları katmamıştır. Atatürk milliyetçiliği bir etnik şoven milliyetçilik değildir. Ziya Gökalp’in belirttiği has (kültür) milliyetçiliğidir. Ernest Renan ise,1882 yılında verdiği ‘Bir millet nedir?’ adlı konferansında milletin, fertleri arasındaki ‘birlikte yaşama duygusuna, bir ortak kültüre, bir ruh birliğine’ dayandığını belirtmiştir. Dikkat edin her iki tarif arasında uyum vardır, tezat yoktur. Renan’ın Mustafa Kemal’den önce yaşadığını ve Atatürk’ün Fransızca bildiğini düşünürsek bir etkileşim olduğunu da anlarız.

Ziya Gökalp gibi Türkçülüğün Esasları’nı yazarak Atatürk’e etki eden düşünür ise (Makaleler VIII, “Millet Nedir?”, Ankara,1981, s.151.) milleti şöyle tarif eder: Gökalp, “Millet nedir?” sorusuna cevap verirken bu kelimenin anlam alanına giren ‘ırk, kavim, ümmet, halk, devlet’ gibi kavramların eleştirisinden yola çıkar ve milletin ırkî bir birlik olmadığını, kültürel bir birliğe dayanan bir terbiye yani eğitim sonunda oluşan bir birlik olduğunu iddia eder. Yani, Gökalp’e göre millet; soyla, budunla, coğrafya ile siyasetle ilgili bir topluluk

değildir. Millet; dil, din, ahlak ve estetik bakımdan ortak olan yani ortak duygular taşıyan, aynı eğitimi almış bireylerden oluşan kültürel bir topluluktur.

İnsan kendisini ruhen bağlı saymadığı herhangi bir toplum onun ulusu olamaz. Önemli olan insanın hangi kanı taşıdığı, hangi ırka mensup olduğu değil hangi kültüre bağlı olduğudur. Bir insan hangi eğitim sürecinden geçmişse, kendisini hangi ulusa bağlı hissediyorsa ve hangi ulusun ülküsünü taşıyorsa o millete mensuptur.

Renan da millet tarifinde bezer ifadelere temas eder. Alparslan Türkeş ise , “Kendini Türk hisseden herkes Türk’tür.” tespitini yaparak meselenin bir kan ve din temeline dayalı şartı olmadığını, bir ruh hali, bir bilinç ve soyut kültür bağlamında ele alınması gerektiğini vurgular. Sonuç: Milleti sadece din birliği temelinde ele alırsak İslam öncesi veya İslam sonrası karmaşası yaşarız. Sadece ırk, kan ve soy esasına göre milleti ele alacak olursak, dünyada saf bir ırk yoktur gerçeğine çarpar başımız.