Henüz yazar hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.
Fırsat eşitliğine dayalı milli bir eğitim sisteminin hâkim olduğu, taklitçi ve ezberci olmayan bir sistem hayal ediyorum. Gençlerin yeteneklerine göre eğitildiği sistem var hayalimde.
Zenginin iyi okullarda parayla tahsil görüp, fakirin ise sıradan bir okula bile giremediği sistemi reddediyorum.
Resmi hizmet ve bürokrasi alanının yandaş kadrolaşması, tanıdıkları istihdam etmek, sadakat esasına göre paylaştırılmak gibi gerici bir uygulamaya kurban edilmediği, liyakat esasına göre atandığı görevi bilgi ve becerisiyle en iyi şekilde deruhte edecek kadrolara yer verilen bir düzen arzu ediyorum.
İktidar gücünü mülakat adını verdikleri ucube bir yöntemle yandaş kayırmacılığına dönüştüren düzeni reddediyorum.
Yarıdan bir fazla hesabına göre oluşturulan sözde demokraside niteliksiz çoğunluğun tahakkümü haline dönüştürülen iktidar anlayışını reddediyorum. Sosyal ve siyasi barışın hâkim olduğu, seçimlerde kazananın, kendine oy vermeyenlerin de hakkını hukukunu koruduğu, siyasi tercihlerin suç gibi nitelendirilmediği bir ülke hayal ediyorum.
Siyasi taraftarlığa değil, İnsana saygının hâkim olduğu bir düzeni özlüyorum.
Üç tane oy fazla alabilmek için siyasilerin utanmadan yalan söylediği, gerçeklerin ters yüz edildiği bir ülke yaşanılabilirliğini kaybediyor. Yalana dayalı politikayı reddediyorum. Devlet yönetmeye talip siyasetçilerin yalan söylemediği bir ülke hayal ediyorum.
Kuvvetler ayrılığının hâkim olduğu, siyasetin hukuka, hukukun siyasete tahakküm etmediği, toplumu ilgilendiren her alanda adaletin, hakkaniyetin ve eşitliğin sağlandığı bir ülkeyi özlüyorum.
Siyasetin emrinde hukuk, politikanın güdümünde hak arama sistemini reddediyorum.
Sanayi, tarım ve eğitim sahalarında üretime dönük politikaların esas alındığı, üretmeden tüketmenin ve lüks harcamaların vicdan eğitimiyle sınırlandırıldığı, ihracatın arttırıldığı bir iktisadi model özlüyorum.
Devlet eliyle israfın, gösteriş mahiyetinde debdebenin, üreticinin kuvvetli kontrol sistemiyle desteklenmediği bir kargaşa ekonomisini reddediyorum.
Bir arkadaş şöyle yazmış. Bende aynen destekliyorum.
“İnsanların coğrafi bölge, mezhep, ideoloji veya sosyal statülerine göre değil; karakterlerine, adalet, emniyet, liyakat ve ehliyetlerine göre değerlendirildikleri bir ülke…
Devlet nizamı veya bekasını bir siyasi veya dinsel cemaat kimliği üzerine değil, insan unsuru üzerine inşa etmiş bir ülke…
Devlet yönetimini bir ideolojiye ve muktedirlerin arzularına göre değil, adalete dayandıran bir ülke…
Halkının dili veya dini ile kavga etmeyen, devlet adamı veya idarecilerinin halkına benzediği bir ülke…
Her hak sahibine hakkını eksiksiz teslim eden, herkesin din, can, mal, nesil ve akıl emniyetini yasal korumaya alan bir ülke…
Zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul hale getiren faize dayalı vahşi kapitalist ekonomi teorisini reddeden bir ülke…
‘Suçlu olan Muhammed'in (sav) kızı Fatıma da olsa cezalandırırım’ diyen bir anlayışı içselleştirmiş; yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, gelir dengesindeki adaletsizlik ve işsizlikle tavizsiz bir şekilde mücadele eden bir ülke…
Siyaseti veya idareyi şahsi, ailevi veya grupsal nüfuz temin etme aracı olarak görmeyen,
İdare hizmetini bir ibadet olarak gören ve bunun karşılığını yalnız ve yalnız Yüce Allah'tan bekleyen,
‘Bir saat adalet, yetmiş yıllık ibadetten evladır’ anlayışı gereği, halkının cebinde gözü olmayan, gözü gönlü tok idareciler tarafından yönetilen bir ülke…
Kendi halkının değerlerine ve ruh dünyasına ters, ‘Kes, kopyala, yapıştır’ yöntemi ile ithal edilen ve her kademede nitelikli dolandırıcı yetiştiren bir eğitim sistemi değil;
Adalet temelinde, erdemli ve faziletli bir toplumun inşa edilmesini sağlayan, Allah'ın yeryüzüne attığı formatın gereği olarak farklılık ve çeşitlilikleri bilen, tanıyan ve bunlarla barışık yaşayan bir nesli yetiştirecek;
Ekonomik özgürlüğü ilk plana değil, belki son plana atan; aklı ve maneviyatı imtizaç ettirerek hakikatin ortaya çıkmasını sağlayacak bir talim ve terbiye anlayışına sahip bir ülke…
Ailenin korunmasını annelik kutsal mefhumu üzerine bina ederek annelik vasfına halel getiren her türlü unsuru def-u ref eden;
Ekonomik kalkınmışlık, siyasi istikrar ve huzurun egemen olması adına gelişmiş ülkelerin kapılarında dilencilik yapmayan, insan fıtratı ile yüzde yüz uyumlu kendi medeniyet değerlerini hayata hâkim kılan bir ülke…
Komşularıyla iyi geçinen, komşuda çıkacak bir yangında ‘Yumurtamı nasıl pişiririm?’ çıkarcılığı gütmeyen;
Yürek genişliğimize rağmen bizi daracık sınırlara mahkûm eden emperyalizme inat, sınırları silikleştirerek ve ‘Dört tarafımız düşmanlarla dolu’ hezeyanını reddederek ‘Komşu komşunun külüne muhtaçtır!’ anlayışını nazara alan bir ülke…
Türk Dünyası ile entegre olmayı uzun vadeli politika haline getiren bir ülke..”
Hayalin ötesi yok, liste uzadıkça uzar.
Aliya İzzetbegoviç'in dediğine kesinlikle katılıyorum:
“Bazı fikirler ve hayaller vardır ki onlara inanıldığı ölçüde gerçekleşir.