Şevket Apuhan

Tüm yazıları
...

Küreselleşmenin Panzehiri Milli Devlettir

1984 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi, Türk Dünyası İşletme Fakültesi’nde Uluslararası ilişkiler, Haliç Üniversitesi’nde İşletme eğitimi almış, yüksek lisansını aynı üniversitede tamamlamıştır. Uzun yıllar uluslararası bağımsız denetim kurumlarında çalışmış, ulusal gazetelerde yazarlık ve ulusal TV’lerde düzenli olarak yorumculuk yapmıştır. Türkiye’de ve Azerbaycan’da birçok konferansa konuşmacı olarak katılmış Apuhan’ın, yayınlanmış 4 kitabı bulunmaktadır.

İletişim:apuhan@outlook.com

Şevket Apuhan

Geçtiğimiz yüzyılda tarihin en büyük jeopolitik felaketi yaşandı ve Osmanlı İmparatorluğu onlarca parçaya bölündü.

Osmanlı’nın hoş görüsüne sığınarak topraklarımızda rahatça yaşamış halklar, emperyalist kışkırtmalarla canımızı yakmaya başladığında, öne çıkan fikir Osmanlıcılıktı.

Aydınlarımız ve devlet adamlarımız Osmanlıcılık fikrinin devleti yıkılmaktan kurtarabileceğine inanmışlardı ancak bu fikir azınlıklar üzerinde etkili olmamıştı. Osmanlıcılık ile imparatorluğun ayakta tutulamayacağı anlaşıldığında, bu sefer din kartı öne sürülmüş, Ümmetçilik düşüncesi ile İslam ümmetinin aynı zamanda ümmetin Halifesi olan padişaha biat edeceği hesaplanmıştı.

Devletin “Büyük Cihat” çağrısına İslam âlemi gecikmeden cevap verecek ve halifenin etrafında kenetlenen Müslümanlar Batı emperyalizmine karşı direnerek devleti yıkılmaktan kurtaracaklardı. Zaten zorunlu müttefikimiz olan Almanlar da böyle düşünüyor, Padişah’ın cihat çağrısı ile İngilizlerin Ortadoğu’dan sökülüp atılacağına inanıyorlardı.

Ancak bu fikir de devletin içerisinde bulunduğu aczin karşısında etkisiz kaldı ve azımsanmayacak kadar çok Müslüman, Osmanlı’ya yani halifeye karşı İngilizlerle iş birliği yapmayı tercih etti.

Artık ok yaydan çıkmış, asırlardır emperyalistler tarafından beslenen fitne uyanmış, devletin ayakta kalamayacağı anlaşılmakla beraber Türk tarihinin namusu da tehlikeye düşmüştü.

İşte tam burada bir grup inanmış adam Türkçülük fikri etrafında birleştiler ve Osmanlı’nın enkazı üzerinde bir ulus devlet kurmak için harekete geçerek, milletin eşi benzeri görülmemiş fedakârlıkları sayesinde hedeflerine ulaştılar. Anadolu; ulus bilinci, ulus düşüncesi ve ulus hissiyle kurtulmuş, mazisi zaferlerle dolu tarihimiz başını yerden kaldırmış ve Türklerin bir devleti olmuştu. Yani, ulus-milli devlet bunalımdan çıkış yolumuzdu.

Şimdi bizim bahsimizi burada kapatıp, birkaç asır öncesine, ortaçağ Avrupa’sına dönelim. Avrupa yorgun, dağınık ve artık sersemlemiş. Uzun ve yorucu bir maratondan sonra silkinip kendine geldiğinde, başka bir tabirle uzun süren rüyası bittiğinde büyük bir gerçekle uyanıyor: Ulus devlet ve Milliyetçilik! 

Ne yapıyor Avrupa? Asırlardır çözemediği problemlerin hallinin ulusçuluk fikrinde yattığını görüyor ve milliyetlerine sıkı sıkıya bağlanan Avrupa milletleri kurdukları milli devletlerin etrafında ulus bilinci altında birleşiyor. 

Kadir Koçdemir, ‘Milli Devlet ve Küreselleşme’ adlı eserinde milli devletin Ortaçağ Avrupa’sının çözemediği dört önemli meseleyi çözdüğünden bahseder ve bu meseleleri şöyle sıralar:

1- Refah: Ekonomik kalkınma ile gelir dağılımında adalet arasında rızayı sürekli kılacak bir dengenin tesisi.

2- Güvenlik: Ödüllendirme ve cezalandırma mekanizmalarının hesaplanabilir olduğu bir ortamın yaratılması ve muhafazası.

3- Kimlik: Aidiyet, entegrasyon, müşterek bir biz duygusu ve motivasyonun tesisi.

4- Meşrutiyet: İrade oluşturma, karar alma ve icra süreçlerine demokratik katılımın sağlanması.

Sonuç olarak önce Avrupa, akabinde yıkılan Osmanlı Devleti’nin asli unsuru Türkler, kaostan düzene milli devlet ve ulus bilinciyle geçebilmişlerdir. Bugün ise milli devleti aşındıracak ve güçten düşürecek her politika Türkiye’yi Ortaçağ Avrupa’sına dönme tehlikesi ile karşı karşıya bırakacaktır. 

 

Geçtiğimiz yıllar boyunca Türklük bilincini yıpratarak, Türk milletini halklara bölerek ülkemizi huzura kavuşturacağını sanan zihniyetin, bugün bizi getirdiği nokta da gözler önündedir. Milli devlet ve ulus bilinci dört koldan sarılarak aşındırılmış, sonuç olarak terör hortlamış, devlet acz içine düşmüş ve ufkumuzu kara bulutlar kaplamıştır. 

Bu sebeple ulus devlete sımsıkı sarılmalı, ona sahip çıkmalı ve milli bilinci koruyup kollamalıyız. Kendi kaos dolu yıllarından düzene, milli devletle geçen bir takım Batılı devletlerin ‘küreselleşin’ diye verdikleri akılları ise dik durarak ve bu duruşun gereklerini yerine getirerek kendilerine ısrarla iade etmeliyiz.