1984 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi, Türk Dünyası İşletme Fakültesi’nde Uluslararası ilişkiler, Haliç Üniversitesi’nde İşletme eğitimi almış, yüksek lisansını aynı üniversitede tamamlamıştır. Uzun yıllar uluslararası bağımsız denetim kurumlarında çalışmış, ulusal gazetelerde yazarlık ve ulusal TV’lerde düzenli olarak yorumculuk yapmıştır. Türkiye’de ve Azerbaycan’da birçok konferansa konuşmacı olarak katılmış Apuhan’ın, yayınlanmış 4 kitabı bulunmaktadır.
İletişim:apuhan@outlook.com
Öncelikle bir konunun altına çizmeliyiz. Türkiye; Suriye’de ABD planlarına aykırı operasyonlarda bulunmasaydı, toprakları üstünde bir ameliyata müsaade etseydi, kısacası sebepleri ne olursa olsun AKP Türkiye’ye kan kaybettiren politikalarına devam etseydi bugünkü haliyle sert bir ekonomik sarsıntı geçirmeyecek, hastalıklı iktisadi model ayakları üstünde kalmaya devam edecekti.
Evet, AKP hastalıklı bir ekonomik yol izliyordu. İtibarı üretimde değil; tüketimde görmek gibi çok yanlış bir zihniyet taşıyor, pimi çekilmiş bir bombayı cebinde taşıyordu. “Ben bu oyunda artık yokum.” dediği an da cepteki bomba patladı.
Yani, bir dış müdahale konusunda iktidarla hemfikirim; ancak bu dış müdahaleye nasıl imkân sağladık, o pimi çekilmiş bombayı nasıl cebimizde taşıdık, neden hazırlıklı değildik, nerede hata yaptık gibi soruları tartışmaz ve tespit etmezsek yaşadığımız buhrandan hiçbir zaman kurtulamayacağız.
Defalarca söyledik Türkiye’nin politikaları hiçbir zaman ekonomik akılla desteklenmedi. Bunu çok iyi bilen ABD, bugün yanlış adımlarla açtığımız yaraların üzerine parmak basıyor.
Örneğin; ülkemizde üniversite mezunu işsiz oranı:
2004 : %12,9
2008 : %13,9
2012 : %19,9
2017 : %27
şeklinde seyretmiş.
Örneğin; Türk okulları, zaman zaman açıklanan dünyanın en iyi 500 üniversitesi içinde ya olmuyorlar ya da bir üniversite ile temsil ediliyorlar.
Örneğin; TEKEL’in alkol bölümünü 2003 sonunda 292 milyon $’a Mey Grubu’na sattık. Bu grup 3 yıl geçmeden hisselerin %90’ını 810 milyon $’a TPG Capital’e sattı. TPG 4 yıl sonra aynı markayı 2,1 milyar $’a Diageo’ya sattı.
Örneğin; Türk Telekom birkaç yıllık karına 21 yıllığına özelleştirildi ancak özelleştirmeyi alan şirketin mahkeme kararlarına rağmen Türk Telekom’un taşınmazlarından, bakır kablolarına kadar her şeyi sattığı ortaya çıktı.
Bu örneklerden yüzlercesini yazabiliriz. İşte bu gibi yanlışlar dış müdahalelerle doğrudan alakası olmayan, Türkiye’nin kendi içerisinde yaptığı büyük yanlışlardan müteşekkil olmakla birlikte bugün ekonomimiz üzerinde dış müdahalelere kaynak sağlıyorlar.
Ülkemizde bu zihniyet değişmeden, bu yanlışlar son bulmadan hiçbir şey değişmez, değişemez.
Bu zihniyetle; ABD’den uzaklaşıp AB ile yakınlaşmak; AB ile kavga edip Avrasya’ya yönelmek de hiçbir şey değiştirmeyecektir. Bu haliyle Türkiye, muhatapları tarafından her zaman operasyon yapılmaya uygun bir ülke olarak görülecek, hiçbir zaman tam anlamıyla bağımsız olamayacaktır.
Şahsi fikrime göre bugün izlenilen, aslında izlenilmek zorunda kalınan dış politika doğru politikadır; ancak bunu üreten bir ekonomi ile desteklemezsek bizim için değişen bir şey olmayacaktır.