Geçtiğimiz yıllarda ABD’de Kore gazisi Ermeni asıllı bir vatandaşımız vefat etmişti. Vasiyeti çok dikkat çekici idi. Tabutunun üstüne ay yıldızlı bayrağımızın konmasını, cenazede papazın bulunmamasını, kendisine herkesin kendi dini ve inancına göre dua etmesini vasiyet ediyordu. Bu gazimiz ABD’de yaşamasına rağmen bazılarından daha çok Türk Milletine mensubiyet şuurunu sürdürüyordu. Burada fiziki mesafenin uzaklığına rağmen, sosyal mesafenin çok yakın olduğunu söyleyebiliriz. Bu Ermeni vatandaşımız Anayasamızın 66. Maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti’ne olan vatandaşlık bağı ve Türkiye’ye bağlılığı yüksek olduğuna göre sıfatı Türk’tür. 66.madde mensubiyet bağından bahsediyor. Bazı etnik yobazların yaptığı gibi ırkını, mezhebini ve dinini kimsenin ayırmıyor. Bu vatandaşımız gibi nice Ermeni vatandaşımızın da aynı duyguları taşıyabileceğini biliyoruz. Kolay ve basit genellemelere gitmemeyi hocam Z. F. Fındıkoğlu hep bana tavsiye ederdi. Çok doğru imiş. Her bir Ermeni vatandaşımızı Ermeni terör örgütlerinin üyesi gibi göremeyeceğimiz bir gerçektir. Aynı durum Kürt asıllı Türk vatandaşları için de geçerlidir. Aslında 66.maddeye karşı çıkışın bir amacı da ayırım yapmaması, farklılıkları abartmaması ve herhangi bir çatışmaya ortam hazırlamamasıdır. Oysa tersi olmalı; toplum, sınıf, mezhep, etnik, ilerici-gerici çatışmaları içinde yüzmelidir. Millî devletlerin önündeki en önemli tuzak kavramlardan birisi de etniklik gibi çok kültürlülük virüsüdür. Bu virüs anayasalara musallat edilir. Aslında çokkültürlülük, çok seslilik ve demokratikleşme diye de yutturulur. Yutan çok siyasetçi ve karton aydınlar da görülür.
Bir de laikliğin anayasadan kaldırılmasını isteyenler var. Bunun son derece ilkel ve yeterli bir fikir jimnastiğine dayandığını hiç hissetmem. Millî devletlerin önüne tuzak kuranlar, dost ve sözde müttefiklerimiz devamlı çatışma unsurlarının artmasından yanadır. Eğer anayasalarda isimlendirmeyeceğiniz takdirde Müslümanı Hristiyan ile, Alevi’yi Sünni ile, gericiyi ilerici ile nasıl çatıştıracaksınız. Bunun için bunları maddelerde ifade etmek onlarca faydalıdır. Bundan dolayı anayasamızın giriş maddeleri hedeftir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesi kucaklama ve ülkenin birlik, bütünlük içinde gelişmesini sağlama amacı vardır. Laik-antilaik çatışması olmadan çatışma ve kargaşa sağlanabilir mi? Onun için bütün din ve inançların devlete eşit mesafede olması makbul değildir. Biri olmalı ki, karşısına başkası çıkarılabilsin. Unutulan şu ki, bir ülkede, hangi ülke olursa olsun eğer kurucu unsur, millî kimlik ve devletin kuruluş temel ilkeleri reddedilerek farklılıkların bütünü zenginleştirilmesinden bahsedilemez.
Ne gariptir ki, yanlışa kandırılarak raporların hazırlandığı ve çalışmaların yapıldığı alan resmî kanaldır. 2004 Başbakanlık İnsan Hakları ve Danışma Kurulu’nun Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Çalışma Raporu’nu nereye sokup gizleyebileceğiz? Efendim, Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçişte birçok etnik ve dinî grup varmış. Ama bunlar Türkiyeli sıfatı ile değil; Türk sıfatı ile geçirilmiş. Alt kimlikler anılmamış. Oysa Millî Mücadeleyi başarıp onu Cumhuriyetle taçlandıranlar Türkler ve kendilerini Türk olarak hissedenler, emperyal güçler ile işbirliği yapmayan şerefli ve haysiyetli insanlardır. Bunlar kendilerini satmadılar. Satanların bir kısmı ülkeyi ya terk etti ya da Millî Mücadeleye ve devlete karşı ihanet içinde oldular. Devlet bakkal dükkânı değildir. Kurucu unsurlara ve bunların temel ilkelerine göre şekil alır. Bu bakımdan, Yeni Türkiye ve Eski Türkiye kavramları da son derece yanlıştır; çünkü tarih sürekli olan bir süreçtir. Millî Mücadeleden sonra Millî Devleti kurarken İngiliz ve ABD tekliflerini kabul edecek değildik. Buna gerek duysaydık Millî Mücadelenin komutanı ve değerini son yıllarda daha iyi anladığımız rahmetli Mustafa Kemal Atatürk ve rahmetli silah arkadaşları ve Türk Milleti bir bütün olarak Millî Mücadeleye ihtiyaç duymazdı. Şu veya bu ülkenin mandasını kabul ederdik.
Efendim, yurt dışındaki vatandaşlarımızın da millî kimlikle anılmalarından rahatsız olanlar var. Bu rahatsızlıklarını anlıyoruz ama kendilerini zorla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı da yapmadık. Burada kimlik, milliyete ve tâbiiyete göre adlandırılır. Kemik, kulak ve ten rengine göre değil…
Okurlarıma Prof. Dr. Mustafa Sever’in “Ulus Devletlere Alternatif: Çokkültürlü Toplum” isimli değerli makalesini okumalarını tavsiye ederim.