Şevket Apuhan

Tüm yazıları
...

Kendini Arayan Türkiye

1984 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi, Türk Dünyası İşletme Fakültesi’nde Uluslararası ilişkiler, Haliç Üniversitesi’nde İşletme eğitimi almış, yüksek lisansını aynı üniversitede tamamlamıştır. Uzun yıllar uluslararası bağımsız denetim kurumlarında çalışmış, ulusal gazetelerde yazarlık ve ulusal TV’lerde düzenli olarak yorumculuk yapmıştır. Türkiye’de ve Azerbaycan’da birçok konferansa konuşmacı olarak katılmış Apuhan’ın, yayınlanmış 4 kitabı bulunmaktadır.

İletişim:apuhan@outlook.com

Şevket Apuhan

Ülkemiz nice zamandır bir boşlukta sallanıyor. Oraya gidiyor, buraya geliyor; sağa bakıyor, sola dönüyor, olmuyor. Bu sefer olacak galiba diyoruz, üzülerek yine olmadığını görüyoruz.

En son söyleyeceğimizi, en başta söyleyelim: Böyle gitmez! Türkiye bu zihniyetle hiçbir başarıyı yakalayamaz. Yakaladığı hiçbir başarı da kalıcı olmaz.

Bakın, Tahran Zirvesi’nde, Putin’in heyetinde basın sözcüsü Peskov da vardı. Peskov bir Türkolog. Rusya ve İran’la tarihi bir toplantıya katılacak heyetimizde, Maliye Bakanı masada ayaklarını uzatmış otururken, MİT Müsteşarımız ve Milli Savunma Bakanımız arka sırada kendilerine yer bulabilmişler.

Zirvenin hemen akabinde 12 maddelik bir bildiriye imza atıyoruz; Cumhurbaşkanımız Türkiye’ye adım atar atmaz başlıyor zirveyi bombalamaya. O halde neden imzamızı attık?

İşte bütün bunlar, ülkemizin içinde bulunduğu süreçlerde hazırlıksız ve kararsız olduğunun birer ispatı.

Siz böyle hazırlıksız, böyle tutarsız davranırsanız, asırlık stratejiler yapan rakiplerinizle nasıl baş edeceksiniz?

Geçtiğimiz gün gazetelerde bir haber vardı. Haberde “Göç İdaresinin” kurulduğu ve bu yapının göç ve göçmenlerle ilgili tedbirler alacağından, araştırmalar yapacağından bahsediliyordu.

Düşünebiliyor musunuz? Yıllardır, topraklarında milyonlarca göçmen barındıran bir ülke böyle bir kurumu henüz kuruyor.

Aklımıza şöyle bir soru gelmiyor değil: Fabrikalarımızı da iflas ettikten sonra mı hayata geçireceğiz?

Türkiye kendini aramaya devam ediyor. Bu arayış devam ederken de 1938’den beri sistemin üzerine binen yüklerin üzerine her gün bir yenisi ekleniyor.

Çizgisini bir türlü yakalayamamış, güncel gelişmelere ayak uyduramayan, yaşadığımız onca felakete rağmen hala yetkinlik de değil; akrabalıkta ısrar eden yönetim anlayışıyla maalesef kötü bir yere sürükleniyoruz ve devleti idare eden yöneticilerimiz buna engel olmaktan çok uzaklar.

Bu zihniyetle faiz-döviz sarmalına sıkışıp kaldık.

Bu zihniyetle üretimden uzaklaştık.

Bu zihniyetle AVM’lerin esiri olduk.

Bu zihniyetle elimizde avucumuzda ne varsa betona yatırdık.

Bu zihniyetle bizden habersiz yaprak kımıldamaz çizgisinden, masalarda terslendiğimiz noktaya geldik.

Bu saatten sonra yapacağımız her yanlışın, atacağımız her yanlış adımın yansımasının, geçmişin iki katı olumsuz karşılığı olacaktır. Zira artık yanlış yapma lüksümüz kalmadı.

Geldiğimiz noktada iktidarın üretimin gücüne inanması, para hareketleriyle kat edecek bir mesafemizin olmadığını anlaması ve gerekli adımları atmasını arzu etmekten başka bir çaremiz de kalmadı. Çünkü bu kadar zor günler yaşamamıza rağmen, bu zor günlerin müsebbiplerinin siyasi olarak hala bir rakipleri bulunmamakta.

Dolayısıyla bize düşen, kendi dairemiz içinde doğruyu tarihe not düşmek ve yarınlara hazır olmak. Türkiye’yi bu hale Türk Milliyetçileri getirmedi; ama Türk Milliyetçileri kurtarabilir.

Aynı bir asır evvel olduğu gibi...