Anayasa değişmelerinin gündeme getirildiği bir zaman dilimine ulaştık. Anayasamız üzerindeki oyunların, geçmiş acı tecrübelerin herhalde bazılarına çok öğretici olduğunu düşünüyoruz. Dıştan kumandalı sözde dostlarımızca nasıl bir Türkiye’nin düşünüldüğü de ortaya çıktı. Ülkenin ufalanarak demokratikleşeceği, hatta daha iyi bütünleşebileceği sapık iddialara şimdilik şahit olmuyoruz. Ancak ileride nelerin tartıştırılacağını göreceğiz. Yine millî kimliği etniklik seviyesine indirerek ülkeyi alt üst edip bize toplumsal intihar mı tavsiye edilecek? Çok seslilikle karıştırılan çokkültürlülük tuzağına mı düşeceğiz? Anayasa için geçmişte olduğu gibi 1920 ruhunu mu çağıracağız? Dost düşman bize karşı her yol kullanılıyor. Yeter ki millî devlet ve üniter yapıdan uzaklaşalım. Bazı ülkelere siyâsî deprem yaşatmış sözde ABD’li uzmanlar ve onların içerdeki iş birlikçileri görevlerini yapmak için yine çırpınacaklardır. Sözde terörist sevici dostlarımızın Kemal Derviş’leri de bitmiyor. “İktidarı değiştireceğiz; muhalefeti destekleyip onu iktidara getireceğiz” sözleri bizzat Biden’in ağzından çıkmadı mı? Ana muhalefet liderimizin ABD gezisi anlaşılan çok verimli geçmiştir! İktidara gelirlerse ekonomik sorunları ABD’li Soros takımından bir yabancı ekonomi komiseri ile aşacağız! Kendisini hemen transfer ediverdik.
Küresel etkilerle ahlâkî ve sosyal dokudaki bozulmalarla Türk Milletine mensubiyet şuurunu zayıflattık. Etniklik, mezhepçilik, hemşehrilik, bölgecilik öne çıktı. Bencillik, magazin konular, eğlence ve tatili düşünen, örf ve adetlere yabancılaştırılmış insanlarımız huzur içinde hiç değil. Kütüphanesiz evlerimiz, dedelerinin İstiklal Madalyasını internetten satışa çıkaran torunlarımızın olduğu bir ülke gerçeğimiz var. Salgın hastalık ve şekilci muhafazakarlık, yanlış mesajlar gençlerde tepki doğurup onları maalesef deizme, ateizme itiyor. İlgililer ve sorunlara eğilecek kalitede ilahiyatçılarımız sanki yok gibi… Onlar konuşup faydalı olamıyorlar. Konuşmaları da sınırlı, emir ve talimatla…
Millî ve manevi değerlerimize, Atatürk’e, Ordumuza, Türk milletine ağıza alınmayacak hakaretler ve suçlamalar yapılıyor. Adlı şanlı dernek ve vakıflardan ses bile çıkmıyor. Allah’a şükür ki Aydınlar Ocağımız var. Hiç olmazsa imkânlar ölçüsünde tepki veriyor. Savcılıklara suç duyurusunda bulunuyor.
Seçimler yaklaşırken vatandaşları bölüp birbirine ötekileştirme çabaları sürüyor. Bilhassa ötekileştirme hızlanıyor. Hazır bıçaklı, tabancalı, sopalı birbirini dahi tanımayan vatandaşlarımız trafikte kavga için bahane arıyor. Malum eski tüfek militanların elinde suç işleyen, iftira atan Türk Tabipler Birliği gibi bazı STK’ların ismindeki “Türk” kelimesi anlaşılmaz şekilde çıkarılıyor. Sanki kuruluşun ismindeki Türk suçlu… Eski tüfek yaşlanmış militan idareci ve devrimciler hala uyanmış değil. 1960’ları yaşıyorlar. İzinsiz devrim yapılamayacağını hâlâ öğrenemeyenler var. Kadınlara yönelen çirkin öldürme ve yaralama olayları sürüyor. Çocuklarımız uyuşturucu terörü ile tanışalı epey oluyor. Genç nesillerimiz üzerinde oyunlar sürüyor. Altı yaşındaki kız çocukları yetmişliklerle evlendiriliyor.
Bütün bu üzüntü veren gerçekleri artırmak mümkündür. Bütün bunlara rağmen, olumlu bazı gelişmelerin de olduğu bir gerçektir. Ancak maalesef Türk Türk’ü tanımıyor. Türk Dünyası ile ilgili birçoğumuz yeterli bilgiye sahip değiliz. Orta öğretimde Türk Dünyası ile ilgili bir dersin müfredâta konmasında büyük fayda vardır. Türk dünyası ile ilişkilerimizi daha da geliştirmek ve dış politikamızda süper iki gücün menfaat çatışmalarında günümüzdeki akılcı ve barışçı tavrı sürdürerek siyasi etkinlik sağlamak zorundayız.