Şevket Apuhan

Tüm yazıları
...

İsyan Yahut İntihar

1984 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi, Türk Dünyası İşletme Fakültesi’nde Uluslararası ilişkiler, Haliç Üniversitesi’nde İşletme eğitimi almış, yüksek lisansını aynı üniversitede tamamlamıştır. Uzun yıllar uluslararası bağımsız denetim kurumlarında çalışmış, ulusal gazetelerde yazarlık ve ulusal TV’lerde düzenli olarak yorumculuk yapmıştır. Türkiye’de ve Azerbaycan’da birçok konferansa konuşmacı olarak katılmış Apuhan’ın, yayınlanmış 4 kitabı bulunmaktadır.

İletişim:apuhan@outlook.com

Şevket Apuhan

AK Parti’nin yazar kasayı diline dolayıp iktidara geldiği, Erdoğan’ın televizyonlarda halkın yoksulluğunun suçlusu olarak iktidarı gösterdiği günler hatırımızda. Ekonomik kriz için Ecevit’e söylemedikleri kalmamıştı. Hatta o günlerden geriye kurumsal olarak ayakta kalan tek yapı MHP. Bugün kendileri ile ittifak halinde olmasına rağmen en ufak bir şeyde ortak falan dinlemeyip nasıl ağır karşılaştırmalar yaptıklarını da görüyoruz. Ben yine de doğrudan AK Parti’yi sorumlu tutmayacağım; çünkü anlamış bulunuyoruz ki AK Parti gidip Kara Parti iktidara gelse milletin kaderi yine değişmeyecek. Peki, AK Parti suçsuz mu? Elbette değil. Şüphesiz 17 yıldır ülkenin tek hâkimi olarak yaşanan olumsuz gelişmelerin sorumlusu da iktidardır. Bu da işin başka bir boyutu. Gelelim işin özüne:

Eğer bir baba “Çocuklarım aç” diyerek kendini ateşe verip canını teslim ediyorsa, orada hem devlet hem insanlık ölmüş demektir. Yoksulun inim inim inlediği bir sistem de milyonerlerin sayısı her sene artıyorsa orada insan olmanın şeref ve haysiyetinden bahsedilemez. Zira açık ve net bir şekilde görüyoruz ki bu sistem insanlık namına ne varsa, şerefimize haysiyetimize onurumuza hepsine göz dikmiştir.

“Dağ gibi” bildiğimiz babalar bu sistem eliyle un ufak edilmiş, haysiyetleri ile oynanmış, gururları alın terleri üzerinden haram saltanatları kuran bir takım kimselerin ayakları altına paspas niyetine serilmiştir. Bir babanın en büyük en şerefli en haklı mücadelesi elbette evlatlarını doyurabilmektir. Evlatlarını doyuramayan bir adam kendini de yakar dünyayı da yakar.

Oysa şu yaşadığımız daha doğrusu bize dayatılan düzene bir bakın. Artık babaların, evlatlarını doyurması, ısıtması, okutması ve onlara bir gelecek kurmaları ne kadar zor?

Eğer sesimizi yükseltmezsek, siyaset kurumunu dürüst olmaya zorlamazsak, bu kadar haksızlığa, bu kadar uğursuzluğa tepki vermezsek ve her şeyden ötesi eğer korkarsak önce her şeyimizi kaybedecek sonra da kendimizi yakacağız.

Milyonlarca dolar vurgun yapan vakıflar ne işe yarar?

Belediyeler ne iş görür?

Kaymakamlar, Valiler, Muhtarlar ne yapar?

İnanın bana bu sistem doymaz. Günde bir dilim ekmeğimiz olsa ona bile el koyar. Sonra onursuz bir şekilde ölüme terk eder. Uzlaşmamız mümkün değildir. Tek yolumuz onunla savaşmak ve kazanmaktır.

Bize sunulan bu hayat,

Yazılı sınavda dereceye girip mülakatta elenmek,

Helal rızık kazanmak için boyun eğmek,

Çığ altında, iş kazasında, enkazda can vermek,

Kadınsanız sokak ortasında dövülmek,

Emeğiniz üzerinde haramdan saltanatlar kurulurken; yoksul yaşayıp, yoksul ölmek;

Kader değildir, olamaz!

Ya isyan edecek; yani bu düzene başkaldıracak kadroları içimizden çıkaracak ve eğilmeyeceğimizi göstereceğiz ya da “Çocuklarım aç” diyerek bir gün bir yerde cinnet geçireceğiz. Sakın paylaşma kavgasının sizin için verildiğine inanmayın. Desteklediğiniz aktörlerin tamamı kendi savaşlarını veriyorlar ve bizi de kendi savaşlarının silahı olarak görüyorlar.

Siz kendi geleceğiniz için savaşmazsanız, kimse sizin için geleceğiniz için savaşmaz.

Siz kendi onurunuz için mücadele etmezseniz, kimse sizin onurunuz için mücadele etmez.

Bugün hakkınız olanı istemeyecekseniz ne zaman isteyeceksiniz?