1984 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi, Türk Dünyası İşletme Fakültesi’nde Uluslararası ilişkiler, Haliç Üniversitesi’nde İşletme eğitimi almış, yüksek lisansını aynı üniversitede tamamlamıştır. Uzun yıllar uluslararası bağımsız denetim kurumlarında çalışmış, ulusal gazetelerde yazarlık ve ulusal TV’lerde düzenli olarak yorumculuk yapmıştır. Türkiye’de ve Azerbaycan’da birçok konferansa konuşmacı olarak katılmış Apuhan’ın, yayınlanmış 4 kitabı bulunmaktadır.
İletişim:apuhan@outlook.com
Türkiye’nin susam üretimi 29 yılda yüzde 59 azaldı. İthalatın yüzde 93’ü ise Afrika’dan yapılıyor. Togo, Pakistan, Gine, Burkina Faso ve Etiyopya en çok susam ithalatı yaptığımız ülkelerin başında geliyorlar. Bu tablo aynı zamanda Türk çiftçisinin ne kadar zor bir durumda olduğunun da göstergesidir.
Ziraat Bankası simide susam bile üretemez hale gelen çiftçilerimizi teğet geçerek, doğrudan simitçi satın alma yoluna gidince iktidara karşı en ılımlı kesimler bile “Bu kadar da olmaz” dediler.
Şu noktayı belirtmek gerekiyor ki devletin bazı önemli kurumları iflastan kurtarması gerekebilir. Burada da kurtarmadan kastımız, iflas eden kuruluşun devlet tarafından alınması ve açık kalıp üretim yapmasının sağlanmasıdır.
Örneğin daha önce Dubaililere satılan ve geçtiğimiz gün iflasını isteyen YÖRSAN, Türkiye’nin en büyük 500 sanayi kuruluşundan biridir ve YÖRSAN emekçileri haklarının verilmeden tesisin kapanacağını açıklamışlar, siyasilerden yardım talep etmişlerdir.
Çağırın Dubailileri hesabı kesin, bu borçların önemli bir kısmı zaten YÖRSAN’ın devlete olan borçlarıdır. Devlet YÖRSAN’ın yeni sahibi olsun ve hem emekçiler rahat bir nefes alsın hem de bu değerli organizasyon yok olup gitmesin.
Diğer bir örnek ise şüphesiz TEMSA. Türkiye kendi markalarını yaratmaya çalışırken, daha önce yine yabancılara satılan TEMSA da tarihe karışıyor. Stratejik olarak devletin TEMSA’ya sahip olması hem marka değeri hem üretim tecrübesi bakımından önemlidir.
Devlet, tarım ve teknoloji de zaten bir elin parmaklarını geçmeyen üretim tecrübesine sahip kurumların yok olmasına göz yummamalı, bunların sahibi haline gelmelidir.
Buraya kadar anlatmaya çalıştıklarımız şüphesiz bize göre olması gerekendir. AK Parti’nin bu teori üzerinde kendisine yakın kurumlara devleti ortak etmesi ya da onlara bazı imtiyazlar sağlaması idareden kaynaklanan uygulama sorunlarıdır.
Türkiye, elinde ne kaldıysa AK Parti hükümetleri boyunca özelleştirildi ve bu özelleştirmelerin her birinden bir kitap çıkabilir. Şeker fabrikalarının özelleştirme süreçleri ayrı bir hüzün, TEKEL’in özelleştirilmesi başka bir ibretlik rezalet olarak tarihte yerini aldı.
Şimdi bir de kendilerine yakın iş adamlarını devlet kaynaklarıyla rahatlatma, kurtarma yoluna giderlerse, ödenilemeyen kredileri herkese yaptıkları gibi çeşitli şekillerde tahsil etme yoluna gitmeyerek, zaten içi boşaltılmış kurumlara devleti ortak edip, vatandaşın parasını eşe dosta yedirirlerse... Bu iktidarı değil ABD/AB destekli Babacan ve Davutoğlu partileri, Kanarya Yemi Sevenler Derneği partileşse onlar dahi değiştirirler.