Mustafa E. Erkal

Tüm yazıları
...

Dernek yerine parti mi kuruyoruz?

Mustafa E. Erkal

Bazı yeni parti kuranlarda kafa karışıklığı ve bir alışkanlık ortaya çıkıyor. Hemen sosyal dokumuzla ilgili bir beyanat verme telaşına giriyorlar. Demokrat ve liberal gözükme uğruna hayatî bazı konularda tavize hazır bir tavır izliyorlar. HDP ve PKK ağzıyla konuşma moda oldu. Milletleşme sürecini daha da güçlendirme yerine; etnik saçmalamalar dikkat çekiyor.

Sözde demokrasi adına böyle bir yolu izleyenler, aslında demokrasi ile çelişiyorlar. Çünkü demokrasi, millî seviyede mutabakatları gelişmiş, ortak idealleri netleşmiş, bir millete mensup olma şuuru gelişmiş toplumlarda gelişmiştir. Farklı etnik gurupların ve mezheplerin ayrı ayrı hava çaldığı bir yapı karmaşadır. Dış tehlikeye karşı vaziyet almak, yerini iç çatışmaya bırakır. Böyle bir yapı milletleşemediği için sosyolojik bakımdan sürü veya kalabalık kapsamına sokulabilir.

Milletleşme tek tipliliğe zorlama da değildir. Her ciddi devletin ve milletin ortak kurucu iradesi ve kuruluş amacı vardır. Türkiye Cumhuriyeti bir etnik guruplar koalisyonu için kurulmamış; Milli Mücadele etnik gurupları devletleştirme sürecine sokmak için yapılmamıştır.

Bir başbakanımız vardı; bir gecede görevden alınıverdi. Fazla sesi ve soluğu da çıkmadı. Dışişleri Bakanlığı görevinde de bulundu. Bir ara stratejik derinlik üzerinde durdu; ama fazla derinlere daldığı için Ortadoğu’daki gelişmeler karşısında genelde açık düştü. Ayn-el Arap (Kobani)’deki oluşum Suriye’nin kuzeyinde kantonlar kurmak içindi ve millî çıkarlarımıza da karşı idi. Sınırlarımızı ihlal ederek yolgeçen hanına çeviren, omuzlarında ABD bayraklı ve silahlı Peşmerge sürüsüne başarılar dilendiği, gözlerinden öpüldüğü beyanatlarını unutmadık.

Geçenlerde eski başbakanımızın verdiği bir beyanatta adeta etnikçi parlamento modeli tavsiye ediliyordu. Parlamentoda her bir etnik gurup, mezhep ve belki de vatandaşlığa geçmiş yabancıların temsil edileceği bir meclis ileri demokrasinin bir gereği olacaktı. Bir ara Ortadoğu barışı için Esad’a teklifler götürmüştük. Esad bunları görünce şaşırmıştı; çünkü o teklifler daha önce ABD Büyükelçisi tarafından kendisine verilmişti.

Kürt sorunu Kürtlerin sorunu olmaktan çoktan çıkmış; dün Osmanlı’ya, bugün de Cumhuriyet Türkiye’sine karşı kullanılan saldırı unsuru ve koz olmuştur. Bu yanlış kavramı kullanarak vatanına bağlı Batı ve ABD uşağı olmayan Kürt vatandaşlarımızı töhmet altında bırakmayalım. Basit genellemelerden kaçınmayı öğrenelim ve onun bunun tuzağına düşmeyelim. Yasalarımızda temel hak ve hürriyetler fertler seviyesinde eşit olarak ele alınmış; kolektif ve gurup hakları tuzağına düşülmemiştir.

1982 Anayasası’nın 10.maddesi açıktır. 66.maddede ise; ayırımcılığa gidilmemiş, kimse dışlanmamış, Türk vatanında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bütünüyle millî kimlikle kucaklanmıştır. Türkiye’de bölücü ve ırkçı terör, eksik demokrasi veya daha fazla demokrasi için ortaya çıkmamıştır. Tersine Türkiye’nin toprak bütünlüğüne ve demokrasisine başkalarının çıkarına göz dikilmiştir. Bölünme ve ufalanma yolunda demokrasi eksikliği iddiası, konuyu sulandırmak ve saptırmaktır. Daha fazla demokrasi için milli ve üniter bir devletin ufalanması mı gerekmektedir? Kaldı ki yapılan ciddi araştırmalara göre böyle bir talep de yoktur.

Türkiye etnik parselleme ile müreffeh ve bölgesel bir güç olamaz. Kendimize gelelim. Türkiye Ortadoğu’da yıllardır mazlumların yanında olmuş, maddî ve manevî fedakârlıklar yapmış, birçok sığınmacının ikinci vatanı olmuştur. Türkiye’yi yönetmeye talip olanlar ve parti kuranlar iyi bir fikir cimnastiği yapmak zorundadırlar. Ancak maalesef bizde dernek yerine parti kurma yanlışı sürmektedir. Bir yanlış da Sayın Erdoğan karşıtlığının bazılarını yanlış ve olmadık limanlara yanaştırmasıdır.