Üniter ve millî devletimizi hedef alan bu tezgâh bölünmesi gereken ülkelere bir zenginlik olarak takdim ediliyor. Çokkültürlükçülük oyunu dünya egemenliği peşinde koşan ülkelerce de destekleniyor. Artık klasik ideolojik çatıştırmaların yerine, etnik ve mezhep çatıştırmaları ile ülkelerin zayıflatılması amaçlanmaktadır. Ülkeleri etnik parsellere ayırmak ekonomilerini kontrol altına almak çokuluslu şirketlerin ve küresel sermayenin etkisi altına girmek çatışmadan o ülkeyi teslim alma yolunu açacak olan çokkültürlülük tüneline girmektir. Batılı ülkeler ise 2. Dünya Harbi’nden sonra yabancı kaynaklı nüfusun eritilmesi ve yönlendirilmesi yolunda Almanya, Fransa, İngiltere, İspanya ve Hollanda başarılı olamamışlardır. Gettolaşma önlenememiştir. Millî bütünlüğe bir tehdit olarak beliren çokkültürlülük reddedilir hale gelmiştir.
Milletleşme dinamitlenerek, millî mütabakatlar, millî sembol ve idealler, devletin kurucu ilkeleri yok sayılamaz. Mandacı haysiyetsiz idare şekilleri Millî Mücadele’de reddedilmiştir. Bunlar hedef alınsa idi; Sevr Antlaşması bize yeterdi. Bağımsızlık ve millî üniter devlet olma ideali esas alınmazdı. Millî Mücadele de bazılarının zannettiği gibi etnik gruplar ittifakı değildir. Kendilerini Türk hissetmeyenler ve Anadolu’yu vatan kabullenmeyenler zaten uygun yerlere çekip gitmişlerdir. Boy, kabile, aşiret, mezhep ve etnik taassuba dayalı sözde çoğulcu bir yapıda karar kılınmamıştır. Milletleşme demokrasinin altyapısını oluşturur. Bu olmadan rejim yerine oturamaz ve işletilemez. Kararsız toplum manzarası çizilir. Yeni yabancı işgalleri önleyecek millî güç kaybı doğabilir. Mesela, Irak’ta olduğu gibi mezhep ve etnik çatışmaya gömülenler; Amerikan işgalini ancak seyredebilmişlerdir. Irak’ta olduğu gibi ABD askerlerinin ellerini bizi kurtardınız diye öpenler görülmüştür. Milletleşme ve ortak millî şuur doğmadan emperyalizme de dur denemez. Neyse ki son yıllarda öğrene öğrene etnik ve çoğulculuğu esas alan tuzaklardan biraz uzaklaştık ama bu yolda devletiyle kavgalı olanlar hala göreve devam etmektedirler. Sorunlu danışmanları da pek değiştiremedik. Çok şükür hayali modellerden ve beklentilerden vaz geçerek hem terör örgütü ile hem de onun destekçisi güney komşumuz ABD ile mücadele ediyoruz. Aydınlarımız ve yetkililer yapılmış ciddi araştırma sonuçlarından pek haberdar değillerdir. Sonucu önceden belli gerçeklerle ve ülke çıkarlarıyla ters sözde araştırmalar piyasada dolaşıyor.
Dünya’nın hiçbir ciddi devletinde parçaların ve %5-8 arasında değişen ülke düşmanlarının bütünün önüne birer siyasi mayın olarak dikilmelerine asla izin verilmez. Milletten yetki alanlar Türk milletinin millî kimliğini sözde etnisite sayarak Anayasa’dan silmek, “Ne Mutlu Türküm Diyene!” özdeyişini kaldırmak, T.C. ibaresini isimlerden kazımak, madalyalardan Atatürk resmini çıkarmak, Güroymak ilçesinin yerine Norşin’i koymak, Andımız’ı anlaşılmaz ve geçerli gerekçeye dayanmadan yasaklamak ve depoya atmak için rey almış değillerdir. Hiçbir siyasi iktidarın, hizmetinde bulunduğu millet ve devletin kuruluş amacı ve felsefesini İBB Başkanı gibi tartışmaya açmaya ne hakkı, ne de yetkisi vardır. Bu yanlışlar ve çapsızlıklar bol bol bayrak asmakla, Atatürksüz Atatürkçülük gösterileri ile örtülemez.
Geniş anlamı ile millî irade, rahmetli Atatürk, silah arkadaşları ve Türk milletinin bütününe dayanan Millî Mücadele ve onun tacı olan Cumhuriyet ile maalesef çökertilen Osmanlı’dan millî devlete geçme iradesidir. Bilmediklerinizi öğrenmek yerine bunun neyini tartışmaya açacaksınız? Demokrasi çözülmenin ve dağılmanın rejimi değildir. Milletleşme demokrasinin altyapısını oluşturur.
Topluma dayatarak kabul ettirilmeye çalışılan çok yanlış vardır. Mesela Andımız konusunda KONDA tarafından yapılan bir araştırmada alınan cevaplar dikkat çekicidir: Kürt asıllı Türk vatandaşlarına yöneltilen sorulara verilen cevaplarda “Kürtlerle ters düşen bir şey değil; etnik fark hissetmiyorum.” diyenlerin oranı %38’i aşmıştır.
TESEV’in “Anayasaya Dair Tanım ve Beklentiler” isimli araştırmasında (2012) Anayasada “Atatürk ilke ve inkılaplarına ve Atatürk Milliyetçiliğine yer verilmesini” isteyenlerin oranı %82.3’tür. Yeni denen bazı Anayasa çalışmalarında, bunların tersine cüret edenler olmadı mı? Bazı yanlış uygulamalar ve eğilimler maalesef çoktur.
Çokkültürlülük bir devletin dış zorlamalarla veya zorlamasız resmen vatandaşlarını ve farklı etniklikleri birbirine karşı hukuki ve siyasi anlamda ötekileştirmesidir. Siyasi tanımadır ve çoğulculaştırmadır. Ülkenin Fatih’teki Çarşamba Pazarı’na çevrilmesidir. Bazıları moda haline gelen çoğulculaştırma ile uğraşmak yerine, milletleşmenin güçlendirilmesi için, Türk milletine mensubiyet şuurunun geliştirilmesi için çaba göstermelidirler.
Rahmetli Ali Tayyar Önder 56. baskısı yapılan “Türkiye’nin Etnik Yapısı” adlı son derece önemli eserinde çokkültürlülük tuzağını şöyle tanımlıyor: … Dünyayı çıkarları doğrultusunda yeniden yapılandırarak, kendileri için açık bir pazara dönüştürmeyi hedefleyen Batılı çokuluslu küresel sermayenin geliştirdiği, ulus devletleri etniklik temelinde bölmeye yönelik sistemli bir akımın adıdır (sh.35).
Bizim verdiğimiz bir tanıma göre “Çokkültürlülük bir devletin dış zorlamalarla veya zorlamasız resmen vatandaşlarını ve farklı etniklikleri birbirine karşı hukuki ve siyasi anlamda ötekileştirmesidir. Siyasi tanımadır ve çoğulculaştırılarak emperyalizme alan açılmasıdır”. Ülkesine asıl sahip çıkmaları gerekenlerin birçok önemli araştırmalardan habersiz olmamaları dileğimizdir.