Ankara’da üç cemevine bir şahsın yaptığı çirkin saldırıyı kendisi hariç herkes kınar ve protesto eder. İşin enteresan tarafı iki ayrı ilçede olan cemevlerinin peş peşe saldırıya uğramasıdır ve bu çirkin olayın cereyan ettiği süre de 45 dakika dolaylarındadır. Ancak saldırgana herhangi bir tepki gösterilmemiş ve müdâhale de edilmemiştir. Saldırganın destek görmeden bu işi yapması zordur. Kim bilir belki bu işin içinde de yabancı istihbarat örgütleri bulunmuş olabilir. Her şey zamanla ortaya çıkacaktır. Ankara Emniyetinin sanığı kısa sürede Eskişehir yolunda yakalaması da takdire şayandır. Emniyet teşkilatımızla iftihar etmeliyiz.
Türkiye’de mezhepler üzerinde oynanan oyunlar yeni değildir; bu bakımdan vatandaşlarımız bu içten ve dıştan kumandalı tahrikler ve oyunlar karşısında çok şükür epey tecrübe de kazanmıştır. Ülkeyi karıştırıp hedeflerine varmak isteyen bir kısmı yapay dost ve müttefiklerimiz herhalde Kürt kardeşlerimizi ayrıştırma faaliyetlerinden istenen sonucu alamadıkları için şimdi sıra Anadolu Alevisi kardeşlerimize gelmiştir.
Bu ciddi ve önemli olayın ülkenin sadece bir iç meselesi olarak görmek kısır ve gerçekleri örtecek bir bakış tarzıdır. Eğer sadece iç mesele olarak görürsek içerde hayali sanıklar arar; kolay suçlanacak fert ve gruplar yaratırız. Hep yaptığımız gibi… Ardından da birbirimize düşeriz. Türk Milletini birbirine düşürerek, kışkırtarak – birçok ülkede yapıldığı gibi – birlik ve bütünlüğümüze kastetmek için ideolojik farklılıkları, din, inanç, etnik ve mezhep eksenli çatıştırmaları hedef alarak belki de söz dinlemeyen, emir almaktan bıkmış Türkiye’den adeta intikam almaktadırlar. İnsanlarımızı birbirine karşı ötekileştirme ve bölme çabalarının demokratikleşme ve bir arada yaşama gereği diye yutturulduğu günümüzde küreselleştirme çabalarının, çok kültürlülük tuzaklarının toplumda virüs olarak dolaştırıldığını hafife alamayız. Milli devletlerin ufalanarak demokratik sürece sokulabileceğini bekleyen sözde dost ve düşmanın ekmeğine yağ süremeyiz.
Maalesef dış baskılarla sürekli ve hemen acaba bizde hoşgörü yetersiz mi; ifade ve düşünce hürriyeti kısıtlı mı, eksik bir şeyimiz mi var diye panikleriz. Suçlu taşeronlar dıştan kumandalı olsa bile olayları yumuşatmayı, hatta kapatmayı müttefiklik gereği sayarız. Hemen yasalar ve Anayasayı suçlar; durmadan değiştirmeye çalışırız ve bunlara yükleniriz.
Artık anlayalım ki bu yanlış yol geçerli değildir. Dünyada egemen ülkelerin lehine döndürülen dolapları fark edin. Rusya neden Doğu Ukrayna’ya giriyor; Rusça konuşan ülkeleri tekrar şemsiyesi altına almak istiyor; ABD’nin Doğu Avrupa’da siyasi etkinlik arayışı, genişleme arzusu neden; Akdeniz’de, Ege’de ve Kıbrıs’ta Türkiye’ye tuzak üstüne tuzak neden kurulmaya çalışılıyor; acaba Yunan hep malum bir batılı güçlerin taşeronu olmaktan dün ve bugün neden kurtulamıyor? Siz dünya patronlarının sözlerini dinleseniz, isteklerini yapsanız acaba Yunan, Ermenistan, Kıbrıs Rum Kesimi ve İran gibi ülkeler Ortadoğu’daki hedeflerinden vazgeçecekler mi? Tabii ki hayır… O halde dostluklar ve düşmanlıklar zamanla değişebiliyor. Bu gibi Türkiye düşmanlarının eylemlerini değerlendirirken sadece içe dönük olmayı bırakalım.