Henüz yazar hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.
Bir okulda öğrenciysek, o okulda diğer öğrenciler ve öğretmenler bize imreniyor muydu, imrenmiyor muydu? Davranışlarımızda ahlaken örnek olabilmiş miydik, olamamış mıydık? Veya eğitim noktasında başarılı mıydık, başarısız mıydık? Yıkıcısı, bölücüsü, anarşisti bizden çekiniyor muydu, çekinmiyor muydu? Bir resmi dairede memur olmuşsak, diğer mesai arkadaşlarımız bize bakarak millete, vatandaşa hizmet açısından daha gayretli oluyorlar mıydı, olmuyorlar mıydı? Veya mesaisini boş işlerle, laubali davranışlarla hatta kendi menfaatleri istikametinde dolduranlar bizim bakışlarımızdan korkuyorlar mıydı, korkmuyorlar mıydı? Bir mahalle camisinde imam olmuşsak, o mahallenin okulunda öğretmensek eğer bir süre sonra o mahalle haklı bize güvenip çocuklarını bize teslim ediyorlar mıydı, etmiyorlar mıydı? Esnaf isek eğer, diğer esnaflar bizim etrafımızda kenetlenip teşkilatlanma yapıyorlar mıydı, yapmıyorlar mıydı? Bizim gazetemizin haberleri ve köşe yazıları, eğer bunlar yazdıysa doğrudur yaklaşımıyla okunuyor muydu, okunmuyor muydu? Bir köye her hangi bir görevle gittiğimizde bizim Ülkücü olduğumuzu anladıkları anda etrafımızda toplanıp bizi dinleyenler oluyor muydu, olmuyor muydu? Bunlardı asıl mesele. Peki ya şimdi mesele nedir?
Üç beş oy daha fazla alınca görev tamamlanmış mı oluyor acaba? Heyhat ki heyhat. Çünkü bugünde yukarıda belirttiğim konularda örnek insanlar yetiştirmek zamanıdır.
Gittikçe kalabalıklaşan şehir hayatında, insanların birey olarak toplum içindeki yalnızlığı, kalabalıklar içinde tek başına olması günümüzün sosyal gerçeklerindendir. Acaba bu realite bir toplumsal kaos habercisi midir yoksa kalabalıklar içinde yalnızlık çeken fertlerin var olma mücadelesinin başlangıcı mıdır? Fertlerin, kişilerin, şahısların karakterleri ve kabiliyetleri hangi boyutta ise; bilgi birikimi ve kültürü hangi seviyede ise o şahısların oluşturduğu, üye oldukları grup, cemaat ve cemiyetler de o boyut ve o seviyede olurlar. Yani bilinçli ileri görüşlü, kültürlü ve basiretli insanlar, saygın ve basiretli gruplar ve sosyal dilimler oluştururlar. Kesinlikle bilmeliyiz ki fertsiz, üyesiz grup veya cemiyet meydana gelmez, bir grup olmadan da bir hareket, bir dava oluşturulamaz. Bu nedenledir ki bir gaye, bir dava, bir ideal kendi mensuplarının, kendi savunucularının bilinç düzeyi ile orantılı olarak güç ve etki kazanır. Gayesini iyi bilen kimseler, hedefi net olan sosyal hareketleri meydana getirir. En büyük reklam ve propagandanın iyi örnek olabilmek ilkesine bağlı olduğunu da aklımızdan çıkarmamak gerekir. Davasını kendine dert edinen, muarızlarına karşı davasını iyi anlatabilen, haksızlık karşısında susmayan, ciddi olan, korkmayan dava adamlarıyla pek çok badirenin kolayca atlatılabilineceği de bir gerçektir. Gerçek dava adamı kendi hayatında fiilen kendi davasını yaşayandır. Çünkü “inandığınız gibi yaşayamıyorsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız.”
Davanın iktidarı dava adamlarının fedakârlığı ile doğru orantılıdır. Maddi ve manevi fedakârlıkta bulunulmayan hareketler başarı sağlayamazlar. Hizmet insanı olmak, görev adamı olmak birinci öncelik olmalıdır. “Gerçek dava adamları karşı oldukları sistem içinde yaşamak zorunda iken getirmek istedikleri kendi sistem ve nizamlarının ölçülerine göre yaşayabilenlerdir.” Fert olarak pek çok şeyi eleştirirken acaba biz ideallerimize uygun, davamıza layık kişiler miyiz diyerek kendimize sorgulamamız icap etmez mi? Bu çerçevede kendi kendimizi sorgulayacak kadar cesaretli miyiz?