1984 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi, Türk Dünyası İşletme Fakültesi’nde Uluslararası ilişkiler, Haliç Üniversitesi’nde İşletme eğitimi almış, yüksek lisansını aynı üniversitede tamamlamıştır. Uzun yıllar uluslararası bağımsız denetim kurumlarında çalışmış, ulusal gazetelerde yazarlık ve ulusal TV’lerde düzenli olarak yorumculuk yapmıştır. Türkiye’de ve Azerbaycan’da birçok konferansa konuşmacı olarak katılmış Apuhan’ın, yayınlanmış 4 kitabı bulunmaktadır.
İletişim:apuhan@outlook.com
Çözüm süreci başlamadan hemen önce Bursa’da bir konuşma yapan ‘Kriz kâhini’ Roubini, “Çözüm süreciyle beraber, Türk ekonomisinin yukarı doğru evirileceğini” söylemişti. Türk Devleti’nin direkten döndüğü günlerde Tayyip Erdoğan’ın “Çözüm sürecini buzdolabına kaldırdık.” açıklamasının hemen akabinde ABD’de yaşayan ekonomist Daron Acemoğlu, Hürriyet’e bir röportaj vermiş ve “Çözüm süreci biterse, Türk ekonomisi büyük yara alır.” demişti.
Çözüm/çözülme sürecinin başında ve sonunda yapılan iki açıklamadan da açık bir şekilde anlaşılacağı üzere, ABD için ekonomi; ulusları ‘terbiye’ etmek için kullandığı bir enstrümandır.
CIA ajanı bir papazın iade edilmemesini bahane ederek Türk ekonomisine karşı bir komployu hayata geçiren ABD, içeride yapılan hatalardan dolayı pek de güçlü sayılmayacak Türk ekonomisi üzerinden Türkiye’yi sarmış ama yıkamamıştır.
Yaşadığımız son ABD destekli döviz artışı ve bir anda kontrolden çıkan gibi görünen ekonomik yapımız üzerinde, bu zamana kadar yaptığımız eleştiriler somut olarak da toplumun geniş kesimleri tarafından görülmüş, yeni bir ekonomik akıl ve yeni bir iktisadi sistemin inşa edilmesinin elzem olduğu anlaşılmıştır.
Tam olarak anlaşılamayan ve kafa karışıklığına yol açan bir konuyu da belirtmek isterim. Türk ekonomisinin kötü yönetilmesi, gerekli adımların atılmaması, yapısal reformların sürekli sözde kalması, Türkiye’ye bir operasyon yapılmadığı anlamına gelmemektedir. Dövizdeki son yükselişlerde operasyon açık ve nettir. “Operasyon yok” demek başka bir şey, “Ekonomi kötü yönetiliyor” demek başka bir şey... Unutulmamalı ki yatırımın birinci şartı güvendir. Dünyanın gerek ekonomik, gerek askeri olarak şu an en güçlü devletinin ise açık ve net bir şekilde ülkemizi hedef alması şüphesiz bu güveni sarsıcı ekonomik bir operasyondur.
Bize düşen ‘terbiye’ olmamaktır. Bunun için de Türkiye’yi ekonomi ile ‘terbiye’ etmeye çalışanlara verilecek en güçlü cevap; yüksek teknoloji üretimine geçebilmek, ayakları yere basan kalkınma planlarını uygulamaya koymak, milli kalkınma hamlesini toplumun her kesimine yayabilmek için çaba sarf etmektir.
Doğu’da Japonya, Batı’da Almanya kalkınmada yukarıda anlatmak istediğimiz şeyin en güzel örnekleridir. Söz konusu iki ülkede de Milliyetçi Ekonomi politikaları matematikten arınmış, bir milli yaklaşım, bir milli şeref meselesi haline getirilerek başarılı olunmuştur.
Türkiye; yeniden ABD’nin çekim alanına girmedikçe, Suriye ve Irak’ta yeniden ABD politikalarına uymadıkça, topraklarının üzerinde yapılmak istenilen bir BOP ameliyatına direnmeye devam ettikçe bu operasyonlar da devam edecektir.
Öyleyse gerek sosyal gerek iktisadi anlamda eksikliklerimiz belirmeli ve hızla onarım sürecine geçilmelidir.
Katar, Rusya, Çin gibi ülkelerden sıcak para akışının sağlanması gibi adımlar bizi rahatlatabilir ancak hiçbir zaman güçlü kılmaz.
Türkiye’yi krizlerden ve operasyonlardan koruyacak olan başlıca etken, insan kalitesidir. İnsan kalitesini arttırmak yerine; paramızı beton ve asfalta gömmeye devam edersek; üzerimizde yoğunlaşan baskıları püskürtmemiz çok zor bir hal alacaktır.
Çağın gereklerini karşılayacak, yüksek teknolojiyi üretecek, tüketen değil; üreten insan modelini yetiştirebilmek en önemli milli davamız olmalıdır.
Bütün bunlarla beraber ABD’nin ticaret savaşlarını başlatması, yeni bir jeopolitik anlayışı da beraberinde getirmiştir. ABD karşıtı cephenin sınırları artık İran ve Rusya’dan değil, Almanya’dan başlıyor.
Üreten Atlantik düzeninden, üreten Avrasya sistemine doğru geçiyoruz ve eğer üretemezsek başkaca yer alabileceğimiz bir dünya mevcut değil.
Nerede yer alırsak alalım, hangi işbirliği içine girersek girelim katma değer üretebilmek en stratejik hamlemiz olmalıdır.
Umarız ki bu adımları atması gereken iktidar, önceki hatalarından ders alır ve ortak akılla bugün mücadele ettiğimiz ve gelecekte bizi bekleyen belaların üstesinden geliriz.
Gönül rahatlığıyla ‘terbiye’sizleşebileceğimiz ve zalime içi dolu dolu sövebileceğimiz nice bayramlar dilerim...