Henüz yazar hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.
Türk jeostratejisi ve akla gelmeyeni seçmek
Birkaç hafta sürdü bu yazı dizisi. Çok pozitif geri dönüşler aldım. Demek ki Türkiyenin yeni jeostratejisini birilerinin kaleme alması gerekiyormuş. Hocam NATO’yu, AB’yi de yaz diyenler oldu. Tebessüm ederek geldiğimiz nokta ortada, neyini yazayım deyip geçtim. Aslında doğru, onlar da çok önemli. Brzezinski’nin büyük satranç tahtasını hepimiz biliriz. Yine o satrancın bizim üzerimizde oynandığı da hepimizin malumu. Türkiye son gelişmeler ışığında satrancın üzerinde oynandığı tahta olma pozisyonunda olmamalıydı. Olmadı da. Şimdi oyunda bir kale edasıyla duruyor. Bir kale gibi güçlü, marur ve etkili; lakin vezir edasıyla. Fakat büyük oyunda geçmişte tahta olan Türkiyenin yeniden oyun kurucu olması zamanı da geldi de geçiyorda.
Dizinin önceki yazılarında yeni avrasyacılık ve Çin’in bir kuşak bir yol projesi (OBOR) değerlendirilmeye çalışıldı. Bunlar bu mantıkla düşünülecek olunursa Çin ve Rusyanın oyun kurucu olma çabaları olarak değerlendirilebilir. Warşova Paktı, NATO, AB zaten uzun yıllar oyun kurucuydu. Türkiye Cumhuriyeti oyuna piyon olarak sokulmaya çalışıldıysa da oyunda önemli bir kale pozisyonu elde etmeyi başardı. Bütün oyun kurucular için marur, güçlü ve tehdit edici bir kale. Bugün de bu pozisyonun sürdüğü açık.
Oyun kurucular ise yeniden satranç tahtasına dönüşmemizi gönülden istiyor ve ellerinden geleni de ardına koymuyorlar. Fakat Türk devlet felsefesi ve tarihten gelen dengeler ise buna müsaade etmiyor. Geçtiğimiz haftalarda bir seyahat esnasında davranış bilimci bir hocamla uzun bir sohbet yaptık. Değerli hocam özetle Türk’ün davranış biçiminin gerek batı gerekse doğu anlamında hala içselleştirilemediğini ve kavranamadığını söylüyordu. Onun görüşüne göre batılının önüne iki seçenek konulduğunda batılının belli argümanlar ışığında birini seçme, doğulunun ise durup bekleme eğiliminde olduğunu söylüyordu. Gülüşerek peki Türk sorusuna hiç akla gelmeyen ve seçenekler arasında olmayan bir üçüncü seçeneğe odaklanır. Hatta kendine sunulan iki seçeneği de yanlışlar diyordu. Bir test sınavında hiç birini seçer edasıyla. Hocamın görüşüne göre batılının içselleştiremediği ve algılayamadığı da bu oluyordu.
Düşündükçe tarihten örnekler canlandı gözümde, hocam aslında çok haklıydı. Serinin bu son yazısında aslında konuyla çok da ilgili olan bu olağanüstü davranış biçimini tarif etmeye ve üçüncü seçeneği göstermeye çalışacağım.
Tarihten birkaç çarpıcı örnek:
Bunların en önemlisi bence Türk kurtuluş savaşı ve Türkiye Cumhuriyetidir. Atatürkün deyimiyle “Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.” İşte Türk milletinin karakterini sembolize eden davranış tarzı bu cümlelerde yatmaktadır. Seçenekler, diğer doğu toplumları gibi işgale razı olmak veya manda/himayeyi kabuldür. Oysa Türk milleti bu vahim tabloda dahi ya istiklal ya ölüm seçeneğini oluşturmuş ve milli devletini kurma becerisini göstermiştir.
Buna ikinci örnek çok daha gerilerden Kürşat ihtilali gösterilebilir. Memlüklüler gösterilebilir. Hatta Sultan Baybars örneğinde Dest-i kıpçaktan alınan köle çocuğun İslam’ın en önemli fetret devrinde, önce Haçlıları sonra Moğolları yendikten sonra hiç kimsenin bırakmak istemeyeceği güç ve iktidarın zirvesindeyken. Ben yurdumu özledim diyerek bütün güç ve iktidarı bırakarak Dest-i Kıpçakta kaybolması güzel bir örnek olacaktır.
Günümüze gelecek olursak medyanın bütün dejenarasyon çalışmaları, dinden ve milletten soğutma kampanyaları, çaresizlik sendromu baskısına rağmen köprüyü işgal eden tanklar örneğinde kaç millet tankların önüne etten bir duvar oluşturabilir? Tankların üstüne çıkmaya kalkar? Ben bir Macarları biliyorum. Bir de Jektoksanda Kazakları. Onların da kim oldukları hepimizin malumu.
Yine konuyu dağıttım bir türlü serinin sonuna gelemiyorum ama bütün bunlar sonuç yazısını şekillendirmede önemli argümanlar olacak. Demek ki seriye bir köşe yazısı daha eklemek zorunda kalacağım.
Peki bütün bunların konumuzla alakası ne? Diye soracak olursanız.
Türk milleti kendisine verilen seçenekleri ve yönergeleri hiçe sayarak yine üçüncü seçeneğe kalkışmış durumda bu sefer de.
Türk milleti için materyalist felsefenin anlayamadığı seçenek ‘Ya İstiklal, Ya Ölüm’ kadar basit bu seçenek.
Satranç ustalarının kurduğu oyuna inat Türk milleti oyunu bozmaya devam edecek hiç şüpheniz olmasın.
Hep yaptığı gibi…