Tarihte bir Türk adası olarak kabul edilmesi gereken Kıbrıs Adası’nın geçici olarak İngiliz yönetimine verilmesinden sonra onların Rumlara verdikleri destek ile Ada yıllardır süren sorunlu hale getirilmiştir. Adada tek bir Türk kalmayacak şekilde planlanan soykırım yıllarca sürmüştür. Bazı siyasiler geç kabul etmiş olsa da Kıbrıs bizim millî davamızdır. Millî davalar son derece ciddi ve tavizsiz ele alınmalıdır. KKTC’nin kurucu Cumhurbaşkanı Rahmetli Rauf Denktaş’ın bir önemli emaneti olan KKTC mutlaka yaşamalı ve yaşatılmalıdır. Rumların adada yaptıkları soykırımı yıllarca sürmüş; güya barış ve istikrarı sağlayacak olan milletlerarası kuruluşlar hep bu alçaklıkları seyretmişlerdir. Günümüzde Serebrenitza’da ve Gazze’de olduğu gibi… Türksüz Kıbrıs hayali peşine düşenler insan haklarını çiğnemişler; buna rağmen cezasız kalmışlardır. Fanatik ve ırkçı bir anlayışla Türkler sindirilmeye çalışılmıştır.
Kıbrıs, Türkiye için stratejik önem taşımaktadır. Maalesef bazı Batılı ülkeler Rum kesiminden üstler almak peşine düşerken bizdeki bazı işbirlikçiler adanın stratejik önemini bile reddetmişlerdir. Aslında Türkiye’nin üç nefes alanı vardır: Akdeniz’de uçak gemisi gibi duran Kıbrıs, Boğazlarımız ve Güney sınırlarımızla Ege’deki haklarımız. KKTC Türkiye’nin AB tam üyeliği karşısında maalesef pazarlık konusu bile yapılmıştır. KKTC’yi AB yolunda engel gibi görme hastalığı içinde olanlar, aslında Türkiye’nin önündeki gerçek engellerdir.
Türkiye diplomatik yolları kullanarak müdahaleler yapma gayreti içine girmesine rağmen, sonuç alamamıştır. Cenevre Antlaşmasına göre üç garantör ülkeden (Türkiye, Yunanistan, İngiltere) biri olan Türkiye milletlerarası hukuktan kaynaklanan haklarını kullanarak elli sene önce 20 Temmuz 1974’te Ada’ya askeri müdahalede bulunmuştur. Bu müdahale aslında Türklerin hayata dönmesi gibi değerlendirilebileceği gibi, Rumların da iç siyasi çalkantılardan kurtarılması anlamını taşımaktadır.
KKTC bağımsız bir devlettir. Günümüzde Türk Dünyasının da bir parçası haline getirilmektedir. Değerini son yıllarda daha iyi fark ettiğimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk de Kıbrıs’ın stratejik önemini işaret etmiş ve uyarıcı işaretlerde bulunmuştur. Kıbrıs’taki haklarınızı koruyamazsanız Anadolu’yu korumada da zorlanabilirsiniz. Artık insan haklarına saygı gösterilmelidir. Rumlar kabul etse de etmese de Kıbrıs’ta sosyal ve siyasi birer gerçek olan iki devletli çözüm esastır. Oyalama ve taviz politikasına yol açacak federal tuzağa artık düşülemez. KKTC’de ambargolar kaldırılmalıdır. Yunanistan, Rum kesimi ve sözde bazı Batılı dostlar eğer insan haklarına gerçekten saygılı iseler; iki devletli çözümü artık benimserler. Yıllardır bizleri oyalayanlar artık Birleşik Kıbrıs hayalinden vazgeçmek zorundadırlar. Hiçbir zaman yoğurt ile baklava aynı tabakta yenmez. Unutulmaması gereken gerçek Kıbrıs’tan ve Lozan Antlaşmasından tavizler verilerek Anadolu’da ve Akdeniz’de var olunamayacağıdır. Kıbrıs’ta tarih boyu verdiğimiz şehitlerimizi saygı ve rahmetle anarız. Vatan evlatları nur içinde yatsınlar.
Türk Dünyasının da liderlerinden Rahmetli Rauf Denktaş’ın dediği gibi “Hürriyetin sesini şehitlerinden öğrenen bir toplum esir edilemez”.
Ben kendimi bildim bileli, Fener Rum Patrikhanesi tarih boyu Türklüğün bağrına saplanmış bir hançer gibidir. Dıştan desteklenen bir fesat ve ihanet merkezi olup TC vatandaşlığının değerini de bilemeyenlerin yuvasıdır. Kendisini ekümenik ilan eden ve ettiren, fazla şımartılan Patrikhanenin başındakiler hadlerini çoktan aşmış yaratıklardır. Son yıllarda kendi başlarına tayinler yapmakla kendilerini neredeyse Marmara’da bir devlet başkanı edasıyla ülke içinde ve dışında dolaşmaktadırlar.
Patrik denen kara cübbeli zatın son marifeti 15-16 Haziran 2024 tarihlerinde İsviçre’de yapılan 79 devlet ve 6 kuruluşun katıldığı Ukrayna Barış Zirvesi’ne devlet statüsü altında katılma ve ortak bildiriyi imzalama maskaralığıdır. Bu Patriğin gidici olduğunu ve Washington’da hazırlanan yeni Rum Patriğinin Türkiye’ye gönderileceğini biliyoruz. Yani mevcuda ilave yeni ABD Konsolosu gelmektedir. Geçmişe bakarsak gelecek bu kişinin eskilerden farklı olmayacağı ve Ortadoğu’da ABD çıkarlarına göre hareket edeceği açıktır. Siyasilerden istediğimiz bu zata da eskisine olduğu gibi ekümenik sıfatlı davetiye gönderme yanlışından uzak durulmalıdır. Ne giden ne de gelen ekümeniktir. Lütfen kendimize gelelim. Sayısız danışmana neden görev verilir; anlamakta zorlanıyoruz.