Özel Haberler

...

TÜRK ŞİİRİNİN BAYRAĞI: DİLAVER CEBECİ

Türk milletinin büyüklüğünü gerek sanatıyla gerek fikir adamlığıyla okuyuculara sunarak yüreklerde ve zihinlerde binlerce kandil yakan, çağında Bilge Kağan edasıyla Türk milletine seslenen Dilaver Cebeci'yi vefatının 15. yılında rahmetle ve şükranla anıyoruz...

1943 yılında Gümüşhane'nin Kelkit ilçesinin Dayısı köyünde dünyaya gelmiş olan Dilaver Cebeci, 1948 yılında Kırıkkale'ye yerleşmiştir. Gençlik çağlarını burada geçiren Dilaver Cebeci, fikir ve sanat hayatını yine bu bölgede şekillendirmiştir. Bundan kaynaklıdır ki hayatı boyunca Kırıkkale onun için büyük öneme sahiptir ve oradan bağlarını hiçbir zaman koparmamıştır. 1970 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ni bitirmiş, Aydın'da öğretmenlik ve Halk Eğitimi Başkanlığı, İstanbul Ortaköy Eğitim Enstitüsü'nde öğretim görevliliği, Diyanet İşleri Başkanlığı'nda neşriyat uzmanlığı, Üsküdar Kız Lisesi'nde öğretmenlik yapmıştır.  İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde İktisat Tarihi yüksek lisansı ve sosyoloji doktorası yapan Cebeci, Marmara Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak çalışmıştır.  "Türkiyem" şiirinin bestelenmesi ile ün kazanan Dilaver Cebeci, şiiri yaşamının merkezine almış ve Türk edebiyatına "Seyyah-ı Fakir Evliya Çelebi" mizahî tipini kazandırmıştır. "Dilim nasıl susar, nasıl yerimde durabilirim? Deli rüzgarlara tutulmuş bir tuğ gibiyim." diyerek şanlı tarihimizin bütün bir yapısından tarih adına konuşmuştur çoğu şiirlerinde. Bunun yanında şiirlerinde çağının Bilge Kağan'ı olmuş ve Türk evlatlarına tarih şuuru çerçevesinden seslenmiştir. Adının manası gibi yiğit ve yürekli adam olan Dilaver Cebeci, bütün eserlerinde Hakk’ı ve hakikat olanı seslenmekten asla geri durmamıştır.

Dilaver Cebeci’nin ilk şiiri 1965’te Defne dergisinde çıkmıştır. Bunun yanında diğer şiirleri Türk Yurdu, Töre, Türk Edebiyatı, Ortadoğu, Hergün, Yeni Düşünce, Millet, Türkiye gibi gazete ve dergilerde yayımlanmıştır.

Şiirlerinde ferdi temel alan konulardan ziyade genellikle Türk tarihini, kültürünü ve bunun yanında tarihî kahramanlar ve kahramanlıkları, Turan düşüncesini işlemiştir. Bu konuların zemininde ise Türk'ün mührü olan ay yıldızlı bayrağı yine hemen hemen şiirlerinin tamamında nakış nakış işlemiştir. Türk milletini ve bu milletin milli ve manevi değerlerini tarih sürecinde işlemesi onun şiirlerinde bir büyük milli şuuru da göstermektedir. Şiirlerinde aynı zamanda Türk milletinin tarih sahnesindeki yeri, karşılaştığı sorunlar, bu sorunlara bulunan çözümler ve en önemlisi kendi çağında tarihimize bakarak bir yön bulma noktasında adeta tarihimizi, kültürümüzü yani değerler sistemimizin bütününü bir pusula gibi görmüş ve okuyucuya bu şuurla seslenmiştir. Bu yönüyle diyebiliriz ki Dilaver Cebeci için şiir, milletine hizmet yolunda bir vasıta olmuştur. Bunun içindir ki, o daima milli olmayı sanatının temel hareket noktası olarak kabul etmiştir. Özellikle çağını tarihi seyir içerisinde içinde bulunulan tüm tehditlere karşı uyarması onu çağımızın Bilge Kağanı haline getirmiştir. Türk milletinin mazisine uzak kalmadan istikbalini geçmişin temelleri üzerine kurması gerektiğini düşünen ve bunu yaparken de düşmanlara karşı her zaman uyanık kalınması gerektiğini öğütleyerek geçmişte yaşanılan tarihi hadiselere yer vermiştir.

"Yurdunun bayrağını şerefle yükseklerde tut. Saygıdeğer bir hâkim ol. Ateşli atlar, cesur yiğitler sana şan verecek. Büyüdüğünde kendi mutluluğunu kendi ellerinle kur. Sağ ol." diyerek Bilge Kağan vazifesi görmüştür. Bunun yanında Türk milletinin esaret altında yaşamaya uygun olmayan tabiatına, bağımsızlığa düşkün yaratılışına değinerek uyarılarına da şiirlerinde eksik etmemiştir.

Türk milletine şiirlerinde Türkoğlu ifadesi ile seslenen Dilaver Cebeci, Türk'ün karakterini şöyle tanımlamaktadır: “Türk’ün karakterinde taassub yoktur. Fetih, Türkün ruh haletini en güzel ifade eden kelimelerden birisidir. Türkün derûnuna vakıf olmak isteyen fetih kelimesinin mânâ derinliklerine inmelidir.”

Dilaver Cebeci, şiirlerinde toplum sorunlarına değinirken eleştirel bir bakış açısına sahiptir. Şiir anlayışı bakımından ise şiirle ilgili düşüncelerini şöyle ifade etmiştir: "Benim şiir anlayışıma göre; şiir, entelektüel seviyede olmalıdır. Hatta, şiir entelektüelin işidir derim. Ama, halkımız bu seviyedeki şiire de rağbet gösterir. Çünkü bizim halkımız, ariftir. Sembollerden mana çıkarmasını bilir. Şiirdeki semboller herkese birtakım tedailer yaptıracaktır. Yani, bizim münevverin dışında gördüğümüz köylümüz de bu sembollerden kendisine göre manalar çıkaracaktır. Sonra bizim halkımız güzel sözden de hoşlanır. Bu bakımdan şiirle her zaman alâkalı olacaktır. Aslında, şiiri, her şeyiyle anlamak da şart değil kanaatimce. Bizim, halk şairlerimiz var. Bunlar Anadolu’da halâ revaçtadır. Bunu biz de seviyoruz. Bundan anlaşılıyor ki, bizim okumamış köylümüz ile münevverimiz arasında fark yok. Yalnız, münevverin bu milletin insanı olduğunu ortaya koyacak tavrı olsun. Halkımız, milletin dilinden kopmuş bir münevverin dilinden anlamaz. Önemli olan milletin duygularını dile getirmektir. Bu, serbestle de olur, heceyle de olur. Milletimiz bunların hepsine gereken ilgiyi gösterir. Önemli olan muhtevanın millete ait olmasıdır." diyerek sanata olan bakış açısında orta yollu bir yaklaşım sergilemiştir.

Türk milletinin tarih şuurunu yine Türk milletinin evlatlarına sunan Dilaver Cebeci, zaferlerin yanında yenilgileri de işlemiş ve yenilgilerin her birinden ders çıkarılması gerektiğini vurgulamıştır. Akın adlı şiirinde;

“Frenk bayrağını aldı gönderden,
Tırmandı, AY-YILDIZ’ı taktı yüceye
Göğün güzelliği geldi üstüne
Gök, işte şimdi göktü."

Türklerin Maraş Kalesi'nde düşman bayrağını indirip yerine Türk bayrağını asmasının kutlu zaferini işlemiştir. Yine,"Bir gâzi sancak kalkar, damarlara kan yürür; Dokuz bin bahadırla sanki Oğuz Han yürür." diyerek Yirminci Zırhlı Tugay Marşı adlı şiirinde Türk askerinin gücünü ve cesaretliliğini anlatmıştır.

"Tutsak kızların avuçlarına yağıyorum her güz,
Bir Kafkas’dayım, bir Çin’deyim.
Gök bıçaklar sapladım karanlığın karnına,

Sürüsü yitmiş çobanların düşündeyim” diyerek Kafkasya’da ve Çin’de eziyet gören, esaret altında yaşayan Ahıska ve Doğu Türkistan Türklerine uygulanan zulmü anlatmıştır.

Bunun yanında şiirlerinde Türk milletinin bütün fertlerinin yüksek bir sorumluluğundan bahseder. Bu yüksek sorumluluk ise dünyada zulüm gören her Türk'ten yine dünyada yaşayan bütün Türklerin sorumlu olduğuna dairdir. Bunu ise dizelerinde şöyle belirtir:

Tanrı kabul etmez namazı bilin
Dururken kalede bayrağı elin”

Ziya Gökalp'in "Vatan ne Türkiye'dir Türklere ne Türkistan, Vatan tek ve müebbettir: Turan..." şiarından hareketle Turan düşüncesini şiirlerinde işleyen Dilaver Cebeci, Turan'ı Türk milletinin asıl bayramı olarak nitelendirmiştir. Ona göre Turan kurulduğu gün, Türk'ün düğünüdür. Bunu da Buyruk adlı şiirinde şöyle ifade etmiştir:

“Ay tümlensin gecelere şan gelsin.
Gövdelerden ığıl ığıl kan gelsin,
Biz ölelim GÖK TURAN’a can gelsin.
Düğünler, şölenler, toylar konuşsun”

Bir Türk milliyetçisinin çağındaki problemleri bilip ve buna çözüm üretmesi, fikir sunması ve  bir reçete verebilmesi görüşüne sahip olan Dilaver Cebeci, Turan düşüncesindeki en büyük engeli tespit etmiş ve Birlik Çağrısı adlı şiirinde şöyle aktarmıştır:

 “Göğümüzden mavi rengi çaldılar,
Tanrıdağ’da tuğumuzu yoldular.
Yurdumuzu bölük bölük böldüler.
Türk’ün Türk’e küseceği çağ mıdır?”

Bu topraklar için ezelden ebede mücadele edip şehit olan bütün yiğitlerimize hitaben özellikle Ülküdaşım Ruhi Kılıçkıran'ın Aziz Ruhuna ithafıyla Şehidin Ellerine Övgü adlı şiirinde şöyle seslenmiştir:

"Kıbleli bir rüzgârla gelip doldun içime
Yeşillerin en güzeline pervaneydi ellerin.
Bir şeyler getirsin o diyen pırıl pırıl sabahlar
Tuttun da gecelere uzandın sessiz.
Şimdi hilâllerde, yıldızlarda ellerin.
Kılıçlar bilendi ak düşüncelere asırlar boyu
Mânânın düşmanı hâlâ çaresiz
Bir cemresin şehidim, toprağıma düştün.
Gözleri dolu bulutların, bulutlar boşalacak
Yağmurlarda, berekette ellerin."

Türk milletinin temel taşı olan ve bütün tarihi boyunca değer verdiği "aile" kavramını Dilaver Cebeci, eserlerinde yansıtmış ve aile kavramının en önemli değeri olarak da "kadın"a işaret etmiştir. Türk'ün kadına verdiği değeri ise "Türk Ailesinde Kadının Yeri" adlı yazısında vurgulamıştır. Bu vurguyu ise tarihin başlangıcından günümüze getirerek belgeli bir şekilde ifade etmiştir. Türk kadını ve Türk aile yapısının en saf halinin yörük ve Türkmenlerde olduğunu belirtmiştir.

Eserlerinin içerik kısmına baktığımız zaman, Dilaver Cebeci, sanatçılığının yanında ilim ve fikir adamı yönüyle çok yönlülüğünü göstermiş ve kalemini Türk milletine adamıştır. "Kur'an'dan Gerçekler" adlı eserinde insanlığın hakiki hikmetine dair yaptığı çalışmaları sunmuştur. "Büyü" adlı eserinde milattan önce 91 yılında Hun Hakanı Hulugu zamanında, üç ordu ile Türk Ülkesine giren Çinlilerin iki ordusunun ağır kayıplar vererek geri çekilmesinin ve harp tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir savaş taktiğini de içeren bir oyun ile tarih seyri içerisinde Hunlularla batıl inançlara saplanmış olan Çinliler arasında geçen hadiseyi konu edinmiştir. Bu oyun için kendi ifadelerinde şunları söylemiştir: " Bu mütevazi eseri, Türk'ün ilim, teknik ve medeniyette ön sırayı alması için savaşan ateş kanlı, kor yürekli Türk Gençliğine adıyorum." demiştir. "Farklı Yönleriyle Türkler" adlı eserinde ise İslamiyet Öncesi Türklerden Malazgirt Savaşına kadar olan dönemi ve Türk dünyasının kültür yapısını anlatan kısa yazılarıyla okuyucularını aydınlatmıştır. Otuz yıldan beri gazete ve dergilerde Seyyâh-ı Fakir Evliya Çelebi dilinden yazdığı gezi yazılarını ise "Devrannâme" ve "Seyrânnâme" adlı eseriyle kitaplaştırmıştır. Bu eserlerinin yanında sanat ve edebiyat alanlarında yazmış olduğu inceleme yazılarını ise "Tanzimat ve Türk Ailesi" adıyla yayınlanmıştır. Aynı zamanda akademik bir disiplinle yazdığı yazılarını "Türk'e Dair" adıyla kitaplaştırmıştır.

2008 yılının 29 Mayıs’ında kalp krizi sebebiyle bu dünyadan diğer dünyaya göç etmiş olan Dilaver Cebeci; “Şimdi Sûr geldi. Şimdi ben geldim. Bin kere daha geleceğim. Bâzen soylu atlar üzerinde nâralarla bâzen beyinlerinize çakılıp kalacak şiirlerle…" diyerek kendisinden ziyade Türk'ün bu cihandaki silinmez izinden bahsetmiştir. Vefatının 15. yıl dönümünde Türk şiirinin bayrağı Dilaver Cebeci’yi rahmet, minnet ve özlemle anıyoruz.