Henüz yazar hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.
Yusuf Akçura, Türk Yurdu Derneği ve Türk Ocağı’nın kurucularından olup Türk Yurdu dergisinin uzun yıllar idareciliğini yapmıştır. Cumhuriyet Dönemi’nde ise Türk Tarih Kurumu Başkanlığı görevinde bulunmuş, Kars milletvekili iken, 1935’te, vefat etmiştir. Yazarın birçok eseri bulunmaktadır. Yazar, daha ziyade ‘Üç Tarz-ı Siyaset’ isimli eseriyle tanınır. 20 yüzyılın Türk fikir dünyasının önemli kilometre taşlarından birisidir. Buna rağmen, 1928 öncesi basılan eserleri yeni yeni yayımlanmaktadır.
Akçura, 1913’te Filistin ve Suriye bölgelerini gezdikten sonra Hicaz’a gidip, hac farizasını yerine getirdikten sonra hacı olmuştur. Bu bölgeler ile ilgili gözlemlerinden oluşan mektuplar sıcağı sıcağına, Orenburg’da çıkmakta olan, Vakit gazetesinde neşredilmiştir. Bildiğimiz kadarıyla bu mektupların tamamı kitap halinde ilk kez yayımlanmıştır. Eseri, İsmail Türkoğlu hazırlayıp çevirisini de yine İsmail Türkoğlu yapmıştır.
Eser [*], 30 mektuptan oluşmaktadır. Mektuplarda, Suriye, Filistin, Kudüs ile ilgili rafine diyebileceğimiz gözlemler bulunmaktadır. Akçura, bölgedeki önemli okulları ziyaret eder. Türk ve Arapların kurduğu okulların; ilkel, öğretmenlerinin ruhsuz, teknik alt yapı bakımından oldukça yetersiz olduğunu belirtir. Öte taraftan misyoner ve yabancıların okullarının ise daha modern; adanmış öğretmenlerden ve sayı olarak da bizden kat be kat üstün olduğunu belirtir.
Gerek okullarda, gerek resmi kurumlarda, gerekse matbuatta; Türkçe’nin yok hükmünde olduğunu, Türkçe ders kitaplarını neredeyse olmadığını, öte taraftan Fransızcanın sadece dil olarak değil, kültür olarak da diri olduğunu vurgular Akçura. Bölgede Alman, Fransız, Amerikan nüfusunun sosyal hayatta güçlü olduğunu belirtir. Ayrıca iktisadi ve sosyal alanlarda Müslüman nüfusunda bulunan insan kalitesinin çok düşük olduğuna yazar sık sık vurgu yapmaktadır. Elbette işine hâkim, idealist insanlar da var ama bunlar istisna olacak kadar azdır. Kitabı okuyanların şu hükme varması gayet tabii: “1913 yılı itibariyle Osmanlı devletinin bölgeye nüfuz bitmiştir. Pamuk ipliğiyle bağlı olduğu coğrafyaya artık hükmetmesinin imkânı yoktur. Bu toprakların Osmanlı’nın elinden çıkması birkaç yıl sürer sürmez.”
Kitapta, Yahudilerin çalışkanlığı ve adanmışlığıyla ilgili epey malzeme bulunmaktadır. Yazar, bu duruma milleti adına üzülmekte ama çalışanın kazanması gerekir kuralı misalince de Yahudileri takdir etmektedir. Yazılarımızı takip edenler, alıntıları yerli yerinde kullandığımızı, dozajı aşan alıntıların okuyucuda bıkkınlık oluşturacağını bilirler. Bu yazımızda uzun bir alıntıya müracaat etmek zorunda kaldığımızı ifade edebiliriz. Yusuf Akçura, merhum, İsrail devletinin kurulacağını adeta gözümüze sokarcasına söylemiştir:
“… Yaşlı doktorla yan yana, dar, çamurlu, pis sokaklardan, bir şey konuşmadan düşüne düşüne gidiyoruz. Ben gördüklerimi zihnime yerleştiriyorum. O, bilmiyorum. O ne düşünüyordur? Kendi kendime dedim: ‘İşte bu halk, Yahudiler, kendilerinden başka hiç kimseye ihtiyaçları olmadan, böyle yeni, medenî, bir küçük şehir kurmuşlar, mühendisleri, mimarları, doktorları, muallimleri, idarecileri, koruyucuları, taşçıları, sucuları, hepsi hepsi kendilerinden, para da kendilerinin, kendi bankalarından, kendi zenginlerinden alıyorlar. Bunun gibi medeni bir şehir kuran halk, birkaç yıl, muayyen bir maksat ile çabaladıktan sonra, niçin birkaç şehir, bir memleket, bir devlet kuramasınlar?”
Şimdi şehirleri bir tane değil, o kibirli Yahûdi gencinden aldığım kartlardan sekiz, onunu gördüm. Siyonizm, Yahudi devleti neden hayal-ı ham olsun? Doğru, Hristiyanlar bakımından, Avrupa devletleri bakımından türlü maniler olabilir. Fakat kendine sahip olan bir halk bu o manileri her zaman aşar…”
Sokaktan korkarak akmakta olan lağıma bakmamak, sokağın ortasında yatmış eşeğe takılıp düşmemek için şu kısa düşüncemi birkaç yerde kesmeye mecbur oldum. En sonunda yine Doktor Herzl’e gelip: ‘Eğer Yahudiler isteseler, o bir masal değil!’, dedim.” (s.124)
Fatih Kerimi’nin ‘İstanbul Mektupları’ da aynı dönemde yayınlanmıştır. [**] ‘Suriye-Filistin Mektupları’ ile ruh ve gönül akrabalığı da vardır, denilebilir. Türk-Müslüman unsurun insan kalitesine yönelik çarpıcı gözlemlerinin bulunduğu çok önemli birkaç eserden birisidir. Adeta biz Türk ve Müslümanlara: “Kendinizi yetiştirin, güncelleyin, aksi takdirde bu topraklarda dolgu malzemesi olmaktan başka bir pozisyonunuz olmayacaktır.” demektedir. Biz her kitaba kefil olmayız. Bu kitaba kefiliz. Okuyunca pişman olmayacağınız bir eser ile başbaşa bırakıyorum siz kıymetli kitapseverleri.
[*] Yusuf Akçura,“Suriye ve Filistin Mektupları”, Hazırlayan: İsmail Türkoğlu, Mart 2016, İstanbul, 208 s., Ötüken Neşriyat, ISBN 978-605-155-396-2
[**] Fatih Kerimi, “İstanbul Mektupları” Haz. Fazıl Gökçek, 384 s., 2001, İstanbul, Çağrı Yayınları