Henüz yazar hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.
Türklük ve Türkçe şüphe yok ki ebedîdir. Zaman zaman bozulma, düşme, durma ve türlü çeşitli aksamalar olur. Bugün belki bunların hepsine yakın durumlardan bahsetmek zorunda kaldığımız bir tarih kesitinde yaşıyoruz. Galip görünen bozulmadır. Fakat bir hususu ısrarla hatırlamak ve temkinle ferahlamak mümkün, aynı zamanda doğrudur da. Türkçe bütün tarihî dönemeçlerde büyük çalkantılar geçirdi. Önce şunu bilmeliyiz: Durmadan hareket eden, savaşan, güreşen, yeni yeni yurtlar ve nüfuslar edinen bir milletin dili başka türlü olamazdı. Fethettiğimiz, geçtiğimiz topraklarda başka milletler ve dillerle karşılaştık. Bunlardan etkilendik. Bu etkileri yönetebilecek idare ve dil kabiliyetimiz de vardı. Vardı ne demek, gücümüz ve dayanıklılığımız, bu konuda da ileri seviyedeydi. O dillerden kelimeler aldık ve kendimize benzettik. Bütün bir göçler tarihimiz içinde durum böyledir.
Daha önce konuştuk: Bin yıldır yerleştiğimiz Anadolu sahasında Arapça ve Farsça’nın baskısını yaşadık. Konar göçer devirlerimizden farklı bir tecrübeydi. Onları kendimize rehber edinecek kadar da ileri gittik. Bu, çeşitli Avrupa dillerinin edebiyat dili haline gelmesinde Eski Yunan ve Roma’yı örnek almalarına benzer bir durumdu. Asırlar süren bu yolculuğu da başarıyla geçtik.
Biz çok din ve medeniyet değiştiren bir milletiz. Bu tür büyük kabuller köklü değişmelere yol açar. Dildeki değişmeler çok ağırdır. Aslında, her yönden sarsıcı bir iştir. Bunları da zaman içinde aştığımızı ve kendimiz kaldığımızı rahatlıkla söyleyebiliriz. Tanzimat-Meşrutiyet-Cumhuriyet çizgisini de bu sınıfa sokabiliriz. En sonunda dil inkılâbına kadar gelişimiz ve onun neticeleri dili çok zayıflattı, bizi çok yordu. Oradan da iyi tecrübeler edinerek çıktığımızı hep söylüyoruz. Türkçe’nin gücünü böyle görmek lazımdır.
Tarih her bakımdan bizi takip eder, buna şüphe yok. Şu keskin hatlarını verdiğimiz büyük tarih içinde milletimiz, devletimiz var oldukça dilimiz de güçlenerek devam etti. Büyük bir edebiyat meydana getirdik. Şiirdeki yüksek seviyemiz bunu göstermeye yeter. Diğer dallarda da derece derece iyiyiz. Bozulmadan bahsederken bunları daima akılda tutmak gerekecektir. Türkçe bir büyük milletin dilidir. Ne kadar hırpalansa da düştüğü yerde kalmaz, kalmamıştır. Türk çocukları dillerinin şuuruna uzak düştükleri durumlarda bile çok sevenleri bu şuuru diri tutar. Bugün de öyledir.
Mügül Andrews
Türkçe’nin sevgilileri dünyanın her yerindedir. Bunu göğüs genişliği ve gönül rahatlığıyla söylemek isterim. Mügül Andrews örneğini zevkle anmak isterim. 2016’da kaybettiğimiz bu büyük Türk kadını, evlenerek gittiği Londra’da tam bir kültür elçimiz ve dil sevdalımız gibi çalıştı. Eşi Peter Alford Andrews’le Türk Kültürü üzerine çalışmalar yürüttüler. Calico Müzesi’nde Çadır Desenleri ve İran Türkmenlerinde El İşi Terzilik kitapları önemlidir. Eşinin bizimle ilgili başka eserleri de vardır. Yani, İngiliz eşini de bize ve kültürümüze katan, örnek bir Türktür. Bristol’de vefat etti ve çok sevdiği İstanbul’da Âşiyan’da toprağa verildi.
Mügül Hanım’ın yorumu
16 Ocak 2010 yılında Star Gazetesi’nin Açık Görüş ekinde Necmeddin Hacıeminoğlu merhumun kitabının adını verdiğim “Türkçenin karanlık Günleri” başlıklı bir yazım yayınlanmıştı. Özellikle dilimizde yaşanan ses bozgununu söylüyordum. O yazıya gelen yorumlar arasında Mügül Hanımınki çok ilginçti. Üzüntülerimize İngiltere Bristol’den ses veren bu güzel insanın yorumunu görünce, “Türk’ün ve Türkçe’nin sevdalıları dünyanın her yerindedir” demiştim. Üzüntülerimizi söylerken de gönül okşayıcı ve ferahlık vericiydi.
Şöyle diyordu:
“Muhterem beyefendi,
Yazdıklarınıza tamamen katılıyorum. Bu konu eşimle benim üzerinde çok durduğumuz bir mesele. 50 Senedir İngiltere de yaşamama rağmen, güzelim Istanbul Türkçemi titizlikle muhafaza ettim. İngiliz olan eşim ve oğullarım da güzel Türkçe konuşuyor. Rahmetli Nihat Sami Banarlı’nın Kitapları kaynağımız olduğu gibi, bir hayli gence de doğru konuşmaları için hediye etmiştim.
Geoffrey Lewis’i ( O yazıda ondan bahsetmiştim Y.T) de şahsen tanırım. Kitabının İngilizcesi elimde ve imkân oldukça herkese gösteriyorum, fakat Türkçeye tercümesini görmedim. Yazınızda tercüme Trajik Başarı diye geçiyor ki eşime göre bu da yanlış, karşılığı Felaket olmalı. Bu dil bozukluğu o kadar kötü bir hal aldı ki Boğaziçi Üniversitesi’nde eşimin Türkçe olarak verdiği konuşmayı basmak istedikleri zaman, Gönül Pultar(Âdile Ayda’nın kızı, Prof. Sadri Maksudi Arsal’ın torunu Y.T) Hanım bize dili değiştirmemizi, bu haliyle modern(! ) gözükmediğimizi söyledi. Eşim de, “ O zaman basmayın! Ben kültür yıkıcısı değilim!” dedi. O toplantıda Geoffrey de vardı ve bana “Biraz daha konuş, kulaklarım güzel Türkçe duysun!” diyordu.
Size bir hatırlatma da ben diyeyim: Eğer dili doğru kullanma disiplininiz varsa, her dili kendi telâffuzu ile kullanabilirsiniz ve bu kendi dilinizi bozmaz. Az bir vakitte öğrendiğiniz yabancı dilin Türkçeyi bozması şahsın dil disiplinsizliğidir, hem de Türkiye’de yaşarken(Ben ‘Bir hafta İngiliz Kültür’e gidenin dili bozuluyor’ yazmıştım. Y.T.).
TV lerdeki habercilerden ise çok şikâyetçiyiz. Senelerce evvel Dil Kurumu’na sel ve sal eklerinin Güney Doğu Türkçesinde çekime gelmeyen iki fiile eklendiğini, başka yerde kullanılmadığını, bizdeki ı ekinin kalması lâzım geldiğini vs. yazdık ama tabi ki hiç cevab gelmedi.
Türkçenin güzelliğini korumaya devam.
Saygılarımla. Mügül.”