Yıllardan beridir Türklerden arındırılmaya çalışılan Kerkük, Osmanlı’nın bu bölgeden çekilmesi ile birlikte tamamen Türksüzleştirme politikasına maruz kalmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya İmparatorluğu ile birlikte savaşı kaybeden Osmanlı İmparatorluğu’ndaki her Türk, dönemin milliyetçi akımlarından dolayı düşman görülmüştür. Hâl böyle iken, Osmanlı’ya desteğini sürdüren Irak Türklerinin ileri gelenleri, Irak’ın güneyine sürgün edilip “Almancı Türkler” olarak anılmaya başlandılar. Irak’ın güneyine sürgün edilmelerindeki ana sebep, Irak Türklerinin yaşadığı Türkmeneli bölgesini Türklerden arındırmak idi. Osmanlı’ya karşı Arap isyanını başlatan Mekke Şerifi Hüseyin’in oğlu 1. Faysal, İngilizlerin desteği ile Irak Kralı olmuştu. Kerkük ve Musul bölgesinin yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne katılamamasının ardından bu bölge tamamen Türksüzleştirmeye, Araplaştırılmaya maruz kaldı. İlk başta “Almancı Türkler” olarak sürgün edilen Türkler, daha sonrasında ise Irak’ın güneyinden, Kerkük başta olmak üzere getirilen Araplar, Petrol Rafinerilerinde çalıştırılmaya başlandılar. Bu sürecin içerisinde ses çıkaran Türkler soykırımlara maruz kalmış, bölgeleri yavaş yavaş Araplaştırılmış ve kendileri de bastırılmışlardır. 14 Temmuz 1958 tarihinde gerçekleşen darbe ile yıkılan Irak Krallığı, Irak Cumhuriyeti olarak ilan edildi. Cumhuriyet rejiminin gelmesi ile haklarına kavuşacağını uman Irak Türkleri, bu sefer de Molla Mustafa Barzani adlı bir eşkıyanın, gasp ve Kürtleştirme zulmüne maruz kaldılar. Kerkük’te 1959 yılında Komünist Kürtlerce gerçekleşen soykırımın ardından, bu sefer yine Araplaştırma politikası Irak Cumhuriyeti tarafından devam ettirildi. Saddam Hüseyin’in gelmesiyle birlikte, Irak’ın güneyinden Arap aileler 10.000 Dinar para ve ev karşılığında Kerkük’e yerleştirildi. Bu sürecin içerisinde de Türkler, Arapların yoğun oldukları bölgelere sürüldüler ve yegâne gururları olan Türk kimlikleri ellerinden alındı. Bu bölgelerin tamamen Araplaştırılması için ise, bugün bile bir sorun yaratan en ciddî adım yine Saddam Hüseyin tarafından gerçekleşti. Kerkük şehir merkezine bağlı Türk yerleşim bölgeleri, kendisinden mesafe olarak çok uzak olmasına rağmen, Arapların yoğun olarak yaşadığı şehirlere bağlandı. Böylece idari olarak da bu Türk yurtları, fiilen Araplaştırılmaya yüz tuttu. Kerkük şehir merkezine çok yakın bir konumda olan Tuzhurmatu, Saddam’ın doğduğu ve sonradan şehir hâline getirdiği köy olan Tikrit’e bağlandı. Bunun gibi birçok bölge de aynı şekilde Türkmeneli’den koparılıp, Arapların yoğun yaşadığı şehirlere bağlandı.
Göreve geldiği yıl Kerkük’ü ziyaret eden câni Saddam, kendisini karşılamaya çıkmayan Kerkük halkına bir seslenişte bulunmuştu. “Beni dinleyin Kerküklüler. Ya benimlesiniz ya da ben ve kılıcım.” diyerek, Kerküklülere gözdağı verdi. Nitekim Saddam’ı benimsemeyen Türkler; soykırımlar, sürgünler ve çeşitli baskılara maruz kaldılar. Saddam’ın zulmünden dolayı yurdu terk edenlerin sayısı da bu dönemin içerisinde bir hayli arttı. 2003 senesine geldiğimizde de, bu sefer Barzan dağlarından inen eşkiya Molla Mustafa Barzani’nin oğlu Mesut Barzani ve bir diğer eşkıya olan Celal Talabani’nin baskılarına maruz kalındı. Kerkük nüfus ve tapu dairesi yakılıp, içerisindeki bütün resmi rakamlar yok edildi. 2005 yılında hükümet kurulma aşamasında 140. Madde diye bir başka politik manevra ile Kürtleştirme politikası meşru kılınmak istendi. Bu maddenin içeriğinde başlıca; Kerkük’ten sürülen Kürtlere tazminat ve Saddam tarafından Kerkük’ten alınıp, başka illere bağlanan bölgelerin tekrardan dönmesini sağlamak gibi konular olsa da bu maddenin altında çok kirli oyunlar dönmektedir. Kerkük’e büyük bir Kürt nüfusu getirildi. Türkiye’den, İran’dan ve Suriye’den gelen Kürtler, bu bölgeye yerleştirildi. Bu maddenin yürürlüğe girmesiyle birlikte bölgeye yerleştirilen bu Kürtler, şehrin içerisinde yasal bir şekilde yaşamaya başlayacaklardır. Kerkük’ün El-Feylak bölgesine yerleştirilen bu aileler, kısa süre içerisinde Kerkük’te terör, ahlak dışı ve kriminal olaylara karışıp, şehrin istikrarını ve genel yapısını tamamen bozdular. Şimdiki günlerde de bu 140. Madde’nin tekrardan gündeme gelmesi, Irak Türklerinin ne denli bir sıkıntı içerisinde olduğunu göstermektedir. Anayasanın içeriğinde bu maddenin onaylanmamasına rağmen, Kürt asıllı Irak Adalet Bakanı bunu tekrardan gündeme getirdi. Getirdikten sonra ise İran’a yakınlığı ile bilinen, yeni Irak hükümeti de bu konu hakkında çalışmalar yürütmek amacı ile yeni bir komisyon oluşturdu. Şii Arap, Sünni Arap ve Kürtlerin bulunduğu bu komisyon, Irak Türklerinden arındırılmış bir vaziyette gündeme geldi. Irak’ta varlık mücadelesi gösteren Türkler de sessiz, sedasız ve yetim bir şekilde kaderlerine terk edilmiş, güçleri yettiğince seslerini çıkarma gayretine girişmişlerdir.