2003 yılındaki ABD işgalinin ardından Kerkük’te güç dengesi Kürtler lehine döndü ve Kürtler, kendi bağımsız devletlerini kurmak için çaba sarf ettiler. Bu süreçte kadim Türkmen şehri Kerkük’ün de bağımsız bir Kürt devletine dâhil edilmesi hedeflendi. Türkmenler, referandum oyununa sessiz kalmayarak protesto eylemleri düzenlediler. Irak hükûmeti ise referandumu tanımadı ve peşmergeyi daha sonra tartışmalı bölgeden çıkardı. Türkiye ve İran bağımsızlık referandumuna sert bir şekilde tepki gösterdi. Ayrıca uluslararası toplum bu referandumu tanımadı.
2003 yılından 2017’ye kadar olan süreçte Kerkük neredeyse hiç huzur bulamadı. Tapu kayıtları yakıldı, aydınlar ve siyasî figürler suikastlara kurban gitti. Dahası, çocukların kaçırılması ve fidye talepleri gibi dehşet verici olaylar yaşandı. Türkmen ve Arap mahallelerinde sürekli patlamalar meydana geldi ve bu olayların sorumluları tamamen bilinmez kaldı. Kerkük, bu dönem boyunca demografik değişikliklere maruz kaldı; önce Araplaştırıldı, sonra ise Kürtleştirilmeye çalışıldı.
2014’te DEAŞ’ın ortaya çıktığı sırada peşmerge, Irak ordusunun terk ettiği üsleri ele geçirerek Kerkük’te üç yıl boyunca kontrolü sağladı. Ancak 2017’de IKBY’nin bağımsızlık referandumu ve Kerkük’ü ilhak etme girişiminin ardından Irak hükûmetine bağlı güçler Kerkük’e girerek peşmergenin hakimiyetine son verdi.
Bu süreçten sonra Kerkük’te adeta bir mîlât yaşandı. Patlamalar sona erdi, suikast olayları adeta kalmadı. İstikrarın geri gelmesinin ardından yabancı şirketler ve farklı ülkelerden turistler gelmeye başladı. Tüm bunlara ek olarak Kerkük Uluslararası Havalimanı açıldı. Kerkük, adeta bir huzur şehri oldu.
17 Ekim 2017 tarihinden itibaren Kerkük, Merkezî Hükûmet otoritesi altında bir dönüşüm yaşadı. Ancak, son zamanlarda Kerkük ve çevresindeki gelişmeler, halk arasında ciddi rahatsızlıklara neden oldu. Bu rahatsızlıkların ana nedenlerinden biri, Kerkük’teki Ortak Operasyonlar Komutanlığı’nın KDP’ye devredilmesi konusudur. Merkezî Hükûmet dışında herhangi bir gücün Kerkük’e müdahale etmesi, otoritenin zayıflamasına ve istikrarsızlığa yol açabileceği endişelerini beraberinde getirdi. Özellikle, peşmergenin Kerkük’e gelmesi, mevcut otoritenin zayıfladığının bir işareti olarak algılanmıştır. Bu durum, Kerkük’teki istikrarsızlığın sadece bu şehirle sınırlı kalmayarak Irak genelinde yayılma potansiyelini de göstermektedir.
Bu bağlamda, Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani’nin Kürt partilerine verdiği sözleri yeniden gözden geçirmesi gerekiyor. Başbakan, bu karardan vazgeçmez veya geri adım atmaz ise bu, kaosun daha fazla büyümesi demektir yanlış olmaz.
Şehirde kaos ortaya çıktığında, bu durum PKK terör örgütünün yararına olabilir; bu nedenle Kerkük’te yaşayan hiçbir etnik grup için olumlu bir sonuç doğurmaz. Çünkü PKK’nın şehirde güçlenmesi, faaliyetlerinin artması, suikastların artış göstermesi ve genel güvensizlik anlamına gelir, bu da tehlikeli bir durum yaratır.
Başbakan, protestocuların ciddiyetini ve yaşanan kaosu fark edince döneminde böyle bir durumun yaşanmasının siyasî geçmişine gölge düşürebileceğini idrak ederek Kerkük Ortak Operasyonlar Komutanlığı’nın karargâhının KDP’ye teslim edilmesini geçici olarak ertelemek zorunda kaldı.
Kerkük’ün istikrarı ve hassas konuların çözümü, geçici değil, kalıcı sonuçlarla elde edilebilir. Herhangi bir sorun yaşandığında bu meselelerin Bağdat ve Erbil arasında değil, Kerkük temsilcileri ile görüşülerek çözüme kavuşturulması daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Yetkililer uzun vadeli çıkarları gözeterek adil ve sürdürülebilir bir çözüm bulma yolunda çalışmalarını sürdürmelidir. Bu, Kerkük’ün geleceğini şekillendirmek için atılması gereken önemli bir adımdır ve kalıcı barışın sağlanmasına katkı sunar.