Henüz yazar hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.
Ülkücü Hareketin efsane isimlerinden, 70’li yılların MHP’sinin ‘Eğitimci’lerinden, Doğu’nun Başbuğu ismiyle tesmiye edilen, MHP ve Ülkücü Kuruluşlar davasında idamla yargılanan, Mamak Cezaevi’nde 6 yıl çile dolduran Yılma Durak’ın eşine yazdığı mektuplar uzun zaman önce kendi imkânlarıyla basılmış, kitabın dağıtımı maksada hâsıl olabilecek nitelikte yapılmadığı için çoğu ilgili kişilere dahi ulaştırılamamıştı. Geçtiğimiz aylarda, Gazeteci-Yazar Fatih Bayhan’ın hazırladığı ve editörlüğünü yaptığı, “Doğu’nun Başbuğu Yılma Durak’ın Mamak Mektupları” başlığıyla yayımlandı. Yılma Durak ve mektuplara geçmeden önce, kitabın yazarı hakkında birkaç cümle ile şunlar söylenebilir.
Fatih Bayhan, gazeteciliğe muhabir olarak başlar. Başbakanlık, Kültür ve Turizm Bakanlığı gibi muhtelif kurumlarda danışman, basın ve halkla ilişkiler müşaviri olarak çalışır. Yazarın biyografi ve yakın tarih alanında yayınlanmış yirmi üç kitabı bulunmaktadır.
Eser, yazar ve Doğu’nun Başbuğu’nun ‘Önsöz’ünden, yazarın Yılma Durak’ın hayat hikâyesine yönelik giriş yazısından, Durak’ın birini kardeşine, kırk üçünü eşine yazdığı mektuplardan, Durak’ın eşi, çocukları ve cezaevindeki dava arkadaşlarının Yılma Bey’in cezaevi günleriyle ilgili anılarından ve 10 civarındaki fotoğraftan oluşmaktadır.
Ülkücü Hareket’in 68 kuşağının sembol isimlerinden olan Yılma Durak sadece memleketi Erzurum’un değil, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin teşkilatlanmasında, gençlerin eğitilmesinde ciddi emekleri olan bir ‘eğitimci’dir. Giriş bölümü denilebilecek mektuplar öncesi bölümlerde, Yılma Durak’ın özgeçmişi ile ilgili çok çarpıcı bilgiler bulunmaktadır. Dönemle ilgili okuma ve araştırma yapanların bildiği bir vakıa vardır. Kazım Karabekir; I. Dünya Savaşı, İstiklal Harbi ve sonrasında yüzlerce Müslüman ve gayrimüslim çocuğu himayesine almıştır. Başarılı yetim Türk çocuklarının bir kısmını da askeri okullara yönlendirmiştir. 1926’daki “Atatürk’e Suikast” davasında Kazım Karabekir’in de yargılandığı davada, bu çocukların babaları gibi gördükleri Kazım Karabekir’in yargılanmasına tepkileri sert olmuştur. İsyan eden bu öğrencilerin bir kısmı askeri okullardan atılmıştır. İşte, Yılma Durak’ın babası da Paşa’ya yapılanları sindiremeyen ve isyan edip, askeri okuldan atılan öğrencilerden biridir. Görülüyor ki, haksızlık karşısında sessiz kalmamayı itiyat haline getirmek, Yılma Durak’a babası Hüseyin Bey’den tevarüs etmiş olsa gerektir.
Yılma Durak ihtilal sonrası günlerde tutuklanır, yaklaşık 6 yıl kadar cezaevinde kalır. Durak, işkencenin her türlüsünü yaşar. Ozan Arif (Şirin), “Mamak Cehennemindeki Yusufiyeliler”i anlattığı uzun şiirinde Yılma Durak’a da atıfta bulunur:
“Ârif bilir, sızmasa başına
Zindan inler ‘Yılma’ların sesine,
Türk’üm diyenleri Türk ordusuna,
Ezdiren kuvveti bilmek istiyorum!”
Mektupların ilki 18 Mart 1981, sonuncusu ise 24 Mart 1986 tarihlidir. Yine kitaptan öğrendiğimize göre, Yılma Bey’in eşi Lamia Hanım’ın eşine yazdığı mektuplar yoktur. Sebeb-i hikmeti çok basittir: “Cezaevi yönetimi yetkililerinin kararı doğrultusunda, mektuplar Yılma Bey’in huzurunda okunur ve yırtılır.” Lamia Hanım bu durumu bir ömür boyu unutmayacaktır. Kenan Evren’in cenaze namazı sonrasında, imamın usulden sorduğu “Mevtaya haklarınızı helal ediyor musunuz?” sorusuna, “Haklarımızı helal etmiyoruz, haklarımız haram olsun!” diye protesto eden kişinin isminin Lamia Hanım olduğunu basından öğrenmiştik.
Mektuplarda, Mamak cehenneminin tasvirine yönelik pek bir şey yoktur. Mektupların birinde “hücrede iki kişi kalıyoruz.” dışında pek bir şeye değinilmemiştir. Cezaevindeki günlük rutin yapılanlar hakkında dolgu mahiyetinde malumata değinilir. Muhtemelen dönemin şartları ve eşine karşı kendisinin güçlü olduğunu göstermek içindir. Mektupların tamamında tam bir tevekkül hali, Ziya Gökalp’in Malta Sürgünü’nden eşine yazdığı mektuptaki gibi inanmış bir müminin hal tavrı dikkat çekmektedir.
Mektuplarda mahkemeyle ilgili gelişmeler, okuduğu kitaplar, “vefalı dostlarına” selamlar, dışarıdan gelen haberlerin yorumları, eşine ve çocuklarına olan özlem, okuduğu romanlardan bazı bölümler, cezaevindeki olumlu ruh hali göze çarpmaktadır.
Yılma Durak’ın eşi Lamia Hanım’a yazdığı mektuplarda, eşine olan tutkusu ve sevgisi dikkat çekmektedir. Hitap cümlesi genelde “Can Hatunum”dur. Lamia Hanım’ı “Sırtımı dayadığım ümit dağımsın”, “Durak ailesinin Sevgili Kılavuzu” ,“iftiharım”, “zafer tacım”, “Canımın Canı” diye mültefit sıfatlarla nitelendirir. Mektuplarda duygu yoğunluğu ve deneme sıcaklığı vardır. Kitaptan küçük tadımlık bir bölümü paylaştığımızda ilişikteki paragraf karşımıza çıkar: “Ayrı kaldığımız, hasretini duyduğumuz her şey, en küçük ayrıntılarıyla hayatımızı çepeçevre kuşatmakta, gerçek manalarına ulaşmakta o zaman. Hasretin kavurucu sıcaklığında olgunlaşarak dilde bitmeyen tada sahip olmak, rahmet misali yağmur altında suni özenti ile yapılan o gülünç palyaço makyajından kurtularak, pörsümeyen, eskimeyen güzelliğe, kendi aslımıza, içimizdeki mutlak hakikate kavuşmak, gerçek mutluluğu ebediyen fark etmek demek herhalde...” (s.75).
80 İhtilalini cezaevlerinde karşılayan ve ihtilal sonrası orayı Medrese-i Yusufiye’ye çeviren, bununla birlikte buradaki Yusuflardan bir ordu haline getiren yüzlerce, binlerce mektup yazılmıştır. Ancak bu mektuplardan bildiğimiz kadarıyla birkaç kitap doğabilmiştir[2]. Galiba, Andre Gide “Yazmak, ölümün elinden bir şeyleri kurtarmaktır.” demişti. Durak, bu anlamda görevini yapmıştır. Yılma Durak’ın mektupları ile diğer bazı mektupları kıyasladığımızda, Durak’ın mektuplarındaki sıcaklık, duygu yoğunluğu had safhadadır denilebilir. Son olarak döneme ve Ülkücü Hareketin hafızasına ilgi duyanlara kitabı tavsiye edebiliriz. Bu eseri hazırlayan yazara ve Yılma Bey’e şükranlarımızı sunarız. Kitapta mektuplar ile ilgili hiçbir görselin bulunmaması, bilahare Yılma Durak’a “Doğu’nun Başbuğu” ismini veren dönemle ilgili haber niteliğinde dahi birkaç görselin olmamasını da böylesi bir kitap için eksiklik olarak gördüğümüzü belirtmek isteriz.
[1] Fatih Bayhan, “Doğu’nun Başbuğu Yılma Durak’ın Mamak Mektupları: Medrese-i Yusufiyeden Bir Yılma Durak Geçti”, 191 s., 2015, İstanbul, Kayıt Yayınları.
[2] Bu konuda takip ettiğim iki eser vardır: Yaşar Okuyan, O Yıllar: 12 Eylül’den Anılar, Mektuplar ve Belgeler, 390 sayfa, 3. baskı,2010, İstanbul, Doğan Kitap, Selahattin Arpacı, “Taş Medrese’den Mektuplar”, 192 s., 2015, Ankara, Berikan Yayınevi.