Henüz yazar hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.
I.Dünya Savaşı’nda Osmanlı devletinin en önemli cephesi olan Sarıkamış Harekâtı üzerine çok şey yazıldı, çizildi. Bir Osmanlı askerinin günlükleri üzerinden okumak isteyenler için önemli bir hatırata atıfta bulanacağız.(*)
Günlüğün sahibi Ali Rıza (Eti) eski adı Eğin olan, bugün Erzincan’ın Kemaliye ilçesinde 1887’de 93 Harbi’ne katılmış, çeşitli muharebelerde yaralanmış, esir düşmüş bir binbaşının oğludur. Rüştiye (ortaokul) mezunu olan yazar, Sarıkamış Harekâtı’nda görev alır. Savaştan sağ salim dönen Ali Rıza Bey, Cumhuriyet kurulduktan sonra 1939’a kadar Diyarbakır’da, o tarihten de öldüğü 1950’ye kadar İstanbul’da devlet memurluğu yapar. Yazar, 40’lı yıllarda iki dönem milletvekilliği yapan Mehmet Sadık Eti’nin kardeşidir.
Günlükler, memleketi Eğin’de seferberlik kâğıtlarının duvara asıldığı 3 Ağustos 1914 günü başlayıp, hastalanıp memleketine dönmeye çalıştığı 18 Şubat 1915 tarihinde sonlanır. Yazarın, günlükleri her gün not alıp almadığını bilmiyoruz, ama tarih olarak neredeyse her güne ait notlar bulunmaktadır. Bu günlüklerin devamı olan hatıraların yazılı olduğu sayfalar ve defterler muhtemelen kayıptır. Kim bilir belki de, gün yüzüne çıkmayı beklemektedir.
Yazarın rüştiye mezunu olduğuna yukarıda değinmiştik. Ali Rıza Bey’in abisi Doktor Ömer Lütfi Bey, savaşta Erzurum’da sıhhiye müfettişi olarak görev yapar. Muhtemeldir ki, bu iki özel durum günlüklerin sahibini sıhhiye onbaşısı olarak görev yapmasına vesile olur. Şüphesiz yazarın savaştaki durumu, okuma-yazma bilmeyen askerlerle kıyaslanacak olursa daha iyidir.
Günlük kaleme alanların kayda değer bir kesiminde yazılan metinlerin gün yüzüne çıkarılma önsezi bulunmaktadır. Günlüklerin kitaplaşması için emek harcayan yazarın torunu Gönül Eti Hanım’a şu cümleler ilham vermiştir kuşkusuz: “Ya Rabbi, sağ salim kurtulup da şu hatırayı cemaat içinde okumayı nasip edecek misin? İnşallah diyelim de geçelim.”(s.52)
Sarıkamış Harekâtı’na dair günlüklerde en fazla vurgulanan konu firarların sayısının çok olmasıdır. Kendi görev yaptığı fırkada günde sekiz, on kişinin kazayla kendi kendilerini vurup revire geldiklerini, cephane alımına gidilecek denildiği zaman, hayvanın karnının altına saklananların çok fazla olduğunu, her bölükten otuz, kırk hastanın revire geldiğini, bunların dörtte üçünün hasta olmadığını belirtir. Firarların yakalandığında kim olursa olsun kurşuna dizildiğini yazar vurgulamaktadır.
O döneme göre dayak ve küfür okullarda, askeriyede bilinen bir durum ancak, kendi adımıza söyleyebiliriz ki, bahse konu olan dönemle ilgili okuduğumuz günlük ve hatıralarda çoğunda hiç bahsedilmez. Bazılarında satır arasında geçiştirilir. Bu eserde birkaç yerde, bazı komutanların askere küfür ettiğine, dayak attığına, askerlerin birbirine çok küfür ettiğine değinilir.
On yıllık harp dönemine ait Türk askerleri ve komutanları tarafından yazılan günlük ve hatıratların önemli bir kesiminin milliyetçi olduğunu belirtebiliriz. Okuduğumuz bu alandaki metinlerde düşmana yönelik hakaretamiz, kin ve nefret ifadeler çok dikkat çekmeyecek nitelikte olduğunu söyleyebiliriz. Ali Rıza Bey’in günlüklerine geldiğimizde asırlık düşman Ruslara karşı kin ve nefret yoktur. Ama Ermenilere karşı kin ve nefret göze çarpar. Yazar, şu ifadeleri kullanır: “İntikamımı almak benim için pek kolay. Hastanedeki Ermenilerden üç dördüne süblime içirerek öldüreceğim.” (s. 135) Yazar böyle bir girişimde bulunmaz ancak, hastanede çalışan Ermenileri kovdurup yerlerine Türkleri aldığını, en ağır işleri Ermeni askerlere yaptırdığını, bu durumu “buna Türk intikamı derler,” diye yorumlar. (s.140) Özellikle Osmanlı cephesinden firar edip düşmanla işbirliği yapan, Gönüllü Ermeni Birlikleri’nde görev alan Ermenilerin savunmasız Osmanlı insanlarına yaptığı katliamlar şüphesiz bu kin ve nefreti körüklemiştir.
Günümüz Türkiye’sinde çok önemli bir okumuş-yazmış eğitimli kitle Ermeni Tehcirini kabaca şöyle anlayıp yorumlamaktadır: “Ermeniler ile gül gibi yaşıyorduk. İttihatçılar iktidara geldi. 24 Nisan 1915’de Tehcir kararı alındı. Ermeniler yerle yeksan oldu.” Yazarın tehcir kararından 4 ay önce, 24 Aralık 1914’te yazdığı satırları Ali Rıza Bey’in öngörüsü olarak yorumlanabilir.
“Öyle ya, her gün firar eden Ermenilerden haber alacağı tabii değil midir? Harbin sonunda acaba Ermenilere bir şey yapılmayacak mı? Yine kardeş, vatandaş olacak mıyız? Kendi hesabıma hayır! (s.105, 135)
Günlük tutma alışkanlığı, doğu toplumlarında çok yaygın olmadığı bilinen bir durumdur. Bunun onlarca sebebi vardır belki de. Bir sebep de kuşkusuz şu olsa gerek. Günahlarını, yanlışlarını yazdığında toplumdan yiyeceği zılgıt, mahalle baskısı karşısına en büyük engel olarak çıkmaktadır. Türkçede yayımlanan günlüklerde dahi bu durum göz önünde bulundurularak kaleme alınmaktadır. Bu eserin diğer günlüklerden bir farkı da bu olsa gerek. Yazar, zaman zaman yediği rüşvetleri dahi yazar.
Tarihi sadece galipler-mağluplar, istatistikler üzerinden okumak istemeyenler için, elimizdeki günlükler çok önemli veriler içermektedir. Özellikle de yazarın çıplak gözlemleri sıcağı sıcağına olup, hemen hemen gördüğü her şeyi eğip bükmeden kaleme almış olması bu değeri eseri kılmaktadır. Günlüklerde genelde savaşa, özelde Sarıkamış Harekâtı’na dair acımasızlıklar ve yaşanmışlıklara dair malzeme oldukça fazladır. I. sınıf bir günlük olduğunu ve döneme ilgi duyan herkesin istifade edebileceğini iddia edebiliriz.
[*] Ali Rıza Eti, “Bir Onbaşının Doğu Cephesi Günlüğü: 1914-1915”, Hazırlayan: Gönül Eti, İstanbul, 160 s., 2009, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, ISBN 978-9944-88-559-1