Yazar hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.
Bilinmeyen Türkeş-II
Türkçülüğün ilk siyasî partisi
Türkeş Türkçü harekete iki; Türk siyasetine üç yenilik getirdi. Türkçülüğe siyasî parti ve birlik fikrinin zaruretini; siyasete felsefe/doktrin/eğitim fikrini, çoğu bilmez ve tahmin de etmez, Türk siyasetine ilk ve son defa parti içi demokrasiyi.
Türkçülerin fikir kökleri, Türklerin kültür mirası kadar geniş bir zaman ve mekân boyutuna uzanır. Teşkilatçılıkları da aynı geçmişe dayanır. İl ve töre böyle teşekkül etmişti. Fakat Türkeş’e kadar, Türkçü bir siyasî partide teşkilatlanmak tereddütle karşılanmıştı. Bu tereddüdün makul gerekçeleri de vardı. Türk milliyetçiliği, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelindeki kurucu fikirdir ve milletin tamamına aittir. Dolayısıyla bir partiye münhasır kılınmamalıdır. Aslında bu değerlendirme Atatürk dönemi için doğrudur. Fakat -rahmetli Tahsin Yılmaz Öztuna’nın tabiridir- İnönü revizyonizmiyle kurucu fikir Türkiye’nin yönetiminden dışlanmış, hatta 1944’ten sonra aktif şekilde, suçlanıp kovuşturulmuştu.
Buna rağmen Türk milliyetçileri içinde siyasî teşkilatlanmaya karşı direnç, Türkeşli yıllara kadar sürdü. Türk milliyetçileri bütün faaliyetlerini derneklerin, dergilerin çatısı altında yürüttü. Türkeş partileşmeye kalkışınca bu gelenekten itirazlar yükseldi. Zaman Türkeş’in haklılığını gösterecektir. Artık pek az Türk milliyetçisi siyasileşmeden yürümenin daha avantajlı olduğunu iddia edebilir.
Önce CKMP, sonra değiştirilen adıyla MHP ile iktidara gelinemedi. Gerçi 80 darbesi olmasaydı – ki bu darbe büyük çapta bu gelişi engellemek için yapılmıştı –sonuç farklı olabilirdi… Ancak siyasî hareket, 80’li yıllara kadar çok geniş kadroların eğitilip Türk fikir ve siyaset hayatına enjekte edilmesini sağladı. Öyle ki bugün seçilmek isteyen hiçbir siyasî parti, Türk milliyetçiliğini ihmal edemez. Ettiğini, Türk milliyetçiliğini ayakları altına aldığını söylese de kısa zamanda çark etmenin yollarını aramak zorunda kalır. ‘Milletimiz’, ‘necip milletimiz’, ‘aziz milletimiz’ söylemlerindeki hilelerle de olsa… O yılların ülke çapında yetiştirdiği kadrolar Türkiye’de hemen bütün partilerde rol almıştır. Anlaşılıyor ki siyasî çalışma, öğrenilen bir şeydir ve bu 1960 – 1980 döneminde Türkeş’in başını çektiği siyasî hareket içinde öğrenilmiştir.
İhtilalin kudretli albayı olma mecburiyeti
Türkçüler Türkeş’i 1944’ten tanır ama kamuoyunun zihnine yerleşen görüntü ‘İhtilalin kudreti Albay’ıdır. 27 Mayıs 1960 sabahı duyulan o çok karakteristik ses de bu görüntüyü destekler. Belki bu yüzdendir, Türkeş dışarıya karşı kendisinden beklenen imajı vermektedir. Âdeta, “Türkeş Bey, Türkeş’i taklit ediyordu”. Vefatından sonra onun imajına yerleşmek isteyenler de Türkeş Bey’in, Türkeş’i taklit etmesini taklit etmişlerdi. Hâlbuki yakından tanıyanlar bilgili, kültürlü, kararlı, fakat bütün bunların yanında diplomat, nazik ve karşısındakini sayan, dinleyen, anlamaya çalışan ve arkadaşlarını seven bir Türkeş görürlerdi. Bu Türkeş, olağanüstü bir hanımefendi olan Muzaffer Türkeş’le birlikte, yakınlarına bir Türk Bey ailesinin asil sıcaklığını, ilk defa tanıyanlara da kusursuz bir diplomat nezaketini yansıtırdı.
12 Eylül haberi
9 Eylül 1980 günü, İskender’e bir telefon gelir. Telefondaki ses, kendini tanıtmadan hemen konuşmaya başlar; sesinin tanınacağını bilmektedir. Sesin sahibi Genel Kurmay ’da, Özel Harekâtı’ndan bir subaydır, “Burada olağanüstü bir hareketlilik var. Mutlaka tahkik edilmeli.” der ve telefonu kapatır. İskender, mutadı olmadığı halde MHP’ye telefon eder, kendini tanıtır ve derhal Genel Başkan’a bağlanmak ister ve bağlanır. Türkeş Bey, dinler ve konuyu derhal değiştirir. İki taraf da birbirinin mesajını almıştır oysa. İki gün sonra Türkeş, Genel İdare Kurulu toplantısında bu konuşmayı arkadaşlarına nakledecektir.
Siyasî partide doktrin
Türkeş’in, siyasete girme planları ile ki bu Türkçülüğün de siyasete girişi demekti, bir siyasî partinin bir doktrini olması gereği hissedildi. Dokuz Işık’ın izini epey eskilere sürebilirsiniz. Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, 6 Aralık 2017 tarihli Millî Düşünce Merkezi Bilgi Şöleni konuşmasında şunları söylüyor:
“Türkeş Bey’in yazmış olduğu Dokuz Işık’ın ilk biçimi Şubat 1962 sayısında Orkun’da çıktı. Daha sonra 2 Mart 1962’de Milli Yol Dergisi’nde görüyoruz. Daha sonra yayınlanan Dokuz Işık’ın tıpkısı değil ama hemen hemen aynı: 1. Türkçüyüz, 2. Arınmış Türkçeciyiz, 3. Yasacıyız, 4. Toplumcuyuz, 5. Milli gelenekçiyiz, 6. Demokrasiye taraftarız, 7. Ahlakçıyız, 8. Bilimciyiz, 9. Teknikçiyiz.”
Dokuz Işık bugün birçok yönüyle tartışılabilir. Fakat şurası açıktır ki, Türkeş’e kadar siyasî partilerin neyin nesi oldukları ancak kaba çizgilerle belliydi ve bütün partilerin programları birbirine benzerdi. Bunlar birer iyi niyet mecmuası gibiydi. Fakirlik azalacak, güvenlik artacak vs… Dokuz Işık’la birlikte, Atatürk’ün Altı Ok’undan beri siyaset alanında ilk defa bir ilkeler dizisi ilan ediliyordu. Ve bu ilkeler, o günün Türkiye’sinin şartları, bilim ve fikir adamlarıyla tartışılarak kâğıda dökülüyordu. Katkı yapanlar arasında 44’lülerden başka Mümtaz Turhan, Tarık Buğra gibi isimler de vardır.
Atatürk’ten sonra ilk Türkçü partinin, MHP’nin genel kurulu: Soldan sağa: Sadi Somuncuoğlu, Mustafa Kemal Erkovanlı, İbrahim Metin, Alparslan Türkeş, Necati Uslu, Nihat Yazar, Hasan Çulhaoğlu, Sıtkı Çörtoğlu, Sadrettin Tosbi, Yaşar Ayıkbilgin
Parti içi demokrasi
Aynı ideale gönül veren arkadaşlarına karşı dikkat, sevgi ve saygı, parti idaresine de kendiliğinden demokrasi olarak yansımıştır. Türkeş Bey, gerek bir kurmay subay gerekse uluslararası arenadan tecrübeli bir diplomat ve yönetici olarak bu konuda zaten tecrübelidir. Fakat bu özelliği kamuoyunca ne beklenen ne de bilinen bir şeydir. Daha önce de bahsedildiği gibi kamuoyu onu “Dikkat dikkat!” anonsuyla tanımıştır.