Yakın tarihimizde hatırımızdan çıkaramayacağımız en elim hâdiselerden biri şüphesiz Balkan Savaşıdır. Osmanlı İmparatorluğunun Rumeli’ye verdiği yüksek önemle beraber savaşın neticesinde bölgedeki tüm toprakları kaybedişimiz ve binlerce Müslümanın katli bu hâdiseyi unutulmaz olduğu kadar ehemmiyetli de kılar. Balkan Savaşı bizim açımızdan çok fazla ders çıkarılması gereken bir noktadadır. Dolayısıyla bu savaşta başarısız olmamızın nedenleri, savaşın bölge ve Anadolu Türklüğüne etkileri, adı geçen topraklardaki diğer Müslüman ve gayrimüslim milletlerin bugünkü vaziyetleri hâlâ tartışılıyor ve tartışılmaya devam edilecek. Lâkin savaş sırasında kendilerini Türk ordusunun muvaffakiyetine adamış birileri var ki savaş kaybedilse de onların emeğini unutmamak, zayi olmasına izin vermemek gerekir. Onlar, Türk ordusunun cephe dışında harp eden savaşçıları, Türk kadınlarıdır.
Balkan Savaşında cepheye yardım toplamak ve ordumuzun ihtiyacı olan moral ve motivasyonu sağlamak için elini taşın altına koyan Türk kadınları, 8 ve 13 Şubat 1913’te Darülfünun konferans salonunda iki toplantı düzenlemişlerdir. Bu toplantılar Türk kadınının sosyal konumu açısından önemli adımlar olarak görülebilir. Konuşmacılar aracılığıyla Türk kadınları vazifeye çağrılmıştır. Maddî açıdan durumu müsait olanlardan para ve kıymetli eşyalarını; durumu müsait olmayanlardan Hilâl-i Ahmer Cemiyeti gibi harple bağlantılı kurumlarda görebilecekleri hizmetlerini; bunu da yapamayanlardan dualarını esirgememeleri istenmiştir. Binlerce kadının dinleyici olarak katıldığı toplantılarda Türk edebiyatının önemli isimleri de konuşmacı sıfatıyla yer almışlardır.
Balkan Savaşının başlamasının 100. yıl dönümünde, 2012 yılında Şefika Kurnaz’ın Balkan Savaşında Kadınlarımız adlı kitabı yayımlandı. Ötüken Yayınları’ndan çıkan kitap hem Türk kadınlarının düzenlediği toplantılara dair genel bir bakış sunuyor hem de toplantılardaki konuşmaları içeriyor. Türk kadını üzerine çeşitli akademik çalışmalarda bulunan Şefika Kurnaz’ın eseri, derli toplu bilgiler sunması açısından faydalı bir eser olarak karşımıza çıkıyor.
“Balkan Savaşında Kadınlarımız” başlıklı ilk bölümde toplantılar hakkında genel bir inceleme yapılmış; kadınların toplantı talepleri, toplantıların uyandırdığı yankı, toplantılardan öne çıkan görüşler ve sonuçlar ile konuşma yapan kadınlar hakkında özet bilgilere yer verilmiştir. Burada toplantıların mimarları olarak dört isim dikkat çeker. Bunlar, ünlü Tatar aydını Fatih Kerimî’nin de önemli eseri İstanbul Mektupları’nda(1) bahsettiği, Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’nin Kadırga Hastanesi’nde hasta bakıcılık yapan Ümmü Gülsüm Kemalova, Rukiye Yunusova, Meryem Yakubova ve Meryem Pataşova’dır. Rusya Müslümanlarından bu dört Türk kadını Hilâl-i Ahmer gönüllüsü olmak üzere Türkiye’ye gelmiş ve buradaki kardeşlerini harekete geçirecek konferansın düzenlenmesine önayak olmuşlardır. (s.21)
Dönemin konjonktürü düşünüldüğünde, kadınların husûle getirdiği konferansın kıymeti daha iyi anlaşılacaktır. Çünkü kadınların bu tür faaliyetlerde bulunmalarının devlet ve toplum nezdinde pek iyi karşılandığı söylenemez. Türk kadınının sosyalleşmesi için dönüm noktası olan bu toplantılar büyük yankı uyandırmış, bazı çevrelerin çekingen tutumunun aksine, oldukça destek bulmuştur. Fatih Kerimî, kendisinin de emeği olduğu bu faaliyetler hakkındaki görüşünü mezkûr eserinde şu şekilde dile getirmiştir: “Türk kadınlarının dün Darülfünun binasında yapılan mitingi halkta ne kadar hissiyatın arttığını göstermeye tamamıyla kâfi olsa gerek. Zannederim ki Türkiye devleti kurulduğundan beri Türk kadınları arasında bu kadar galeyan, bu kadar büyük bir hareket ilk defa olmaktadır.”(2)
Türk ordusunun Balkan Savaşında mağlup olması, toplantıların değerine gölge düşürmez. En başta, farklı coğrafyalarda yaşayan farklı fikirlerdeki kadınların ortak bir kutsal amaç etrafında toplanması, Türklük şuuru açısından çok değerlidir. Bir başka zaviyeden bakmak gerekirse, toplantıların Türk kadınının sosyal konumuna olumlu yönde tesiri söz konusudur. Bu ândan itibaren kadınlar daha faal olmaya başlamış; dernekler ve yayınlarda artış yaşanmıştır. Kısa vâdeli sonuçlara bakıldığında ise hitabet gücü yüksek, heyecanlandırıcı konuşmalara imza atan konuşmacıların aracılığıyla yüksek miktarda yardım toplandığı görülmüştür. Bununla beraber, Osmanlı kadınları adına orduya, Rumeli’deki cinayetlere karşı Müdafaa-i Milliye’ye yardım etmeleri için Hindistan, Türkistan, Rusya vb. Müslüman kadınlarına ve Rumeli’deki olayları protesto ve durdurulmasına çalışmaları için Avrupa kraliçelerine telgraf çekmek fikirleri kabul edilmiştir. Gönderilecek mektupların içeriği de kitapta mevcuttur. (s.86-88)
Kitabın “Konuşmalar” başlıklı ikinci bölümü ise iki oturumlu konferanstaki konuşmaları ihtiva ediyor. Halide Edip, Fatma Aliye ve Nigâr binti Osman gibi isimlerin de aralarında bulunduğu konuşmacıların, tıpkı ordusunu cenge hazırlayan komutanlar gibi heyecanlandırıcı ve duygu yüklü söylevlerde bulundukları görülüyor. Bu durum, Türk kadınının ne kadar akıllı ve maharetli olduğuna yerinde bir örnek teşkil ettiği gibi, milletin bekasında da söz sahibi olması gerektiği gerçeğini gözler önüne seriyor.
Kurtuluş için ilim ve fennin; mekteplerin ve eğitimin önemine değinen konuşmacıların gönüllerindekini korkusuzca dile getirmesinin kıymeti büyüktür. Yer yer tespit ve tetkikleri de barındıran konuşmalarda muhtelif tarihî vaka ve örneklerle de karşılaşılıyor. Meselâ Halide Edip’in Türklük şuurundan dem vurarak Bilge Kağan Kitabesinden alıntı yapması dikkate değer bir durum olarak göze çarpıyor.
Aralarında birkaç şiirin de yer aldığı bu konuşmalar yüksek bir edebiyatın ürünü olduğu hissini uyandırıyor. Onlarca güzel örnekten yalnızca birini burada nakletmek istiyorum: “Ey altı yüz senelik bir muhteşem mazinin, asil bir neslin asil kızları! Size hitâp ediyorum. Toprağının her zerresi o şanlı ecdadınızın asil ve kahraman kanlarıyla yoğrulmuş bu saygıdeğer toprakları terk edilmiş bir çoraklığa döndürmeyin. Bu işlenmemiş şirretten düşmanın hırslı ve iştahlı gözlerini geri çevirmek isterseniz, gelin el birliği ile yorulmaz, sebatlı bir çalışma ile onları ziraî tarlalara, münbit, mahsûldar çiftliklere cennet gibi mâmûrelere çevirelim.” (s.117, Nezihe Muhlis)
Konferansın konuşmacıları, icra ettikleri faaliyeti maneviyatı yüksek bir temele oturtmuş. Türk ülkesinin “ana” olarak betimlendiği konuşmalar, âdeta Türk kadınının bilinçaltının yansımasını resmediyor. Konuşmacılardan Fehime Nüzhet’in, Türk kadınlarına mahsus özel bir toplantıda Osmanlı milletinin en büyük kadını olarak gördüğü Mal Hatun’u yâd edip ruhunu şereflendirmesi de atlanamayacak, kayda değer bir tutumdur: “Ben bu toplantıda birini daha hazır görüyorum. Şu yeşil kubbenin üstünden bize bakıyor. Semavî, nuranî gözlerinden üzerimize seven, okşayan, teşvik edip yüreklendiren nazarlar dökülüyor. Arkasında yeşil bir maşlahı, alnının üstünde parlak bir hilâl var. Bu ulvî, bu mukaddes, mübarek hayâl, Mal Hatun’un, bize adını bırakan ilk büyük padişahımız Osman’ın büyük kadını, ilk Osmanlı anası Mal Hatun’undur. O gelmiş, hepimizin başının üstünde duruyor. Felâketten felâkete düşen zavallı vatan için zînetlerini, elmaslarını vermeye koşan asîl, aziz kızlarıyla onları takip eden milletinin bütün kızlarını iftiharla seyrediyor.” (s.133-134, Fehime Nüzhet)
Türk milletinin bünyesinde barındırdığı belki de en acı hâtıraları Rumeli’den kalmadır. Balkan Savaşı bana göre Türk milletinin yalnızlığını ifade ediyor. Sanki bütün dünya en zor ânımızı kollayıp bize harp ilân etmiş gibi bir görüntü içinde, Türk milletinin birbirine sıkı sıkıya bağlı olması gereken bir zamandan bahsediyoruz. Türk kadını, bu güç ortamda üzerine düşen görevi özverili şekilde yerine getirmiştir. Büyük bir cesaret örneği göstererek tertipledikleri toplantılarda doğru bildiklerini çekinmeden dile getirmiş; dünyaya seslenmiş, gerektiğinde padişaha dahi arzuhâlini sunmuştur. Vatan savunmasında ne zaman ihtiyaç duyulsa imkânlar dâhilinde elini taşın altına koyan Türk kadınının övgüyü fazlasıyla hak ettiğini açıktır.
Prof. Dr. Şefika Kurnaz, ele aldığımız çalışmasıyla Türk kadınının vatan ve millet sevgisini bize bir kez daha hatırlatmıştır. Hacmi küçük, kıymeti büyük eser kısa zamanda okunabilecektir. Yazarın günümüz Türkçesine çevirisini yaptığı konferans konuşmaları ise tekrar tekrar okunabilecek güzelliktedir. Bolca fotoğrafın da yer aldığı eserin ön kapak fotoğrafı ise ayrı güzelliktedir: Muhtemelen Enver Paşa’nın, toplantıların gerçekleşmesinde büyük pay sahibi olan hanımlara teşekkür için gerçekleştirdiği ziyaretinde çekilen fotoğraf… Sözün kısası, bu kıymetli eserin tüm kitaplıklarda yer etmesi gerektiğine inanıyorum.
(1) Fatih Kerimî, İstanbul Mektupları, Çağrı Yayınları, İstanbul 2001, Haz: Dr. Fazıl Gökçek
(2) a.g.e., s.223