M.Hayati Özkaya

Tüm yazıları
...

YORGUN MERMİ

Mehmet Hayati ÖZKAYA, 1959’da Van’da doğdu.  İlk ve orta öğrenimini Adana’da, yükseköğrenimini Eskişehir’de tamamladı. 1982 yılından itibaren çeşitli liselerde edebiyat öğretmeni ve idareci olarak çalıştı. 1993-1995 yıllarında İtalya’nın Trieste şehrinde Yabancı Diller Enstitüsü’nde Türkçe okutmanlığı yaptı. Evli ve iki çocuk babası olan Özkaya’nın Kıssa-i Aşk, P.K 546- İdealist Bir Neslin Hikâyesi- ve Ateşi Yeniden Yakmak adlı kitapları vardır.

İletişim:m.h.ozkaya@hotmail.com

M.Hayati Özkaya

Habere bakın Allah aşkına!

Bir el keyfince tetiğe dokunuyor, mermi yukarıya doğru fırlıyor, sonra bir ölüm meleği olarak aşağıya iniyor.  

Sonuç: 5 N 1 K’lık bir haber. 

“Başına ‘yorgun mermi’ isabet eden genç kız, yaşam mücadelesini kaybetti.”

Tokat’ın Erbaa ilçesinde 31 Aralık’ta yolda yürürken başına yorgun mermi isabet eden ve ağır yaralanan 17 yaşındaki Büşra Konyar, 6 günlük yaşam mücadelesini kaybetti.

Üç beş satırlık bir haberle yolcu ettiğimiz gencecik bir insan. Birilerinin maksatlı ya da maksatsız olarak ateşlediği silahla hayata veda ediyor. Sonra, bir tarafta köyden, kentten yükselen ağıtlar, dökülen gözyaşları, yanıp kavrulan yürekler… Diğer tarafta en ateşli oyuncaklarıyla sarmaş dolaş olmanın mutluluğuyla zevkten bitap düşmüş “yorgun” bedenler.

Bu garip, bu anlaşılmaz durumu düzeltmenin yolunu mutlaka bulmalıyız. Yoksa insanoğlu için bu dünya, akıp giden zamanın içinde hep korkuyla karışık bir hayatın mekânı olacaktır.

Daha yedi gün önce yeni bir takvimin devir teslim töreninin ilk saniyelerinde, evlerin pencerelerinden, balkonlarından harekete geçenler binlerce mermiyi gökyüzüne gönderirken yine aynı sevincin coşkusuyla  “yorgun” düşmüşlerdi.

Maksat yeni bir yılın, yeni bir gününü coşkuyla karşılamak, öyle mi?

Hayır!

Bu, olsa olsa eğitimden nasibini alamayan kalabalıkların vicdansız, merhametsiz, sevgisiz, saygısız yaşama şekli.

Takvimlerin değiştiğine bakmayın siz, şehirlerimizin, kasabalarımızın çok katlı binalarında yaşayan fakat henüz mağara devrinden maalesef kurtulamayan, ilkçağlardan kalan kalabalıklar var. Onlar sahip oldukları kiri pası, içlerindeki karanlıkları, gece gündüz etrafa saçmaktan “yorgun” düşseler de bu davranışlardan bir türlü kurtulamıyorlar.

İşte bu karanlık çağın kalabalıklarını eğitmenin yollarını bulamadığımız takdirde insanoğlu yarına umutsuz bakışlarla yürümeye devam edecek, dünya yine dönecek, takvimler yine değişecek ve fakat biz bir türlü rahata kavuşamayacağız. Çünkü…

Çünkü diyerek başladığımız her paragrafta sadece karşımıza çıkan problemleri birbiri ardına sıralayarak veya fasit bir daire içinde dönüp durarak bu işin içinden sıyrılamayacağımızı artık öğrenmeliyiz.

Bunu ancak insan yetiştirmedeki eksikliklerimizi gidererek ve bir millet olarak, birlikte hareket ederek başarabiliriz. Yoksa sadece kanunları değiştirerek yargıda birtakım reformlar yaparak bu problemleri çözmede başarılı olamayacağız. O halde bu ve buna benzer sıkıntılardan kurtulmak için daha fazla zaman kaybetmeden ve işi yokuşa sürmeden harekete geçmeliyiz. İktidarı ile muhalefetiyle, resmî ve sivil kuruluşlarıyla, radyolarıyla, televizyonlarıyla, gazeteleri ve dergileriyle toplumun kanayan yarasını durdurmalıyız.

Her gün koro halinde bittik, tükendik, “yorulduk” demek yerine sosyal, adil ve güçlü bir devlet yapısına sahip olduğumuzu ispatlamak için artık bu “vahşi batının” film karelerini andıran cinayetlere yurdumuzda son vermeliyiz.

Buna mecburuz, mahkûmuz… Sırf bir annenin feryadını duyurmak ve

“Silahları yandırın arşa çıksın tütsüsü

Yüzü gülsün insanların, bayram etsin yeryüzü...” demek için…