Mehmet Hayati ÖZKAYA, 1959’da Van’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Adana’da, yükseköğrenimini Eskişehir’de tamamladı. 1982 yılından itibaren çeşitli liselerde edebiyat öğretmeni ve idareci olarak çalıştı. 1993-1995 yıllarında İtalya’nın Trieste şehrinde Yabancı Diller Enstitüsü’nde Türkçe okutmanlığı yaptı. Evli ve iki çocuk babası olan Özkaya’nın Kıssa-i Aşk, P.K 546- İdealist Bir Neslin Hikâyesi- ve Ateşi Yeniden Yakmak adlı kitapları vardır.
İletişim:m.h.ozkaya@hotmail.com
Yeni Ufuk Denizli’de doğdu, Türkiye nüfusuna kayıtlı. Kütüğü beş binlik yıllık Türk tarihi.
İlk sözleri Oğuz Kağan destanından oldu:
“Takı taluy takı müren / Kün tuğ olsun, kök kurıkan” (Daha deniz, daha ırmak / Güneş bayrak olsun Gökyüzü çadır)
Okumayı ilk Bengü taşlardan söktüler:
“Türk Oğuz beyleri, halkı işitin! Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe, Ey Türk senin ilini töreni kim bozabilir?”
Nutuk’la devam ettiler. Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nde söylediği “Muhtaç olduğunuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.” sözünü özlerinde duyup son bağımsız Türk Devletini ebed müddet yaşatmaya ant içtiler. Sonra:
“Kalem tuttu elimiz,
Kâğıt dostumuz oldu.
Karşımızda diz çöktü,
Korkusuz kelimeler.” diyerek okur-yazar oldular...
Ve 2012’nin herhangi bir gününde Denizli’de, bir akşamüstü dört adam Bayram Kiriş, Nuri Serbest, Uğur Baş ve Berkan Sözer bir araya geldiler. İçlerinde, “Izdırap çek inleme, ses çıkarmadan aşın / Bir damlacık aksa da bir acizdir gözyaşın.” diyerek 1980 Türkiye’sinin öncesini yaşamışlar da vardı yaşamayanlar da. Lakin her biri, bir diğerinin hayat hikâyesini ve yapmak istediklerini gayet iyi biliyor, anlıyordu. Omuzlarında büyük bir davanın ağır yükünü taşıyan bu dört inanmış adam, o gün ve o günden sonra defalarca bir araya gelip birtakım değerlendirmeler yaptılar. Sonuçta bulundukları şehirde bir şeyler yapmaya ve hedeflerinden sapmadan doğru bildikleri yolda yürümeye karar verdiler. Yavaş yavaş; fakat sağlam adımlarla yürüyeceklerdi. Bir hilâl uğruna batan nice güneşlerin aziz hatıraları karşısında saygıyla eğilerek, yeni ufuklara doğru yürüdüler…
Yeni Ufuklara Doğru… Bu, benim ya da bizim dünyamızda bir zamanlar elimizden düşürmediğimiz bir kitabın adıydı. 12x19 ebadında, sayfa sayısı 84’tü. Kapağında bir Bozkurt, bir tepede dolunayın içinde durmuş, haykırıyordu âdeta… Yayımlandığı tarih 1972, yayımlandığı yer Ankara. Birinci sayfada bir küçük not karşılıyordu bizi. “Muhterem Okuyucu” diyerek yapılıyordu açıklama. “Bu kitap, Milliyetçi Hareket’in lideri Sayın Türkeş’in çeşitli yer ve zamanlarda gençlerle yaptığı sohbet toplantılarından tutulan notlar ve bazı kongre konuşmalarından derlenmiş bulunmaktadır.” Yayınlayanlar A.İ.T.İ.A Ülkücüleri. Kendi küçük, hacmi büyük olan bu eserle, hemen hemen her alanda kaç zamandır yerinde sayan bir memleketin kurtuluş reçetesi anlatılıyordu. Önsözdeki imza ise Dündar Taşer’indi ve o, yazısının son paragrafında söyle diyordu:
“Bu eser şu veya bu istikamete çekilen ve bir hiç uğruna feda edilen gençliğin enerji ve heyecan selini millî mecraya çevirmek “Türk için, Türk’e göre, Türk tarafından” cümlesinde ifade edilen yapıcı, yüceltici, ilerletici ilkede Türk gençliğini toplamak gayesi ile yapılan çalışmaların bir bölümünü teşkil etmektedir.
Bütün gençlerin okuması, anlaması ve uygulaması dileğiyle.
Tanrı Türk’ü korusun.”
Evet, bu kitap yukarıda da belirtildiği üzere Alparslan Türkeş’in değişik yer ve zamanlarda yaptığı konuşmalardan meydana gelmiştir. Kitabın son sayfalarında “Liderimiz Alparslan Türkeş’in Bazı Önemli Sözleri” başlığı altında bir bölüm yer almaktadır. Bu sözlerden birkaçını burada vermek istiyorum:
*Bir fikre, bir ideolojiye kendisinden daha üstün bir fikirle, bir ideoloji ile karşı çıkılır. Karşı fikir, kaba kuvvetle ezilemez.
*Milliyetçilik ülküsü, ideolojisi her türlü sınıf sistemlerine karşıdır.
*Biz ne başkalarına uşaklık etmek ne de başkalarını uşak olarak kullanmak istemeyiz.
*Ahlakçılık anlayışımız, Türk ahlâkı ve Müslümanlık inancından meydana gelmiştir.
*İslamiyet’i ele alıp Türklüğü inkâr etmek ihanettir. Bunun tersi de aynı derecede gaflet ve ihanettir.
*İnsanlar; yoksulluğa, açlığa, susuzluğa tahammül ederler. Fakat adaletsizliğe, hor görülmeye, aşağılanmaya asla müsaade, müsamaha etmezler…
Evet, 1972’de Ankara’da yayınlanan Yeni Ufuklara Doğru adlı kitabın adını ve ruhunu çağrıştıran Yeni Ufuk dergisi, Şubat 2019’da 55. sayısını çıkararak 5’inci yılını kutlamıştır. Kutlama programına katılmamız için yapılan davete icabet ederek eşimle birlikte Adana’dan Denizli’ye gittik. Yeni Ufuk dergisinin ve Millî Devlet gazetesinin yayına hazırlandığı binada, bir de Yeni Ufuk Kitabevi’nin varlığını görmek bizi epeyce duygulandırdı ve gururlandırdı. Çünkü özlemini çektiğimiz soran, sorgulayan bir nesli ancak okuyan, düşünen, yazan bir anlayışla bir araya getirebiliriz. Bu açıdan baktığımızda, davetlileri karşılayan 18-25 yaş aralığında gözleri çakmak çakmak, yüzleri pırıl pırıl yüzlerce genci görünce insan ister istemez beklenen Türk mucizesinin belki yarın, belki yarından da yakın bir zamanda doğacağına iman etmektedir.
Bizim gibi davete icabet eden Prof. Dr. Yümni Sezen, Prof. Dr. İsmail Yakıt, Sadık Güner ve Bünyamin Aksungur ağabeylerimizle birlikte Yeni Ufuk dergisinin 5. yaş günü kutlama programına katıldık. Aslında programın yapılacağı gün (16 Şubat 2019) bizim için bir hüznün takvim yapraklarına düştüğü gündü. Çünkü davamızın büyük ozanı Ozan Arif Şirin’in fani dünyadan ebedi dünyaya intikali o gün yapılacaktı.
Kutlama programı bu havayla başladı. “Ölmez bu hareket, ölmez bu dava” diyen ülküdaşımız Ozan Arif için okunan Fatihaların ardından davetliler tek tek kürsüye çıkarak gecenin ruhuna uygun konuşmalarını yaptılar. Daha sonra sahneye çıkan Bünyamin Aksungur sazıyla sözüyle bizi Turan illerinde dolaştırıp “Canan Uykuda” adlı albümünden şarkılar söyledi. Ardından Yeni Ufuk dergisindeki gençlerin sunduğu Zeybek oyunu programa ayrı bir lezzet kattı. Yine Yeni Ufuk dergisi ekibince oluşturulmuş müzik grubu seslendirdikleri eserlerle salonu büyüledi. Eseri seslendiren kızımız Pakize Kasap, ona cümbüşle eşlik eden Mehmet Sarıkavak ve bendiri ile İlhami Erdil sahne aldı. Programın sonunda kapanışı yapmak üzere Ahmet Terzi’nin sahneye çıkışıyla salonda müthiş bir hareketliliğin, canlılığın yeni baştan yaşandığına şahit olduk. Gençlerin heyecanla beklediği Ahmet Terzi’nin sazından çıkan nameler, yüreklere bir kıvılcım gibi düştükçe ben de hatta diğer davetliler de yıllar öncesine dönüp söylenen marşlara eşlik ettik. Ve “Kürşad’ın narasıyla indik Tanrı Dağından/ Ruhumuzu kandırdık Orhun’un kaynağından” diyerek el ele, omuz omuza verdiğimizde sanki daha bir çoğaldık ve bulunduğumuz salona sığmayıp dalga dalga yayıldık yurdumuzun dört bir yanına.
İkinci gün 17 Şubat 2019’da Yeni Ufuk dergisinde düzenlenen imza güne katıldık. Bu arada bize rehberlik yapan arkadaşımız Berkan Sözer bu derginin çatısı altında bir de “Mefkûre Mektebi” adı altında bir eğitim çalışması yaptıklarını anlattı. Bu mektebe gelenler, iki yıllık bir eğitim almaktalarmış. Eğitimin temel kaidesi okumak, araştırmak üzerine oturtulmuş. Bu derslere devam edenler bir yıl içinde, daha önceden tespit edilen 25 kitabı okumak, 6 belgeseli seyretmek ve notlar çıkarmak zorundalarmış. Ayrıca bu Mefkûre Mektebi’nin İstanbul, Ankara, Bursa, Eskişehir, Konya ve Elazığ’da şubeleri bulunmaktadır. Zaten programa farklı şehirlerden gelip katılan 150 üniversiteli gencin olması da bunun bir işaretiydi.
Bunları dinledikçe içim bir hoş oldu. Çünkü ben de öğretmenlik yaptığım süre içerisinde öğrencilerimi kitaplarla dost olmaya o kadar çok davet etmiştim ki… Şimdi karşımda ülküdaşlığın ve kitap kardeşliğinin böylesine güçlü örneklerini görünce, Yeni Ufuk dergisinde çalışan, Mefkûre Mekteplerine devam eden bu kardeşlerimizi en içten duygularla tebrik ediyor, alkışlıyorum. Başbuğ Türkeş’in dediği gibi “Her biriniz bizim için birer Türk bayrağısınız, bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin, yere düşürmeyin!” Sağ olun, var olun; yolunuz ve bahtınız açık olsun!
Evet, Yeni Ufuk dergisiyle yeni ufuklara doğru büyük bir ümit ve heyecanla yürüyen gençleri görmenin mutluluğuyla Denizli’den ayrılırken Atatürk’ün şu sözünü hatırlayıverdim:
“Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel, her şeyden evvel Türkiye’nin istiklâline, kendi benliğine, millî geleneklerine düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.”
Ne mutlu Türk’üm diyene!