12.06.1960 Sivas/Gürün Sarıca köyü doğumlu olan Vahit Türk ilk ve orta öğrenimini Sivas’ta tamamladı. 1983 tarihinde Prof. Dr. Zeynep Korkmaz danışmanlığında hazırladığı “Hüseyin Nihal Atsız’ın Ruh Adam Romanında Dil ve Üslup” adlı tezini vererek Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nden mezun oldu.
1987 yılında Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsünde Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun yönetiminde hazırladığı “Hatiboğlu Bahrü’l-Hakayık - Transkripsiyon” adlı teziyle yüksek lisansını, 1990 yılında Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsünde Prof. Dr. Tuncer Gülensoy yönetiminde hazırladığı “Ali Şir Neva’i Mecalisü’n-Nefais İnceleme-Metin-Dizin” adlı teziyle de doktorasını tamamladı.
Fırat Üniversitesi, Trakya Üniversitesi, Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi (Kazakistan), Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ve Gaziantep Üniversitesi’nde değişik akademik kadrolarda görev yaptı. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanlığı, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, Gaziantep Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanlığı gibi idarecilik görevleri yaptı.
2006 yılında Sakarya Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde Öğretim Üyesi olarak başladığı görevinden ayrılarak İstanbul Kültür Üniversitesi’ne geçti. Halen İstanbul Kültür Üniversitesi’nde Öğretim Üyeliğine devam etmektedir.
İletişim:vahitturk1@hotmail.com
Bir oluşu, başka hiçbir nesnenin bir oluşuna benzemeyen bir Tanrı’m, bizi, bir oluşunun bilincine varanlardan eyle! Ekber olan sensin, biz aciz kullarına gönül enginliği ver ve bizi kibirden uzak eyle!
Bilmesi, hiç kimsenin bilmesine benzemeyen en gizliyi de açığı da bilen Tanrı’m, bizi bilgisizliğin karanlığında kaybolmuşlardan eyleme! Bilgi denizinin bir damlasından bize de nasip eyle! Bağışlayacağın bilgi damlası senin bilgi denizini eksiltmez, ancak bizi bilginler ve bilgeler sırasına taşır, bize varlığının sırrına erecek bilgiyi nasip eyle!
Var oluşu, başka hiçbir varın varlığına benzemeyen, bütün var olanların varlık sebebi olan Tanrı’m, varlığında yok olma hayali ne kadar güzeldir, bizi, varlığında yok olma şerefine ulaşan kutlulara yoldaş eyle!
Görmesi ve işitmesi hiçbir yaratılmışın görmesine ve işitmesine benzemeyen gizlileri ve açıkları gören ve bilen Tanrı’m, ayıpları örtensin, bizi, gizli-açık kusurları örtülmüşlerden eyle!
Hem hayatı, hem de ölümü veren Tanrı’m, bize yaşama fırsatı verdin, bizi, verdiğin hayatın şükrünü hakkıyla yerine getirip ölüm meleğini şehadetle karşılayanlardan eyle; akın, karanın belli olacağı o ulu günde de iyilerle dirilmeyi nasip eyle!
Esirgeyiciliği ve bağışlayıcılığı sınırsız olan Tanrı’m, biz aciz ve günahlı kulların senin esirgeyicilik ve bağışlayıcılığına muhtacız, muhtaçları yüz üstü bırakmayacağına inanırız! Bizi de esirgenen ve bağışlananlardan eyle!
Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan Tanrı’m, muhtaç olduklarımızdan haberlisin, muhtaç olduklarımızı bağışlamak elbette takdirindedir, bize yakarmak düşer, bağışla Tanrı’m!
Günahlarımızdan utanmayıp cemalini umarız, acizliğimizi gösteren istemek bizden, takdir senden Tanrı’m!
Kahrından korkar, lütfunu umarız. Kahrın da hoş, lütfun da hoş diyebilecek bir yürek nasip eyle Tanrı’m!
Cennet de senin cehennem de! Yapıp ettiklerimizden utanıp sıkılmadan cennet umarız! “Bana seni gerek seni” diyebilecek bir dil ver bize Tanrı’m!
Bütün varlıklar, bütün yokluklar, bütün gökler, bütün yerler, bütün zamanlar, bütün zamansızlıklar senin bir “Ol” buyruğunla olur. Acizlik bize, kudret sonsuzluğu sana…
Nevayi Dilinden:
“İlahi; kötülüğümden dolayı çok fazla sıkıntım var, gam ortağım sen olsan gam mı kalır! İlahi; dünya meyli ipini gönlümden kopar ve nefsaniyyet karanlığında hidayet mumuyla sana ulaşan doğru yolu göster. İlahi; o uzun yol ve geçilmesi güç vadiyi yardımın ile geçir ve onun geçilmesinde ayağım kaysa el tutuculuğunla elimden tut! İlahi; bu yolu geçerken şeytanı çevreme yaklaştırma, eğer o düşman yoluma çıkarsa zühdüm ona ne yapabilir, yardımını benden eksik etme! İlahi; öyle bir takva gücü ver ki gaddar nefis ona mağlup olsun, haramlardan kaçınma gayreti nasip et ki uğursuz şeytanın başı onun ayağı altında ters dönsün. İlahi; gaflet uykusundayım, beni uyandır ve cahillik sarhoşluğundayım, aklımı başıma getir. İlahi; o uyku halini uyanıklığa döndür ve bu akıl noksanlığını şüphesiz imana ulaştır. İlahi; hileci şeytan bana düşmandır ve kendini beğenmiş nefis bana emirler yağdırır. Böyle durumlarda sen yardım etmezsen yazık ki yazık bana! İlahi; mizacım eğri olsa da niyetim düzdür, bundan dolayı korkularım vardır, ancak umudum senden bire yüzdür. İlahi; yaptıklarıma bakarsam utancım beni öldürür ve senin keremini düşündüğümde ise umut, gövdeme can getirir. İlahi; senden kötülük gelmez, benden iyilik. Sen iyisin ve ben kötü, herkesin yaptığı iş de kendine göre olur.”
İlahi; gösteriş ve süslenmeden gönlümü uzak tut ve bu tür şeytan giysilerinden yüzümü temizle. İlahi; taat için yardım edeceksen riyadan koru ve ibadet için yol göstereceksen hatadan koru. İlahi; utanç getirecek taatı gönlüme yakın etme ve beni özre ulaştıracak isyanı dilimden uzak tutma. İlahi; çaresiz derde düşürme ve insanlıktan uzak namerde muhtaç etme. İlahi; soysuzların alçaklığından ve dinsizlerin suçlamalarından koru. İlahi; cahil sohbetine mecbur bırakma ve rezillerin büyüklüğüne muhtaç etme. İlahi; nankörlerin yakınlığından uzak tut ve hak bilmezlerin dostluğundan ırak tut. İlahi; gönlümü derdinin ve şevkinin sevgisiyle avut ve gözümü pişmanlık gözyaşlarının seliyle aydınlat. İlahi; dilimi sonsuz nimetlerine şükreden eyle ve gönlümü hamt ve şükrünü zikreden eyle. İlahi; kalemimi hamdını yazmakla meşgul et ve yazdıklarımı insanların gönlüne makbul eyle. İlahi; kalbime kendini beğenmişliği yakın etme ve gönlümü halkın kusur ve ayıplarını araştıranlardan eyleme. İlahi; hayalimi niyaz ve dert ehline yönlendir ve niyazımın gözünü dertlilerin ayağının toprağı ile aydınlat.”
Yücelerin en yücesi Tanrı’m!
İnsanoğlu, zulmün her çeşidiyle yeryüzünü doldurmuş durumda, senden başka sığınağı olmayan milyonlarca mazlum senden yardım diler, yardım eyle!
Bir yanda sınırsız bir israf, bir yanda çocukları için çöp kutuları karıştırıp bir lokma ekmek arayan anne ve babalar. Gözlerimiz bunları görür, gönüllerimiz bunlara katlanır. Rezzak ve Bâsıt sıfatlarına muhtaç kullarınız, merhamet eyle!
Bir yanda devletin kurucularına duayı bile yasaklayarak Müslümanlığını ispat ettiğini zanneden ve siyaseti yönetme sanatı olmaktan çıkarıp dünyalık ikbal haline getirirken sermayesi din olanlar; bir yanda “Beni beklemesinler” diye ailesine selam gönderip cepheye gülerek koşan Yusuf yüzlü Türk çocukları. Ed-Dârr sıfatına sığınırız, göster Allah’ım!
Bir yanda senin aziz adını müptezel arzuları için kullanmaktan sakınmayan sarıklı şeytanlar, bir yanda varını yoğunu o şeytanların ayağına seren, aklı unutmuş kulların. Aziz kitabındaki “Akletmez misiniz” sorusuna kulak asmadık. Riyakârların övgüsünden de düşmanlığından da koru bizi!
Bir yanda kibirleri boylarını fersah fersah aşmış suret-i haktan görünen din bezirgânları; bir yanda bu dinbazların her sözünden, her hareketinden keramet arayan, bu yaptıklarıyla da kullarına layık gördüğün en büyük nimet olan aklı yok sayarak cennet uman zavallı kulların! Medet senden Allah’ım!
Bir yanda siyasetin kirli tezgâhlarında senin aziz dinini pazarlayıp dünyalık devşirenler; bir yanda bu ahlak yoksunlarının tezgâhına müşteri toplamak için çığırtkanlık yapan, ne kadar çok bağırırsa, ne kadar çok insanı incitirse o kadar çok sevap kazanacağını uman, bağlı olduğu kişiyi putlaştırdığının bile farkında olmayan, ancak kendini âlim zanneden cahiller topluluğu! Akıl ile idrake muhtacız, katına geldik, boş çevirme Tanrı’m!
Bir yanda bağıra çağıra, gösteriş ve riya ile yaşanılan din; diğer yanda tevazu sahiplerinin, hoş görenlerin, kendisiyle barışık, her varlığa gönül gözüyle bakabilenlerin, varlığı incitmekten korkanların, baktığı her yerde seni görenlerin dini… Her ikisi de senin eserin, elbette hikmeti de sana ayân, bize karanlık…
İnsanoğlu, insanlıktan çıktı, zâlimleşti, gaddarlaştı. Dünyayı elbirliğiyle yaşanamaz duruma getirdik, akıllarımızı kötülükte yarışta kullanır olduk. Kullarına acıyıp iyiliklere yönlendir bizi! İçimizdeki akılsızlar yüzünden bizi helak eder misin Tanrı’m!
Birbirimizi tek tek öldürmek yetmez oldu, topluca öldürüyoruz. Zalimler için kahhar sıfatının tecellisini umuyoruz, nasip eyle!
Görklü Tanrı’m!
Akıl ve bilgiden uzaklaşan İslam dünyası mahkûm, mazlum, kör karanlıklar içinde yuvarlanmakta. Aklı ve bilgiyi dost edinmemiz için yardım eyle!
Kralların, şeyhlerin zulmü ve senin düşmanlarınla işbirlikleri yüzünden inim inim inleyen Müslümanlar, kötülüğün nereden geldiğini anlamaktan bile aciz durumda. Erkek kadın ayırmadan insana bir haysiyet veren, şerefli bir hayat sunarak gönülleri kazanan İslam, kan ve zulümle anılır oldu. Dininin ve kitabının koruyucusu sensin, bizi onlardan uzak düşürme!
Adını senin verdiğine inandığımız, senin ordun diye düşündüğümüz Türk; darmadağınık, yoksul, yeryüzündeki varlık sebebini unutmuş, amaçsız, ülküsüz. Bize düşünmenin erdemini yaşatacak, bizi başka iklimlere taşıyacak akıl, fikir bağışla, Türklüğe birlik olma şuur ve gayreti ver!
Muhteşem tarihin yüklediklerini taşıyacak beyin gücü, bilgi, bilinç; o tarihin gereğini yerine getirmek için çabalama gereğini anlayacak idrak ver!
Doğu Türkistan’da senin dinin için, senin adını anmak üzere kurulan camilerimiz yıkılır, oruç tutmak, namaz kılmak öz yurtlarında suç görülür. Dilleri dilimize, dinleri dinimize uyan özbeöz kardeşlerimiz evlerinden, yurtlarından sürülür, çocuklar analarından, analar eşlerinden, babalar ocaklarından ayrılır. Çığlıkları duymamak için kulaklarımızı tıkarız ve utanmadan yaşarız üstelik cennet umarak huzuruna varırız. Zalimlere fırsatı kendi akılsızlığımızla veririz, ancak sana “zalimlere fırsat verme” diye yakarırız, fırsat verme Tanrı’m!
Dünyanın bir ucundan gelip haritalar çizmeye kalkarlar, İslam coğrafyasında Müslümanlar birbiriyle savaştırılır. İki cephenin mensupları da senin aziz adınla birbirine kurşun sıkar. Akılsızlığımızı bağışlar mısın Tanrı’m?
Bin yıldır gölgemde yaşattıklarının, varlıklarını varlığıma borçlu olanların hançeri her fırsatta sırtıma saplanır, canımı acıtır, kanımı döker. Bu saf, tertemiz gönüllü millet için “Bütün tehlikelerden koruyan” sıfatının tecellisini umarız, bağışla Tanrı’m!
Çin, Türk’e zulmün bin bir çeşidini yapar, İran’da Fars Türk’e hor bakar, Balkan’da Arnavut, Bulgar, Yunan, Sırp hor bakar. Ermeni Türk’e diş biler, Rus fırsat kollar, Büyük Şeytan ABD Türk’ü yeryüzünden silmek ister. Alman’ın, Fransız’ın Türk ile derdi vardır. Irak’ta, Suriye’de Türk yok sayılır, yok edilmeye çalışılır. Kırım kan ağlar, Kerkük ha bire ağıt yakar, Karabağ, karalar bağlar. “Hesaba çeken, zelil eden” sıfatına sığınırız…
Şu kutlu günlerde, kutlu bir bayram öncesinde her günleri kara geçenlerin bayramları yine mi kara geçecek Tanrı’m?
Bilir ve inanırız ki merhametin, esirgeyicilik ve bağışlayıcılığın sonsuz, sınırsızdır. Senin uğrunda canlar verip kanlar döken, hayatlarının baharında toprağa düşen, bütün ömürlerini mahkûmiyetlerde geçiren, topluca sürgünlere uğrayan, bebekleri ellerinden alınan, gözleri önünde öldürülen Türk diye adlandırdığın bu aziz millete yardım eyle Tanrı’m.
Senin yolunda canından geçen aziz şehitlerimizi cennetine alacağını bize bildirdin, inandık, iman ettik. Yüzyıllardır uğrunda milyonlarca fidanımızın kutlu kanıyla vatan toprağını suladık, aziz bedenlerini vatanın toprağının koynuna emanet ettik. Yüzyıllardır vatan ve millet için ölmeyi çok iyi öğrendik; vatan ve millet için yaşamayı da öğret bize Tanrı’m!
Yüce Tanrı’m;
Bizi nefislerine mağlup olanlardan eyleme!
Bizlere mücadele gücü ve azmi ver!
Verdiğin aklı kullanmayı nasip eyle!
Ülkülerimiz için uğraşırken bizleri dünyalık düşüncelerden ve kibirden uzak eyle!
Hırslarımıza gem vurmayı, kötülüklerden, kötü zandan, dedikodudan, riyadan uzak durmayı nasip eyle!
Bizi, gönlü seninle dolu olanlardan ve kulluğundan hoşnut olduklarından eyle!
Bayramınız, bayram olsun. Bayramlar, bayram olsun…