Prof. Dr. İlyas Topsakal

Tüm yazıları
...

Üçlü İttifak ve Suudi Arabistan

Henüz yazar hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.

Prof. Dr. İlyas Topsakal

Dün Rus ve Kazak basınına yansıyan haberlere göre Üçlü İttifak’ın alt çalışma gurubu; Türkiye’den Dışişleri Temsilcisi Sedat Önal, İran’dan Dış İşleri Bakan Yardımcısı düzeyinde bir temsilci, Rusya’dan Suriye Özel Temsilcisi Aleksandır Lavrentiyev ile Suriyeli temsilciler, Suriye’de kalıcı barışın sağlanması ve gelecekte uygulanacak politikaların alt yapısını kurma amacıyla 21-22 Aralık toplanacağını yazıyordu. Üçlü İttifak aldıkları kararların ardında şu ana kadar sağlam duruş gösterdiler ve göstermeye devam ediyorlar. Karşılığında özellikle Batılı ülkelerin Orta Doğu’da bozduğu siyasi dengeleri yerli yerine oturtmayı amaç ediniyorlar.

Son cümleyi açarsam; orta doğuda Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı’dan koparılan topraklarda cetvelle çizilerek kurulan devletleri merkezi bir dengede tutmak oldukça karmaşık bir politik hadisedir. Bunlar arasında Mısır oturmuş bir devlet olsa da Osmanlı sonrası geçmişi oldukça yeni diğerleri ise 1940 ve sonrasına aitler… Bir başka problem ABD’nin bölgede köklü ve bilimsel bir alt yapısının olmaması. Oysa İngiltere Fransa Almanya ve İtalya daha sade anlaşılır ve ince programlarla bu coğrafyada derinler. Bu nedenle ABD’nin Kudüs çıkışını Batı’nın bu dört ülkesinde açıkça görmedik, görmeyeceğiz.

ABD’nin kanaatimce Avrupa’yı da çok önemsemeden bozduğu dengeyi yerine oturtmak; Rusya-Türkiye ve İran üzerine bir görev olarak kaldı. Çünkü bu üç ülke özellikle Türkiye ve İran bozulan dengenin tam merkezinde bulunuyorlar. Rusya ise Hazar çevresi ve Kafkasya’da tarihsel konumunu korumak için Akdeniz’deki üslerini korumak endişesinde ve çevresini alabildiğince güvende tutarak bu kargaşanın kendisine ulaşmasını amaçlıyor.

Bütün bu gelişmelerin içinde geçen aylarda Suudi kralının Rusya’yı ziyaret etmesi, ziyaretin peşinden prensler odaklı yolsuzluk operasyonlarının başladığını hatırlayalım. Arabistan’ın geleneksel politikası ABD ile paralel yürür. Sıcak para ilişkileri özellikle Londra üzerinden kurulur ve dünya ekonomisinde hayli etkili pozisyon sahibidirler. Hatta bir yıla kadar bu etkilerini Türkiye üzerinde de gösteriyorlardı. Bu arada S 400 hava savunma sistemi ile ilgili ön anlaşmanın da Ruslarla yapıldığı haberlere geçti. Öyle hızlı bir döngü var ki, üç ay önceki bütün yeni açılımların son ayda birden değiştiğini de gözlemledik. Suudiler birden yeniden eskiye dönüş yaparak, Üçlü İttifak’ın merkez gücü Rusya’dan uzaklaşarak yeniden ABD’ye yanaşmaya başladı. Bu arada Katar ile Arabistan arasındaki anlaşmazlık da ABD Arabistan’ı, Rusya Katar’ı destekledi. Bu denklemde Rus basını Katar’ın yanında olmayı ekonomik çıkarlarla izah etti. Hatta rakamlar vererek gerekçe de oluşturdular. Belki Arabistan’ın yaklaşma denemeleri ticaretle Katar’ı dengeleme amaçlıydı. Nihayet Türkiye İran ve Rusya Arabistan merkezli politik oyunda aynı sahada bulunarak dengeyi yine bozmadılar.

Geçen hafta da yazdım; galiba eski bilimsel Avrasyacılık veya yeni politik Avrasya ve Şangay İşbirliği örgütü dışında bir denge oluşuyor yeni dünyada; bu denge kanaatimce Rusya İran ve Türkiye merkezli bir oluşum oluyor. Bu hızlı oluşumun dış çeperi çok hızlı gelişen siyasi meseleler yüzünden oldukça sert ve dayanıklı; zira iktidarların geleceği, dünya görüşleri ve tehdit algıları aynı noktada buluşmuş vaziyette. Dolayısıyla yumuşak gücün kültürel ve tarihsel meselelerini göremeyecek kadar meşguller. Hatta yeni dünyada bence yumuşak gücün en azından kısa vadede hiç önemi kalamayacak. Somut olarak şunu demek istiyorum; Türkiye için ne Kafkas ne Kırım ilk düşünülecek konu olamayacak. Hatta Rusya içindeki Tatarların dil meselesi vs. İslam’ın geleceği önemini bir müddet erteleyecek.  Bu elbette üzücü ama reel politik durum bu. Rusya’da geleneksel olarak örgütlere verdiği destek ve yardımları bir müddet ağzına almayacak. İran sessiz ama o da sahadaki etkin güçlerini Üçlü İttifak’ın tehdit kavramına göre yeniden şekillendirecek.

Bu arada ABD’nin kabaca anlamadan ve incelemeden daldığı orta doğuya derin bir aklın girdiğini anlayabiliyoruz. Bu akıl iki gün önce Osmanlı’yı yağma ile suçlama densizliğini gösteren bir figürle bölgeye girdi. Bu mesele ciddidir, geçmişin hatırasını taşır ve Arap coğrafyasında özellikle Batı tarafından yönetime getirilen elitlerin ortak aklıdır. Halk bizden yanadır ama manipüle etmek her yerde olduğu gibi bu coğrafyada da mümkündür. Bizi birbirimizden koparıp düşman yapan bu zehir yeri gelmişken tanımlanmalı ve önlem alınmalıdır. Cumhurbaşkanımız ve devlet büyükleri bu gerçeği dile getirdiler ve elbette dile getirilecektir. Biz farklı milletler olsak da mukaddesleri bir olan aynı dünyanın insanlarıyız. Mukaddesi bize reva görmeyip tarih boyunca mücadele ettiğimiz haçlıya reva gören nerede olursa olsun İslam coğrafyasında yöneticilik yapamaz. Bu nedenle Arap yarımadasının bütün liderleri, mukaddesse bir konu, duracakları yeri bilmeleri gerekir.