Sakin Öner

Tüm yazıları
...

Türk milliyetçiliği Tanzimat’la başlamaz (III)

İletişim: sakinoner@hotmail.com

Sakin Öner

İslamiyet’in kabulünden Osmanlı’ya kadar Türk Milliyetçiliği

Türkler, İslamiyet’i kabul ettikten hemen sonra dillerine hâkim olamamışlar, İslâm dünyasını oluşturan Arap ve İranlıların dillerini kullanmaya başlamışlardır. Bilhassa, saray çevresi ile aydınlar tarafından Arapça ve Farsça kullanmak, bir moda haline gelmiştir. Fakat Türk halkı, her türlü yabancı etkilere karşı koruduğu ve yaşattığı Türkçe ile bir taraftan İslâmî bir halk edebiyatı meydana getirirken, bir taraftan da dilini aydınlara unutturmamak için elinden gelen gayreti göstermiştir.

Kutadgu Bilig, Atabet-ül Hakayık ve Divan-ı Lûgat-it-Türk

İslâmî Türk edebiyatının, eseri elimize geçebilen ilk yazarı, Yûsuf Has Hâcip’tir. Yusuf, 1069-1070 yıllarında yazıp, Karahan Hükümdarı Tabgaç Buğra Karahan’a sunduğu Kutadgu Bilig (Mutluluk veren bilgi= Devlet yönetme bilgisi) isimli eserinde, müşterek İslâm kültürü karşısında millî kalmaya muvaffak olmuştur. Eserinde, eski Türk edebî zevkine ait çizgiler işlemesi, bilhassa dil bakımından Türkçeyi kullanmakta gösterdiği milliyetçi tavır, dikkati çekecek mahiyettedir.(1)

Karahanlılar bölgesinde XII. Asırda yetişen Edib Ahmet (Edib Ahmed İbni Mahmut Yüknekî ) de, Atebetü’l Hakayık ‘Atabet-ül Hakayık’ (Hakikatlerin Eşiği) isimli eserini Kaşgar-Hâkaaniye Türkçesiyle yazarak, yabancı dil kullanan aydınlara karşı tepkisini ortaya koymuştur. Esas metin baştan sona Türk dörtlükleriyle söylenmiştir. Bu, millî şiir zevkinin devam ettiğini gösterir. Görülen yarım kafiyelerle, redifli kafiyeler de eski Türk şiiri geleneğinin bir devamıdır.(2)

Bu yüzyılda Farabi gibi müspet ilim ve Zemahşeri gibi din âlimlerinin eserlerini Arapça yazmaları, kültürümüz için büyük kayıp olmuştur.

XI. yüzyılda Kâşgarlı Mahmud, Dîvânü Lûgati’t-Türk (1077) isimli eseriyle Türklük şuurunu en açık biçimde ortaya koyan bir aydın olmuştur. Bu eser, bir bakıma yazarın, Arapça kullanmayı bir marifet sayan aydınlara karşı sergilediği millî bir tepkidir. Kaşgarlı Mahmud’un milliyetçi bir şuurla ve bir âlim sıfatıyla yazdığı bu eser, Türkçe’nin ilk lûgat ve dilbilgisi kitabıdır. Türk dilini Araplara öğretmek maksadıyla yazılan bu eser, milli kültürümüzün zengin bir hazinesidir.(3) Kitaptaki Türkçe kelimelerin sayısı 7500’den fazladır. Eserde halk şiirleri ve atasözlerine de yer verilmiştir.

İyi bir filolog olan Kâşgarlı Mahmud, Türk dilinin yapısı üzerinde durmuş, kendi devrindeki Türk lehçelerini ve hususiyetlerini tesbit etmiştir. Türkçe hakkında Hz. Muhammed’in “Türk dilini öğreniniz, çünkü onların uzun sürecek bir saltanatı vardır” hadisini zikreden Kâşgarlı Mahmud, “Bir ordum var ki, adını Türk koydum” gibi başka hadisler de ileri sürerek, şuurlu bir Türk milliyetçisi olduğunu göstermiştir.  “Eğer bu hadis sahih ise, Türk dilini öğrenmek dinî bir borçtur. Sahih değilse, akıl onu öğrenmenin zaruretine hükm ediyor.” diyen Kâşgarlı, eserini “Türk dili ile Arap dilinin at başı yürüdükleri bilinsin” diye yazdığını da, bilhassa kaydetmiştir.(4)

Kâşgarlı Mahmud, ister şahsiyeti, ister eseri ile olsun, çağının hazırlıklı ve olgun bir dil pedagogu olmuştur. Ne pahasına olursa olsun, Araplara Türk dilini öğretmek maksadıyla gramer yazmış, Türk kültürünü eksiksiz olarak çağın ilim âlemine sunmuştur. Türk dil propagandasının mahir bir üstadı olmuştur. Eserde Türk, bütün cepheleriyle ortaya konmuştur. Türk dilinin en eski sözlüğü olması bakımından Divan, fevkalâde sağlam bir kaynak değerini taşımaktadır.(5)

Orhun Âbideleri ve Divânü Lûgati’t-Türk, Türkün hükümran bulunduğu ülkelerde 1500 yıl önce, milli bir dilde yazı yazma zarureti olduğunu ortaya koymaktadır. Türkler, Türk dil ve kültürünü, diğer komşu milletlere nispetle daha üstün tutarak, komşu yabancı dilleri bile kendi tesirleri altına almayı başarmışlardır. Din ve dil cazibesi Türk’ü, hiçbir vakit, kendi öz anadilinden uzaklaştırmamıştır.

Şecere-i Ensâb ve ilk İslâm etkisindeki destanlar

XII. yüzyılda yaşayan Fahreddin Mübarekşah’ın Şecere-i Ensâb veya Tarih-i Fahrettin Mübarekşah ismini taşıyan eserinde de, Türklerin ve Türk vatanının, diğer milletlerden ve ülkelerden üstün kabul edilmesi ve gösterilmesi, Türklerde vatana ve millete duyulan derin sevginin veciz bir ifadesidir. Mübarekşah eserinin önsözünde, büyük bir Türk milliyetçisi olarak karşımıza çıkar. Eser, Türk karakteri, dili ve medeniyet tarihi hakkında çok önemli görüşler ve bilgiler ihtiva etmektedir.(6)

Bu dönemdeki Türk milliyetçiliğinin Kaşgarlı Mahmud’dan sonra ikinci mühim şahsiyeti kabul edilen Fahreddin’in Türkler ve karakteri hakkındaki düşünceleri eserinden alınan şu örneklerde açıkça görülmektedir:

“Türk, sedef içinde deryada bulunan bir inci gibidir. Kendi yurdunda bulunduğu zaman kadir ve kıymeti yoktur. Lâkin oradan çıkınca sedeften çıkmış inci gibi kıymetlenir. Hükümdar taçlarının ve gelinlerin ziyneti olur.”

O’nun, eserindeki şu cümleler ise, dilde milliyetçilik konusundaki şuurunu açıkça ortaya koymaktadır:

“Türklerin başka insanlara müreccah olmalarının birkaç sebebi daha vardır. Biri budur ki, Arapçadan sonra Türkçeden daha iyi ve daha heybetli bir dil yoktur. Bugün Türkçeye rağbet eski zamanlardan daha fazladır. Çünkü emirlerin ve sipahsâlârların çoğu Türk’tür. Devlet onlarındır. İnsanların muhtaç olduğu nimet ve servet onların elindedir.”(7)

Türkleri, diğer milletlere tanıtmak amacıyla Farsça yazılan bu eserde, Türkçenin Arapçadan sonra en iyi ve heybetli dil gösterilmesi, yazarın çok inançlı bir Müslüman olmasındandır.

Bu dönemde bazı İslami Türk destanları oluşmuştur. Bunların başlıcaları; Karahanlılar’da Saltuk Buğra Han Destanı, Kırgız Türklerinde Manas Destanı ve Orta Asya Türk halkları arasında XIII. Yüzyılda doğan ve yayılan Cengiz Destanı’dır. Manas Destanı, iki yüz bin beyti aşan hacmi ile dünyanın en büyük destanı durumundadır.

Ahmet Yesevi, Mevlâna ve Yunus Emre

Bu arada, Türk dünyasında İslâm’ın hoşgörüsünün bir tezahürü olan tasavvuf cereyanı gelişme göstermiş ve ilk Türk sofileri ortaya çıkmıştır. Türkler arasında ilk tarikatı kuran ve yüzyıllarca etkisini sürdüren ilk sofi, kendisine Pir-i Türkistan da denilen Hoca Ahmet Yesevî’dir. Divan-ı Hikmet isimli öğretici mahiyetteki eseri ile ünlü olan Hoca Ahmet Yesevî, Kaşgar-Hakaniye lehçesini kullanmıştır. Yesevî’nin en büyük etkisi, gönderdiği dervişleri ile Anadolu ve Balkanları Türkleştirmek ve İslâmlaştırmak alanında olmuştur.

XI-XIII. yüzyıllar arasında Oğuz Türkleri tarafından kurulan Selçuklu Devleti, Türk kültür ve medeniyetinin İslam dünyasına hâkim olduğu bir devlettir. Selçuklular, 1071’de Alparslan’ın önderliğinde Malazgirt kapısından Anadolu’ya girerek, yeni vatan topraklarını Türkleştirmişler ve evlâtlarına bugünkü Türk topraklarında Türk kalmak talihini sağlamışlardır.

Selçuklu döneminde çok güçlü şair ve edipler yetişmiştir. Mevlâna Celâleddin-i Rumî, bu dönemde yetişen en güçlü şairdir. Fakat şanssızlığı en önemli eseri olan Mesnevi’yi Farsça olarak kaleme almasıdır. Bu eserde, varlıkta birlik anlayışı, bir takım hayali veya realist hikâyelerle anlatılır. Mevlâna’nın Mesnevi dışında Türkçe mısraları ve şiirleri bulunmaktadır. Günümüzde Mevlâna, Mesnevi’de ortaya koyduğu hümanist felsefe ile bütün insanlığın ilgi odağı haline gelmiştir.

Buna karşılık Mevlâna’nın çağdaşı ve Tasavvufi Halk Edebiyatı’mızın gelmiş geçmiş en büyük ismi olan Yunus Emre ise, eserlerini XIII. Yüzyıl Türkçesi ile yazmıştır. Bu yüzden, Türk milletinin gönlünde taht kurmuş, ilahileri, bestelenerek günümüze kadar devam etmiştir. Millî tasavvuf şiirlerinin ilk büyük şairi olan Yunus Emre, Anadolu’da ‘halis Türkçe’nin halkımız arasında asırlarca bozulmadan yaşamasını sağlamıştır.

“Yunus’un Türkçesi” hakkında Nihad Sâmi Banarlı şu görüşleri ifade etmiştir:

“XIII. Asır, Anadolu’da Türkçenin şahlanışı bakımından, bir Yunus Emre asrıdır. Bu asırda, bugünkü Türkiye topraklarında, gerçek bir dil inkılâbı olmuştur. Bunun başlıca sebebi, Anadolu’da Türk nüfusunun gün geçtikçe artması ve bir ekseriyet sağlamasıdır. …Yunus Emre asrına kadar, bilhassa Selçuklu Türkleri tarafından –zaruri sebeplerle- yaşanılmış Arabî ve Farasî devirlerini, Türkçe için bir karanlık devir diye düşünürsek, Yunus Emre’nin sâf ve samimi bir Türkçe ile; Türk vezin şekil ve kafiyeleri ile söylediği ilâhiler, o asırların Arabî ve Farisî karanlığında böylesine parıldayan birer Türkçe ışık’tır. …Yunus Emre Türkçesi, zengin, millî yüksek inanış ve düşünüş çizgileriyle süslü ve güzel sesli varlığıyla onu okuyan her Türk’te büyük gurur uyandırır. Bu Türkçe, hâlis Türkçe, hattâ beyaz Türkçe’dir. …Yunus Emre’nin Türkçe’yi kavrayış ve kullanışı, “Bir dilin sesi ve mimarîsi millî olmalıdır.” diye, ancak bugünkü mukayeseli dil bilgisinin vardığı neticeye bundan yedi asır önce varmış, öylesine ileri bir anlayışa uygundur.” (8)

Anadolu’da Türk nüfusu arttıkça, Türk dili, Anadolu’daki yabancı dilleri yenme konusunda büyük başarı göstermiştir. Bu konuda Türkmen beylerinin hizmeti büyüktür. Türkçeyi devlet dili yapma hareketinin öncüsü, Karamanoğlu Mehmet Bey’dir. Mehmet Bey, Konya’yı zapt ettiği 15 Mayıs 1277 tarihinde, resmi dili Farsça olan Selçuklu merkezinde, Türkçeyi devlet dili ilan eden bir ferman çıkarmıştır. Milliyetçilik tarihimizin önemli bir belgesi olan bu fermanda Türkçeden başka dilin kullanılması şu ifade ile yasaklanmıştır:

“Bugünden sonra, divân, dergâh, bârgâh, mecâlis, ve meydanda Türkçe’den başka dil kullanılmayacaktır.” (9)

(Devam edecek)

 

(1) Nihat Sâmi Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, MEB Yay., İstanbul 1971, c.1, s.231

(2) Nihat Sâmi Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi , MEB Yay., c.2,  s. 243

(3) Prof. Dr. M. Fuat Köprülü, Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar, TTK Yayını, 2.bs, Ankara 1986, s. 35-36

(4) Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, Makaleler, (Haz Mustafa Özkan), TDK Yay., Ankara 1997, s.265

(5) Ahmet Caferoğlu, a.g.e, s. III-VI.

(6) Bu eser hakkında daha geniş bilgi olmak için Ord. Prof. Dr. Köprülüzâde M.Fuad, Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar, İst. 1934, s. 123-154’e bakınız. 

(7) Hıfzı Tevfik Gönensay - Nihat Sâmi Banarlı, Türk Edebiyatı Tarihi, Remzi Kitabevi, 3.bs, İstanbul 1943, s.67

(8) Nihât Sâmi Banarlı, “Yunus’un Türkçesi” ,Türk Yurdu Yunus Emre Özel Sayısı, sy. 311, Ocak 1966, s.59-61

(9) Nihât Sâmi Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi , MEB Yay., İstanbul 1971,  c.1, s.99