M.Hayati Özkaya

Tüm yazıları
...

SEN DÖNÜNCEYE KADAR!

Mehmet Hayati ÖZKAYA, 1959’da Van’da doğdu.  İlk ve orta öğrenimini Adana’da, yükseköğrenimini Eskişehir’de tamamladı. 1982 yılından itibaren çeşitli liselerde edebiyat öğretmeni ve idareci olarak çalıştı. 1993-1995 yıllarında İtalya’nın Trieste şehrinde Yabancı Diller Enstitüsü’nde Türkçe okutmanlığı yaptı. Evli ve iki çocuk babası olan Özkaya’nın Kıssa-i Aşk, P.K 546- İdealist Bir Neslin Hikâyesi- ve Ateşi Yeniden Yakmak adlı kitapları vardır.

İletişim:m.h.ozkaya@hotmail.com

M.Hayati Özkaya

“Until You’re Home Again” diye bir başlık atmış şarkısının sözlerine İskoçyalı ünlü müzisyen Joe Hamilton. Ve sonra bütün dünyaya haykırmaya başlamış “Sen Dönünceye Kadar” ben bu şarkıyı seslendireceğim demiş.

Çünkü demiş:

Gördün geleceklerini / Ama kaçmadın / Hatta açtın kapılarını ardına kadar./ işte belki de sırf bu yüzden / Terk etmeyeceğim seni(1)

Yiğit adammış Joe, cesur bir müzisyenmiş.

Öyle tahmin ediyorum ki milyonlarca Uygur Türk’ü de benim gibi ilk kez bu şarkıyla tanıdı onu. Bu şarkıyı Prof. Dr. İlham Tohti için bestelemiş, onun için söylüyormuş Joe Hamilton.

Soru: Peki,  Prof. Dr. İlham Tohti kim?

Cevap: Çin’in kontrolündeki Doğu Türkistan Uygur Özerk Bölgesinde 1969 yılında dünyaya merhaba diyen bir Uygur Türk’ü. Pekin Milletler Üniversitesi İktisat ve Hukuk profesörü. Uygur Türklerinin var olma mücadelesinin sembol isimlerinden biri. Çin anayasası çerçevesinde Uygur Türklerinin haklarını savunduğu için 5 Ocak 2014’te Pekin’deki evinde tutuklanmış. Çin bölgesel mahkemesince 19-23 Eylül 2014’te yargılanmış ve müebbet hapis cezasına çarptırılmıştır. 

Hadi gelin şimdi, İlham Tohti’nin müebbet hapis cezası aldıktan sonra yazdığı ilk mektuptan ya da bir çeşit veda mektubundan bazı pasajlar okuyalım:

“Ben milletim için konuştum ve milletim için mücadele ettim. Ortak barış için ülkemin ve Çin’in geleceği için fikir ve düşüncelerimi ifade ettim… 

Eğer, beni hapishanede intihar etti veya kendini bir şekilde yaraladı diye bir haber duyarsanız bu tür haberlere hiçbir zaman ve hiçbir şekilde inanmayınız. Sekiz aydan beri 24 saat süreyle ayaklarım prangalı olarak hücrede kaldım.  8 ay içerisinde 3 kez hava almaya çıkarıldım ve harekete etmeme izin verildi.

Ömür boyu mahkûmiyet kararımı, yaşlı ve hasta anneciğimin duymamasını istiyorum… Bu akşam saatlerinde benimle beraber tutuklanan Ferhat’ın koğuş kapısını tekmelediğini, yüksek sesle şarkı söylediğini, hareket ederken onun ayağındaki prangaların sesini de duydum.

Bu durumda benimle birlikte tutuklanan 7 Uygur öğrencimin de mahkûm edildiklerini tahmin edebiliyorum.

Vefakâr eşim ve sevgili yavrularım, sizleri çok seviyorum. Güçlü ve metin olunuz… Sizleri Allah’a emanet ediyorum.”

Evet, işte, İlham Tohti’nin mektubu böyle biter, ancak Doğu Türkistan’da zulüm bitmez. Bu duruma İskoçyalı müzisyen isyan eder de bizimkiler tınmaz. Bu nasıl gaflettir, anlaşılmaz!

Adam sadece diliyle değil, yüreğiyle de “Sen dönünceye Kadar” derken çırpınıp durur ve

Sevgi varsa/ Işık da vardır/ Kandilimiz yanacak, lambalar sönmeyecek / Sen dönünceye kadar./ Gökyüzüne adını yazacağız/ Ve orada parlayacak o yazı/ Sen dönünceye kadar.

der de, bizim memleketin müzisyenleri, ozanları niçin susar bir türlü bilinmez!

Pekâlâ, zalim Çinlinin vahşetini tadan sadece İlham Tohti mi? Elbette hayır!  Sayısını tam bilemediğimiz nice Uygur Türk’ü çok farklı bahanelerle, çeşitli cezalara ve cefalara çarptırılmış ve çarptırılmaktadır. Mesela, Halk Bilimci Prof. Dr. Rahile Davut, Tıp Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Halmurat Gafur, Urumçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.Taşpolat Tiyip, gibi birçok aydın ve din adamı, avukat, , esnaf hatta sporcular, sanatçılar da cezaevlerinde ve toplama kamplarında tutsak bulunmaktalar. Mesela dünyaca meşhur “Dutar kralı” namı ile tanınmış Abdürrehim Heyt de tutuklananların arasındadır.

İster istemez yine merak ediyorum ve soruyorum acaba bizim sanatçılarımızın bu vahşete dur demek için ortaya koydukları bir tepki var mıdır? Yurt içinde veya dışında sahneledikleri en azından bir iki oyun, bir iki film,  bir iki resim veya fotoğraf sergisi yahut bir müzik eseri var mıdır? Niçin bu kadar ilgisiziz anlamak mümkün değil. 

Yine anlamakta zorlanacağımız bir başka konu da Milli Eğitim Bakanlığımızın tavrı. Dün sosyal medyada dolaşan bir habere dikkatinizi çekmek istiyorum. Öyle uydurma filan değil,  okudukça eyvah eyvah diyeceğiniz, düpedüz resmî bir belgeden söz ediyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı 30. 04. 2021 tarihli yazısı ile ülkemizdeki tüm resmî / özel ortaöğretim kurumlarında öğrenim gören öğrencileri bir resim yarışmasına davet etmiş. Ne var bunda diyecekseniz acele etmeyin, biraz daha ayrıntıya girelim.

Bu yarışma 2016 yılından beri memleketimizde Uluslararası Bilimsel ve Kültürel Araştırmalar Vakfı ile MEB’in işbirliğiyle düzenlenmekteymiş. Tema  “Hayalimdeki Çin” miş. Amacı Ortaöğretim kurumları öğrencilerinin hayal güçlerini geliştirmek ve aynı zamanda öğrencilerin Çin’i daha iyi tanımalarını sağlamakmış. Bunun için bir de Çin’e gezi düzenlemişler. Çin gezisine katılan öğrenciler, Türkiye’ye döndükten sonra, “Gördüğüm Çin” adını taşıyan bir resim yapmakla yükümlülermiş.

Bu proje de Bir Kuşak Bir Yol projesi gibi bize bu kadar şirin, bu kadar sevimli ve cana yakın gösterilirken belanın büyüğünü fark etmek pek de kolay olmayacak gibi. Baksanıza yıllardır Doğu Türkistan’da soydaşlarımıza bunca zulüm yapılırken biz yetenekli gençlerimizi olup bitenlerden habersiz bir şekilde bir canavara birtakım yarışmalar adı altında teslim ediyoruz. Bu olacak iş mi Allah aşkına!

Hani nerede kaldı Mehmet Akif’in mısralarıyla coşup taşan yürekler? Hani  “Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;” diyenler, hani “Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim, Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!” diyenler?

Bu, Çinli için gökte ararken yerde bulduğu muhteşem bir fırsat değil mi? Asırlardır zaten böyle yaşayan bir devletten, bir milletten bahsediyoruz. 14 asır önce Bilge Kağan’ın Orhun Abideleri’nde söylediklerini gelin kısaca bir hatırlayalım:

“Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp konduktan sonra kötü şeyleri o zaman düşünürmüş… Bir insan yanılsa kabilesine, milletine, akrabasına kadar barındırmaz imiş. Tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok çok, Türk milleti, öldün; Türk milleti, öleceksin!”

Geleneksel bir anlayışla geliştirdiği birtakım hileleri dünden bugüne taşıyan Çinlinin ikiyüzlü siyasetini Ferhat Kurban Tanrıdağlı’nın Küresel Güç Olma Sevdası- Çin Rüyası ve Bir Kuşak Bir Yol(2) adlı kitaplarında ayrıntılı bir biçimde görebilirsiniz.

Dün Göktürklere uyguladıkları hileleri, bugün bütün dünya Türklüğüne uygulayan Çinlinin oyununa Türk gençliğini alet etmemek için Mehmet Emin Yurdakul gibi “Ey Türk Uyan!” diyoruz.

 

(1) Hapisteki Lider İlham Tohti, Yolum ve Gayem, Uygur Türkleri, Şira Yay. İst. 1915

(2) Ferhat Kurban Tanrıdağlı, “Bir Kuşak Bir Yol” Gerçeği ve Türk Dünyası, Doğu Kütüphanesi Yay. İst.2020

Ferhat Kurban Tanrıdağlı, Küresel Güç Olma Sevdası Çin Rüyası, Çınaraltı Yay. İst. 2019