1991 yılında Eskişehir’de dünyaya gelmiştir. İlköğretim, lise ve üniversite öğrenimini bu şehirde tamamlamıştır. Türkiye’nin önemli düşünce kuruluşlarında uzun dönem stajyer olarak bulunmuş, çeşitli proje çalışmalarına dâhil olmuştur. 2013 yılında farklı üniversitelerde öğrenim gören öğrencilerle birlikte Akademik Araştırma Enstitüsünü kurmuş ve başkanlığını üstlenmiştir. Eskişehir Yenigün gazetesinde 3 yıl boyunca düzenli olarak köşe yazarlığı yapmıştır. Yazılarının genel muhtevası ihtisas alanı olan dış politika üzerine olmakla birlikte, Türk Dünyasındaki mühim gelişmelere ve Türk tefekkür hayatına dair görüşlerine de bu köşede yer vermiştir. Türk Dünyasının ihtiyaç duyduğu yetişmiş insan kaynağını sağlamak üzere kurulan Avrasya Eğitim Merkezinin temsilciliğini üstlenmiştir. Yurtiçi ve yurtdışında pek çok kongre ve sempozyumlara katılmış olan Kepenek’in ulusal basında ve muhtelif dergilerde yayınlanmış çok sayıda yazısı mevcuttur. Akademik çalışmalarına başkanı olduğu Enstitü bünyesinde devam etmektedir.
İletişim: osmankepenek26@gmail.com
Başta Kudüs olmak üzere dış politikamızdaki pek çok başlığın gölgesinde kalan Türkmenleri hafızalarımızda diri tutmak zorundayız. En azından bizler, yani Türk milliyetçileri. Millet varlığımızın ayrılmaz ve tartışılmaz bir bölümünü oluşturan, aramızdaki bu kardeşliğin yanında devletimizin milli güvenliği açısından da hayati önem arz eden Ortadoğu Türklerine yazık ki Cumhuriyet döneminde pek de kıymet görememişlerdir. 2000’li yıllarla bambaşka bir şekle bürünmeye başlayan bölgedeki var oluş mücadeleleri ise hakikaten her türlü takdirin üzerindedir ve ancak bir Türk’ün sahip olabileceği kudretin tezahürü olarak ortaya çıkmıştır.
Bölgede varlığını sürdüren Türkler, Osmanlı’nın ardından başka başka devletlerin vatandaşı olma zorunluluğuyla karşı karşıya kalmışlardır. Gerek Suriye gerek Irak’ta değişen pek çok şeye rağmen bir asırdır değişmeyen tek hakikat Türklerin yok sayılması olmuştur. İngiliz mandası altındaki Irak’ta görmezden gelinen, Saddam rejiminde soykırım ve katliamlara maruz kalan, ABD işgali ile doğrudan hedef alınan, yer yer IŞİD’e yahut PKK terör örgütünün insafına terk edilen yine Ortadoğu Türkleridir. Bu bölgede yaşayan soydaşlarımızın tek suçu Cumhuriyetimizin sınırlarının dışında kalmış olmalarından başka bir şey değildir. Cumhuriyetimizin ilanından bu güne, kurucu kadroların üzerinden kaç nesil Türk milliyetçisi yetişmişse hepsi de dış Türklerin ıstırabını yüreklerinde hissetmişlerdir. Türkiye’de Türk milliyetçilerinin haricindeki hemen herkes ise Türkiye’nin dışında bir Türk’ün bulunduğunu uzun yıllar kabul etmemiştir. Bugün itibariyle kabul etmek zorunda kalanlar da realizmi romantizme tercih etmememiz noktasında telkinlerde bulunuyor, bol nasihat veriyorlar! Kendilerinin realizmle ortaya koydukları hepinizin malumu!
Türkiye ne yazık ki uzun yıllardır müşterek bir üslup birliği sağlayıp, bölgedeki soydaşlarımıza o şekilde hitap etmekten bile yoksun bir halde. Bilhassa Türkmen ifadesini sıkça kullanmaya başladığımızdan beri kendi öz kardeşlerimizi sanki yabancı olarak algılamaya başladığımız aşikârdır. Kavramlarla zihinlerimizin işgal edilmeye çalışıldığı bu çağda sadece Ortadoğu’da değil bütün dünyada var olan Türk varlığı ile ilgili aynı oyunlar oynanmaktadır. Muhakkak ki Türk milliyetçilerinin ufku Edirne ile Kars arasında değildir ve bütün dünya Türklüğü birinci dereceden mesuliyet alanıdır. Bu sebeple Ortadoğu Türklerinin bugün itibariyle yaşamış oldukları meseleleri dile getirmek ve çözüm önerileri üzerine kafa yormak hepimizin vazifesi olmalıdır.
Barzani’nin sözde referandumu öncesi sıkça konuşulan ve gündeme gelen Irak Türkleri bugün itibariyle yine eskiden olduğu gibi kendi başlarına terk edilmiş durumdadırlar. Ne var ki Irak Türklerinin tek meselesi Kerkük’ün yahut her hangi bir Türk şehrinin idaresinin Barzani eline geçmesinden çok öte bir meseledir ve yılardır devam edip gelmektedir. Bu meselenin en mühimi şüphesiz ki can güvenlikleridir. ABD ve Türkiye eliyle bölgede güdülen yanlış hesaplar ve Türkiye tarafından düne kadar dost olarak kabul edilip taltif edilen Barzani’nin kendi lehine atmış olduğu adımlar yıllar içerisinde Irak Türklerini büyük sıkıntılara sokmuştur. Barzani’nin referandum kararına gösterilen uluslararası tepkiler sebebiyle Türkiye’de de bir gündem oluşmuş ve bu gündem içinde Irak Türkleri kısa bir süreliğine kendilerine yer bulabilmişlerdir. Sözde referandum kararının yok sayılması ve Barzani’nin görevinden istifa etmesi ile bölgedeki tansiyon düşmüş değil. Geçtiğimiz günlerde sık sık basılan ve ateşe verilen Irak Türkmen Cephesi’nin binaları tabloyu önümüze koymaktadır. Ne yazıktır ki, sürekli hedefte bulunan Irak Türkleri silah ve mühimmat bakımından Irak’ın hatta bölgenin en zayıf grubudur. Kısa vadede yapılacak iş hem Irak hem Suriye’de Türklerin haklarını koruyup, terör örgütleri karşısında mücadele edebilecek güçte bir ordu kurulmasıdır.
Ortadoğu bölgesinde bir normalleşme süreci başladığında sahada gücü olan grupların masada da güç elde edeceğini söylemek malumun ilanından başka bir şey değildir. Bugüne kadar yapılan yanlışlardan ders alınıp bundan sonra tutarlı politikalar izlemek burada mağdur olan soydaşlarımız içinde bizim içinde tek çıkar yoldur. Ufkunu geniş tutanlara, “Türkün haksız yere akan bir damla kanı, dünyanın bütün demokrasi kitaplarından daha değerlidir.’’ diyenlere selam olsun.