İletişim: sakinoner@hotmail.com
Milliyetçilik ve tarih
Yahya Kemal’e göre Türk olmanın bir şartı millî tarih sevgisi, tarih şuurudur. “Tarih Sevgisi” başlıklı makalesinde bunu şöyle açıklar: “Bir milliyetçi tarihe değil, milliyetinin tarihine meftundur.”[1]
Yahya Kemal’in tarihe bağlılık şuurunu en veciz ortaya koyan şiirlerinden biri “Koca Mustâpaşa” şiiridir. Şiirin bu konudaki bölümünde şair duygularını şöyle terennüm eder:
Bu geniş ülkede, binlerce lâtif illerde
Nice yıl, cedlerimiz kökleşerek bir yerde,
Mânevî varlığının resmini çizmiş havaya.
-Ki bugün karşılaşan benzetiyor rü’yâ’ya.-
Kopmuşuz bizler o öz varlık olan manzaradan.
Bahseder gerçi duyanlar bir onulmaz yaradan;
Derler: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük;
Budur âlemde hudutsuz ve hazîn öksüzlük,
Sızlatır bâzı saatler dayanılmaz bir acı,
Kökü toprakta kalıp kendi kesilmiş ağacı.
Rûh arar başka tesellî her esen rüzgârda
Ne yazık! Doğmuyoruz şimdi o topraklarda![2]
Milliyetçilik ve dil
Yahya Kemal, milliyetçiliği oluşturan en önemli şartlardan biri olarak, dili, Türkçeyi görür. Şaire göre bu dil, ağzımızda annemizin sütüdür. Onun sanatı için en büyük ülküsü, Türkçe ile en güzel “Türkçe mısra”yı söylemekti. Eski Şiirin Rüzgârıyla isimli kitabında yer alan Selimnâme, rubailer ve beyitler hariç, bütün şiirlerini gününün yaşayan Türkçesi ile yazan Yahya Kemal’e göre, “lisan bahsi” yani Türkçe konusu, kayıtsızlığa gelecek bir konu değildir. Bu konudaki görüşlerine kulak verelim:
“Vatan fikri bizde dâimâ vardı; fakat Namık Kemal’in, bu fikri kalbimizde yeni bir nefesle uyandırdığı günden beri daha uyanığız. Onun vatan fikrini uyandırdığı gibi, bir diğer Türk şâiri çıkıp da lisan fikrinin kudsîliğini uyandırsaydı, bize öğretseydi ki: Bizi ezelden ebede kadar bir millet hâlinde koruyan, birbirimize bağlayan bu Türkçe’dir, bu bağ öyle bir metîn bir bağdır ki, vatanın hudutları koptuğu zaman bile kopmaz, hudutlar aşırı yine bizi birbirimize bağlı tutar: Türkçe’nin çekilmediği yerler vatandır, ancak çekildiği yerler vatanlıktan çıkar, vatanın kendi gövde ve rûhu Türkçe’dir. Bu bağ milyonlarca Türk’ü birbirinden bugün ayırmıyor, fakat dimağdan dimâğa, kalbden kalbe geçmiş bir teldir ki, yarın Türk edebiyâtının âteşîn, feyyaz, ceyyid bir devresi açılırsa, millî rûhu, bir elektrik seyyâlesi gibi bütün o dimağlar ve kalblerden geçirerek, bu dağınık kitleyi yekpâre bir halde ayağa kaldırır.”[3]
Yahya Kemal, şuurlu bir milliyetçiliğin, millî tarihi iyi bilmek ve millî dili iyi kullanmaktan geçtiğine, musikî, resim, şiir, sanat gibi kültür unsurlarına dayandığına inanıyordu. Bunların dışında gerek nazım ve gerek nesrinde en çok kullandığı temler ise ‘Vatan’ ve ‘Türklük’ tür.
Milliyetçilik ve vatan
Yahya Kemal’e göre vatan, bir mevhum değil, doğrudan doğruya cedlerimizin doğduğu, bizim doğduğumuz, evlâtlarımızın doğacağı topraktır. Bu toprak, kuru, renksiz ve ruhsuz bir maddeden ibaret değildir. O’nun vatan telâkkisini kendi ifadeleriyle şöyle özetleyebiliriz:
“Toprağın bir rengi, bir milliyeti vardır. Milletler büyük muhâceretlerden sonra yerleştikleri toprakları kendi öz şahsiyetleri ile temsil etmişlerdir; İtalya toprağı İtalyan, Fransa toprağı Fransız, Almanya toprağı Alman olduğu gibi Türkiye toprağı da Türk’tür.
Şair Lamartine’in dediği gibi: “Vatan, cedlerimizin küllerinden masnû’dur.” En fakir bir millet, en çorak bir toprak olan vatanını, en zengin, münbit ve güzel bir toprakla mübâdele edemez. Çünkü insan ve vatan yekvücutturlar. Bu nazariyeye tab’an Türk vatanı Türk milletinin vücûdudur. Siyâsi sebepler yüzünden vatanın inkısâma uğramış parçaları inkısam iztıraplarını dâimâ hisseder. Hulâsa bu telâkkiye göre Türk vatanı doğrudan doğruya cedlerimizin yattığı harâbelerimizin olduğu, çiftçilerimizin sürdüğü toprakdır.”[4]
Yahya Kemal’in, yakın dostu değerli Edebiyat Tarihçisi merhum Nihad Sâmi Banarlı’nın bir gezinti sırasında sorduğu vatan hakkındaki soruya karşılık verdiği cevap şöyledir:
“Vatan hiçbir zaman bir nazariye değil, bir toprak’tır. Toprak cedlerin mezarıdır. Câmilerin kurulduğu yerdir. Sanâyi-i nefise nâmına ne yapılmışsa, onun sergisidir.
………………
Vatan ne bir feylesofun fikridir, ne bir şâirin duygusu… Vatan, gerçek ve hakîkî bir yerdir. Onun her maddesini her hâlini sevenler vatanı sevebilir.”[5]
Yahya Kemal, Türk tarihinin binlerce yıllık bir geçmişe sahip olduğunu bildiği halde, Anadolu’yu vatanlaştıran Alparslan’ın 1071 Malazgirt Zaferi’ni milâdımız olarak kabul eder.
Türk tarihini neden 1071’de başlattığı sorulduğunda Yahya Kemal şunları söyler: “Bir milletin teşekkülünde en büyük rolü oynayan vatan toprağıdır. Benimsenilen yeni bir vatan, er geç yeni bir millet vücuda getirir. İşte Türklerde bir taraftan Anadolu’yu vatan yaparken, bir taraftan da bu yeni iklimde yeni bir millet kimliği kazanmışlardır.”
Yahya Kemal’in şiirlerinde “kubbe” imajı, vatanı çağrıştıran en önemli semboldür. Onda kubbe “gök kubbesi” olmakla kalmıyor. “Kendi Gök Kubbemiz” oluyor. Yahya Kemal’in Türk şiir vadisinin en görkemli âbideleri olan tanınmış şiirlerini toplayan kitabına ad olan “Kendi Gök Kubbeniz” Türklük dünyasıdır. Yahya Kemal’e göre Türkler için İslâmiyet, Türklüğün ayrılmaz bir parçasıdır. Bunu anlamak için “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” şiirini okumak kâfidir. Şiirin bir bölümünü birlikte okuyalım.
Artarak gönlümün aydınlığı her sâniyede,
Bir mehâbetli sabâh oldu Süleymâniye’de.
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mâvileşen manzaradan
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her ân aradan.
Gecenin bitmeğe yüz tuttuğu andan beridir.
Duyulan gökte kanad, yerde ayak sesleridir.
Ordu milletlerin en çok döğüşen, en sarpı
Adamış sevdiği Allah’ına bir böyle yapı.
En güzel mâbedi olsun diye en son dînin
Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârinin.
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi
Seçmiş İstanbul’un ufkunda bu kudsî tepeyi;
Taşımış harcını gazîleri, serdâriyle,
Taşı yenmiş nice bin işçisi, mimâriyle.
Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,
Uhrevî bir kapı açmış buradan gökyüzüne,
Tâ ki geçsin ezelî rahmete rûh orduları…
………………
Ulu mâbede karıştım vatanın birliğine,
Çok şükür Tanrıya, gördüm, bu saatlerde yine
Yaşayanlarla berâber bulunan ervâhı.
Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.[6]
Milliyetçilik ve İstanbul
Yahya Kemal’in şiirinde vatan sadece bir vilayetten ibaret değildir. Her yer vatandır. Amma bu vatan parçaları içinde İstanbul’un ayrı bir yeri vardır. O, İstanbul’un kendinde veya bir semtinde, hatta bir semtin fecrinde veya gecesinde bütün vatanı görmektedir. İstanbul’un sade bir semtini sevmek bile bir ömre bedeldir. İstanbul, “Aziz”dir, İstanbul “Türk”tür. Şair İstanbul’u bu sıfatlarla birlikte anar.
“Üsküdar’ın Dost Işıkları” şiirinde Yahya Kemal vatandaşlık bağlarını şöyle açıklar: Gönül, dil, kan ve mizaç birliği.
Ötmekte fecre karşı horozlar birer birer;
Geçtikçe her dakika belirmektedir seher.
Bilmem kaçıncı fecri vatan toprağında, biz,
Görmekle şimdi bir yaşatan vecd içindeyiz.
Etrâfı okşuyor mayısın tâze rüzgarı;
Karşımda köhne Üsküdar’ın dost ışıkları…
Kimlersiniz? Ya bağrı yanık kimselersiniz!
Yâhut da her sabâh uyanık kimselersiniz!
Dünyâ yüzünde, bir sefer olsun, tanışmadan,
Öz çehrenizle sizleri görmekteyim bu an.
Sizlersiniz bu ân’ı ışıklarla Türk eden!
Eksilmesin şu mutlu şafaklar bu ülkeden!
Gönlüm, dilim, kanım ve mizâcımla sizden’im,
Dünyâ ve âhirette vatandaşlarım benim.[7]
Milliyetçilik ve Türklük
Yahya Kemal’e göre Türk özetle şöyledir: “Türk, hür, vatanıyla hem-hâl olmuş, tarihî bir sürecin neticesi olduğunu şuûrla görmüş, milletini inancına saygılı, saf ve bir “ordu millet”e mensubiyet duygusunda, dünyayla bütünleşmiş, kendi felsefesini derinlemesine bilen ve yaşayan bir ahlâka sahip, Türkçe’yi iyi bilen bir millî tiptir.”[8]
“Türk memleketinin asıl sırrı Türk’te imiş. Arnavut’u, Çerkes’i, Kürt’ü, hâkim ve metin millet kitlesi eden Türk mayası imiş…”
“… Türklük Avrupa’ya doğru cezr ü meddi biten bir deniz gibi o dağlardan çekilmiş, lâkin tuzunu bırakmış. Bütün o toprak Türklük kokuyor…”[9]
Yahya Kemal’in yazılarında “Türk ruhu” tabiri çok geçer. “ Yeni Türk Ruhu” başlığını taşıyan yazısında şu cümleyi buluyoruz. “Yeni Türk ruhu bir mevzudur ki, bir ehlinin eline düşse, yeni Türk edebiyatının en güzel eseri olur.” [10]
Yahya Kemal’in üç kitapta toplanmış olan şiirlerinin hemen hemen dörtte birinin konusu doğrudan Türklük ve Türklüğün tarihi geçmişidir. “Kendi Gök Kubbemiz” kitabındaki Süleymaniye’de Bayram Sabahı, Akıncı, Mohaç Türküsü, İstanbul Fethini Gören Üsküdar, Üsküdar’ın Dost Işıkları, Hayal Beste, O Rüzgâr, Koca Mustâpaşa, Mihriyar, Ok, Kaybolan Şehir, Maverada Söyleyiş, Bir Tepeden, İstinye ve Yol Düşüncesi şiirlerini örnek gösterebiliriz.
Yahya Kemal’e göre millet ve milliyetin anlamı şudur:
“Millet başka milliyet başkadır. Birçok insanlar vardır ki, Türk milletinden değildir. Fakat milliyeti Türk’tür.”
“Biz Türk ve Müslüman olmak istiyoruz. Hem Avrupa medeniyetini alalım, hem biz olalım.”
“Türklük kültürde aranmalıdır. Türklük kültürdür, Türk kültürünü haiz her ferd Türk’tür.”
Kısacası, Yahya Kemal Beyatlı, bitmemiş bir şiirinde dediği gibi, bir “imanlı Türk”tü. Türklüğü, dili, edebiyatı, tarihi, musikisi, sanatı, inancı, imanı, örf ve âdetleriyle bir bütün gören bir Türk- İslâm milliyetçisiydi.
Ruhu şâd, mekânı cennet olsun.
[1] Yahya Kemal, Tarih Musahabeleri, İstanbul 1975, s.1.
[2] Yahya Kemal, Kendi Gök Kubbemiz, s.45-46.
[3] Yahya Kemal, Edebiyata Dâir, İstanbul 1971, s.83-84.
[4] Yahya Kemal, Mektuplar Makaleler, İstanbul 1977, s. 301.
[5] Yahya Kemal, aynı eser, s,303.
[6] Yahya Kemal, Kendi Gök Kubbemiz, s.3-7.
[7] Yahya Kemal, aynı eser, s. 30-31.
[8] Dr. Sait Başer, Yahya Kemal’de Türk Müslümanlığı, İstanbul 1998, s. 368.
[9] Nihad Sami Banarlı, Yahya Kemal’in Hâtıraları, s. 50 ve 147.
[10] Yahya Kemal, Eğil Dağlar, s. 253.