Sakin Öner

Tüm yazıları
...

Milli kimliğimizin mimarlarından Yahya Kemal -2-

İletişim: sakinoner@hotmail.com

Sakin Öner

Yahya Kemal’in millî ve manevî şahsiyeti tekâmülündeki üçüncü aşamadan birinci aşamanın Üsküp Dönemi (1884-1902) olduğunu görmüştük. Büyük şairin hayatındaki ikinci tekâmül aşaması Paris Dönemi (1903-1912) ve üçüncü aşaması İstanbul Dönemi (1912’den sonra)’dir.

2. Paris dönemi (1903-1912):

Bu dönem, Yahya Kemal’in milli tarih, millî dil, millî şuur, kavramlarını öğrendiği, vatan-vatanseverlik, millet-milliyet- milliyetçilik gibi kavramları gerçek anlamlarıyla benimsediği dönemdir.

Başta Meydan Larousse Ansiklopedisi ve bazı biyografik kaynaklarda şairin İstanbul’da kaldığı süre içinde Vefa İdadisi’nde öğrenim gördüğü yazılmaktadır. Bazı araştırmacılar bu sürede hiçbir okula devam etmediğini öne sürmektedirler. Şairin hâtıralarında da bu konuda bir netlik bulunmamaktadır. Fakat Üsküp’ten öğrenimini sürdürmek için İstanbul’a gelen ve gelir gelmez Galatasaray Sultanisi’ne başvuran ve yıl sonuna yaklaşıldığı için kabul edilmeyen şairin 1902-1903  öğretim yılında bir yıl süre ile öğrenimden uzak kalması düşünülemez. O tarihte Galatasaray Lisesi’nin dışında Vefa Mekteb-i Sultanisi’nden başka bir erkek lisesi bulunmadığı düşünülürse, Vefa’da en azından misafir öğrenci sıfatıyla okumuş olması en büyük ihtimaldir. Maalesef Vefa Lisesi’nin 1930 öncesi kayıt ve kütük defterlerinin bulunamaması nedeniyle konuya bir kesinlik getirilememektedir.

 

Yahya Kemal 1903 Temmuzunda daha 17 yaşında iken akrabasından Şekip Bey adlı bir gencin Avrupa ve özellikle Paris hakkındaki sohbetlerinden etkilenerek Paris’e kaçtı. Orada bir yıl kadar bir kolejde Fransızcasını ilerlettikten sonra “Sciences Politiques”e (Dış Siyaset bölümü) devam eder.

Orada Albert Sorel, Emile Bourgoix ve Louis Renault gibi hocalardan ders alır. Özellikle tanınmış tarihçi Albert Sorel’lin etkisiyle kendi memleketinin muhteşem mazisine eğilmek arzusunu duyar ve Osmanlı tarihini incelemeye başlar. Bu çalışma onda, engin bir tarih, dil, vatan ve millet şuurunun gelişmesine yol açar.

Yahya Kemal Paris’te dokuz yıl (1903-1912) kalır. Burada tarihe olduğu kadar, belki ondan daha fazla şiire merak sarar.  “Başka yıldızda bir hayat imiş o” diye andığı bu eski Paris hayatında, o fikir ve sanat başkentinin yeni ve eski akımlarını içine sindirircesine tanıyıp dener.

Yahya Kemal, Adile Ayda ile yaptığı bir mülâkatta milliyetçiliğe ilhamını Paris’teki hocası Albert Sorel’den alıp almadığı konusunda şunları söyledi:

“Şüphesiz Albert Sorel’in üzerimde tesiri olmuştur. Fakat beni asıl başka bir şey milliyetçi yaptı, anlatayım: Paris’te talebe mitinglerine gidiyordum. Balkan Harbi arifesinde bizim ekalliyetler, Rumlar, Bulgarlar büyük büyük mitingler tertip ediyorlardı. O sıralarda bizim Jön Türkler Abdülhamid’i yıkmakla meşguldüler. Yoksa Türk milletinden falan haberleri yoktu. Baktım bu Rumların, Bulgarların yıkmak istedikleri Abdülhamid değil, başka şey. Bunlar Türk milletini yıkmak istiyorlar. Demek Türk milleti diye bir şey var. ‘Bu nasıl bir millettir? Mazisi nedir?’ diye merak etmeye başladım. Zaten Ulûmu Siyasiye mektebinde tarih okuyordum. Türk milletinin mazisini öğrenmek için tarih kitaplarını karıştırmağa başladım. İşte bende milliyet hissi ve milliyetçilik böyle doğdu.”[1]

3. İstanbul dönemi (1912’den sonra)

Tanzimatla başlayan dil, edebiyat ve tarih alanındaki milliyetçi çalışmalar 1900’lü yılların başında meyvesini vermeye başlamıştır. Milliyetçi mecmuaların yayımlandığı ve milliyetçi teşekküllerin oluştuğu bu dönemde Yahya Kemal, milliyetçi fikirlerini bir yandan nazım ve nesir diliyle yazıyla, bir taraftan da Darülfünun’daki dersleri ve milliyetçi teşekküllerdeki konferansları ile sözle yaymaya başlamıştır.

1912’de yurda döner ve bu andaki duygularını Büyü Şiir isimli şiirinde şöyle ifade eder:

Bir gün vedâ edip o diyârın hayâtına,

Döndüm bütün bütün vatanın kâinatına.

Lâkin o bahçelerde geçen devre’den beri

Kalbimde solmamıştır o şi’rin çiçekleri. [2]

1912’de Yurda döndükten sonra, şiirlerini, kendi çıkardığı Yeni Mecmua’da yayımlamaya başlar. Darüşşafaka Lisesi’nde edebiyat ve tarih, Medreset-Ül Vâizin’de Medeniyet Tarih öğretmenliği yapar.

Bu sıralarda Türk Ocağı ve Bilgi Derneği’ndeki konferans ve sohbetleri ile sanat, şiir, tarih ve milliyetçilik üstündeki yeni görüşlerini aydın çevrelere ve gençlere aktarmaya başlar.

Yahya Kemal’in Türk Ocağı’nın çalışmaları hakkındaki düşünceleri şöyledir:

“Türk Ocağı’nın müsbet faaliyetlerinden birisi Türkiye’ye, Türk milletine Balkan Harbi’nde ihanet ettikleri artık muhakkak olan Sırp, Bulgar, Rum unsurları ile anlaşarak Tanzimat görüşüne, daha doğrusu hülyasına uygun bir Osmanlı Cemiyeti farz etmenin abes olduğunu isbat ederek, yalnız Türkçe konuşan Müslümanlardan bir millet yaratmayı fikirlere yerleştirmiş olmak en esaslı hizmet olmuştur… İstiklâl cidalinde de bu fikir esas gibi idi.”

Artık, Yahya Kemal’in fikir dünyasına hayat veren millî ve manevî kişiliği tam olarak teşekkül etmiştir ve bu konuda yeterli birikime sahiptir.

1915-1918 yılları arasında Darülfünun müderrisliğine seçilen şair, Medeniyet Tarihi, Batı Edebiyatı ve Türk Edebiyatı dersleri okutur. Bu dönemde bazı görüş ayrılıkları olsa da, Ziya Gökalp’in yakın dostu olur.

Yahya Kemal, Ziya Gökalp’le ilgili anılarının birinde mazi, hâl ve istikbale bakışını şöyle anlatır: “Birçok günlerimi Ziya Gökalp’le konuşarak geçirdim. Diyarbekir’in bir hârika olan bu oğlu konuştuğu zaman istikbâlin muhayyel bünyânını kuran dev bir mimâra benzerdi; ilk Müslümanlar gibi mütedeyyin, ilk Türkler gibi bâni idi; mâzîye arkasını çevirmiş sâbit bir bakışla yalnız istikbâle bakardı. Mâziye karşı dâüssılamı harâretle söylediğim bir gün dedi ki:

Harâbîsin harabâtî değilsin

Gözün mâzidedir âtî değilsin

Ben de mâzînin kulağıma fısıldadığı bir sesle cevap verdim:

Ne harâbî ne harâbâtiyim,

Kökü mâzide ona âtiyim.

dedim.”[3]

Yahya Kemal Beyatlı’nın bu dönemde verdiği eserlere göre, “Tarih, Dil, Vatan,  İstanbul ve Türklük” konularındaki görüşlerini önümüzdeki sayıda ortaya koyacağız.

[1]Adile Ayda, Yahya Kemal’in Fikir ve Şiir Dünyası, Ankara 1979, s.43.

[2]Yahya Kemal, aynı eser, s.158.

[3] Yahya Kemal, Aziz İstanbul, MEB 1000 Temel Eser, İst. 1969, s.123.