1991 yılında Eskişehir’de dünyaya gelmiştir. İlköğretim, lise ve üniversite öğrenimini bu şehirde tamamlamıştır. Türkiye’nin önemli düşünce kuruluşlarında uzun dönem stajyer olarak bulunmuş, çeşitli proje çalışmalarına dâhil olmuştur. 2013 yılında farklı üniversitelerde öğrenim gören öğrencilerle birlikte Akademik Araştırma Enstitüsünü kurmuş ve başkanlığını üstlenmiştir. Eskişehir Yenigün gazetesinde 3 yıl boyunca düzenli olarak köşe yazarlığı yapmıştır. Yazılarının genel muhtevası ihtisas alanı olan dış politika üzerine olmakla birlikte, Türk Dünyasındaki mühim gelişmelere ve Türk tefekkür hayatına dair görüşlerine de bu köşede yer vermiştir. Türk Dünyasının ihtiyaç duyduğu yetişmiş insan kaynağını sağlamak üzere kurulan Avrasya Eğitim Merkezinin temsilciliğini üstlenmiştir. Yurtiçi ve yurtdışında pek çok kongre ve sempozyumlara katılmış olan Kepenek’in ulusal basında ve muhtelif dergilerde yayınlanmış çok sayıda yazısı mevcuttur. Akademik çalışmalarına başkanı olduğu Enstitü bünyesinde devam etmektedir.
İletişim: osmankepenek26@gmail.com
Millî Devlet gazetesi olarak KKTC’nin kuruluşunun 36. yılını kutlamak üzere başkent Lefkoşa’da idik. İlk olarak 14 Kasım akşamı Cumhuriyet Meclisi’nin ev sahipliğindeki kutlama programına katıldık. Ertesi gün Cumhurbaşkanlığı makamında Akıncı’ya tebriklerimizi (!) ilettikten sonra Lefkoşa şehir merkezindeki tören alanında çelenk takdimi ve devamındaki resmigeçit töreninde Kıbrıs Türkleri’nin bayram coşkusuna ortak olduk. Resmigeçit törenine aralıksız yağan yağmura rağmen katılan binlerce vatandaşımızın ortak duygusu KKTC’nin ilelebet var olmasıydı. Kıbrıs Türk’ü adada canı pahasına vermiş olduğu mücadelenin sonunda devletine kavuşmuş, bu toprakta bağımsız olarak yaşamanın ne demek olduğunu bütün benliğiyle hissetmişti. Resmigeçit esnasında Kıbrıs Türk’üne KKTC’yi armağan eden kahraman ordumuzun tören alanına girişi de sanki 1974 yılını andırır türdendi. Söylenen marşlar, uçak ve helikopter sesleriyle karışarak tanklarımızın paletlerinde kayboluyor, benzer sahneler uzayıp gidiyordu. Türk Mukavemet Teşkilatı’nın (TMT) kahraman gazileri de aynı ruhla yine oradaydı. Törenlerde ana vatan Türkiye’yi Cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay temsil etti. Oktay’ın konuşması ağırlıklı olarak KKTC’nin tam bağımsız ve daha da güçlü bir devlet olarak devamından yanayken, KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı maalesef bizi yine şaşırtmadı. Adadaki nihai çözümü Rumlarla ortaklıkta arayan ve federal bir yapının hayallerini kuran Akıncı ne yazık ki KKTC’nin kuruluş yıldönümünde de aynı sözleri söyleme gafletinde bulunarak şehitlerimizin ruhunu bir kez daha sızlattı. Akıncı benzer cümleleri aynı günün akşamında verdiği resepsiyonda da tekrar ederek 25 Kasım’da tekrar başlayacak müzakere görüşmeleri için duyduğu heyecanı (!) davetlilerle paylaştı. Cumhuriyete inanmayan ve KKTC’nin varlığını adadaki çözümü tıkayan ana etken olarak kabul eden Akıncı’nın müzakere masasından hangi tavizlerle kalkacağı da şimdiden merak konusu. Akıncı Türkiye ile Kıbrıs konusundaki görüş ayrılıklarının yanına son dönemde doğrudan Türkiye karşıtı söylemler de ekleyerek işleri bir adım daha öteye götürdü. Öyle ki Türkiye kamuoyunun tamamının üzerinde mutabık kaldığı Barış Pınarı Harekâtıyla ilgili söylediği sözler asla kabul edilemez ve haddini aşan ifadeler olarak kayıtlara geçti. Yedi bağımsız Türk Cumhuriyeti’nden biri olan KKTC’nin Cumhurbaşkanı’nın yapmış olduğu bu açıklama uluslararası kamuoyunda Türkiye’nin yüzünü kızartan ve Kıbrıs davamızın meşruiyetini anlatmak için attığımız her adımda yüzümüze vurulan bir başlık halini aldı. Sadece bu saçmalığı bile Nisan ayındaki seçimlerde Akıncı’nın sandıkta kalması için yeterli bir sebep olacaktır kanaatindeyim.
Akıncı ise bu söylemlerinden vazgeçmeyerek, Türkiye’den kendisine yöneltilen tepkilere de kulak asmayarak federasyon rüyalarıyla yoluna devam ediyor. Nisan ayındaki seçimlerde aday olması halinde de seçim sürecince yürüteceği kampanyada Türkiye’ye rağmen KKTC’nin Cumhurbaşkanlığına soyunduğu, adadaki çözümü tıkayan Türkiye’nin saf dışı bırakılarak çözüme ulaşılacağı gibi hezeyanlarla seçmenin karşısına çıkması bekleniyor. Kıbrıs Türk’ünün adadaki en büyük gücü Mehmetçik ve KKTC’dir. Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden Akıncı’nın son müzakerelerde bu iki dayanağımızı da pazarlık konusu yapması Kıbrıs Türk’üne yapılabilecek en büyük ihanettir.
Denktaş’ın anıt mezarı yedi yıldır tamamlanamadı!
Akıncı’nın akıl almaz hezeyanlarına rağmen coşku ve gurur içinde kutladığımız KKTC’nin bağımsızlık yıldönümünde devletin kurucusu, ömrünü Kıbrıs davasına adayan, büyük mücahit Rauf Denktaş Bey’in de kabrini ziyaret etmek istedik. Denktaş Bey’in kabri Lefkoşa merkezde bulunan TMT anıtının içinde bulunuyor. Anıtın içerisinde Rumların terör saldırılarına karşı mücadele vermiş birliklerin isim ve flamalarının yer aldığı bölümü ziyaret ettikten sonra kabrin olduğu yöne doğru ilerledik. Çevredeki manzaradan bir inşaat çalışmasının devam ettiği zaten belli idi. Daha önceki yıllarda ziyaret ettiğimiz kabrin yerini bulamayınca hemen yanı başımızdaki güvenlik görevlilerine müracaat ettik. Ne hazindir ki Denktaş’ın kabri büyük bir beton yığının içinde, kapısı kilitli ve kurduğu devletin kuruluş gününde ziyarete yasak bir halde idi. Yedi yıldır devam eden anıt mezar projesinin henüz tamamlanmadığı bu sebeple de kabrin ziyarete açık olmadığı ifade edildi. Cumhurbaşkanlığının kutlama programında görüştüğümüz Serdar Denktaş da konuya dair tatmin edici bir cevap vermedi. Oğul Denktaş; Rum lider Papadapulos’un mezarının geçtiğimiz yıllarda çalındığını, bu sebeple de böyle bir önlem alındığını ifade etti. Denktaş’ın naaşının bulunduğu beton yığınının içine girebilmek içinse ilgili kurumlara önceden yazılan bir dilekçenin şart olduğunu da sözlerine ekledi.
13 Ocak 2012 tarihinde vefat eden kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş’ın vasiyetinin yerine getirilmesine dönemin hükümet yetkilileri karşı çıkarak Denktaş’a bir anıt mezar yapılacağı kamuoyuna ilan edilmişti. Bilindiği üzere Denktaş, çok genç yaşta kaybettiği oğlunun yanına defnedilmek istiyordu. Vefatının üzerinden yedi yıl geçen kurucu liderin anıt mezarının hala yapılamamış olması ise hem aile üyelerini hem de vatandaşları çileden çıkarmış durumda. 6 hükümetin de bütçe yetersizliği bahanesiyle bir türlü nihayete erdiremediği proje yakın zamanda biteceğe de benzemiyor. Olayın bir acı yönü de aradan geçen yedi yılın üç yılında KKTC’nin Maliye Bakanlığı koltuğunda oğul Serdar Denktaş’ın oturmuş olması. KKTC kendi sınırlı imkânları ve kısıtlı bütçesiyle hareket etmeye çalışan, Avrupa’yı da arkasına alan Rum tarafının saldırılarına ve tacizlerine karşı ayakta durmaya çalışan ve ne yazık ki Türkiye haricinde hiçbir devletin tanımadığı bir ülke durumunda. Türkiye bu konuda bir an evvel inisiyatif almalıdır. Hayatını Kıbrıs davasına adayan Rauf Denktaş’ın kabrinin bu halde kalmasına daha fazla müsaade edilmemelidir.
Erdoğan için de bir fırsat
Kıbrıs adasında nihai çözüm arayışları çerçevesinde BM öncülüğünde çeşitli çalışmalar yürütülmektedir. BM himayesindeki müzakereler 50. Yılına gelmiş ancak bir netice alınamamıştır. Bu çalışmaların en hatırda kalanı ise adını dönemin BM Genel Sekreterinin soy isminden alan Annan Planı’dır. 24 Nisan 2004 tarihinde Türk ve Rum tarafında aynı anda referanduma sunulan plana göre KKTC’nin varlığı son bularak ortak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilan edilmesi başlığıyla bir küresel oyun Kıbrıs Türk’üne dayatılmıştır. Daha doğrusu Kıbrıs Türk’ü, “çözüm, AB vatandaşlığı, ekonomik refah” gibi yalanlarla kandırılmış ve idam fermanları olan bu plana %65 oranında “evet” oyu vermeleri sağlanmıştır. Rum tarafı ise Türkleri adada bir işgalci olarak gördüklerinden asla böyle bir birleşmeye yanaşmayarak %75 oranındaki hayır oyu ile KKTC’nin varlığını korumuşlardır. Bu referandumun hemen ardından AB, Kıbrıs adasının tamamını temsilen Güney Kıbrıs Rum Yönetimini AB’ye tam üye olarak kabul etmiştir. Annan Planı’nın sahneye konduğu dönemde ağır sağlık problemleriyle mücadele eden kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş, her fırsatta bu planın Kıbrıs Türk’ünü yok edeceğini haykırmış ve ana vatan Türkiye’den destek beklemiştir. Türkiye’de ise o yıllarda iktidara yeni gelen AKP hükümeti bulunmaktadır. AKP hükümetlerinin dış politikada attığı yanlış adımları teker teker söylemeden sadece Kıbrıs meselesi ve Annan Planı’nda takındığı tavrı hatırlamanız kâfi olacaktır. Denktaş, bırakın destek görmeyi, Batı bloğu, AB ve ABD ile sıcak temaslar kurmak için çırpınan AKP hükümeti ve dönemin Başbakanı Erdoğan tarafından hedef tahtasına oturtulmuştur. Kıbrıs’ta istenmeyen adam ilan edilerek, bunaklık ve iş bilmezlikle itham edilen Denktaş, Kıbrıs meselesinin çözümünü tıkamakla suçlanmıştır. Rum ve Yunan basını başta olmak üzere maalesef Türkiye’de yayınlanan bazı gazeteler ile uluslararası kamuoyunda Denktaş hakkında “Bay Hayır” sloganlarıyla karalama kampanyaları başlatılmıştır. Tarih böylesi bir rezilliğe çok az şahit olmuştur. Aradan geçen 15 yılda Denktaş beyin ve onun gibi düşünenlerin haklılığı her geçen gün daha da net bir şekilde gün yüzüne çıkmaktadır. Rum tarafı ve arkalarındaki küresel aktörlerin Kıbrıs meselesine dair kafalarındaki tek çözümün “Türksüz bir Kıbrıs” hayali olduğu hemen herkes tarafından idrak edilmiştir. Bu idrakin AKP hükümetlerinde de görüldüğü yorumunda bulunulabilir. En azından son yıllardaki söylemlerde Annan Planı benzeri oyunlara pirim verilmediğine, federal yapı, ortak devlet gibi ifadelerin dikkate alınmadığına şahitlik ediyoruz. Hükümetin Kıbrıs meselesine bugünkü yaklaşımı Denktaş beyin haklılığını tesciller niteliktedir. Bu sebeple de başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere Denktaş’a ağır eleştiri ve haksız ithamlarda bulunan AKP yöneticilerinin derin bir pişmanlık içerisinde olduklarını söylemek yerinde bir ifade olacaktır. Bu pişmanlıklarını bir nebze hafifletmek ve Denktaş’a olan vefanın bir nişanesi olarak da anıt mezar projesine Türkiye Cumhuriyeti’nin el atmasının yerinde bir karar olacağı kanaatindeyim. Orhun Abidelerinden Afrika’nın sahra çöllerine, Türkistan’dan Balkanlara kadar pek çok noktada kültürel faaliyetlere ve kalıcı eserlere imza atan TİKA’nın KKTC’nin kurucu liderinin kabri için de mesuliyet yüklenmesi gerekmektedir. Sayın Cumhurbaşkanı bu konuyu TİKA vasıtasıyla KKTC’nin yetkili makamlarıyla görüşüp, bir an evvel adım atılmasını sağlamalıdır. Eğer ortada bir art niyet yoksa KKTC yetkililerinin yedi koca yıldır bitiremedikleri projeyi TİKA’nın tamamlamasına teşekkür etmekten başka bir sözü olmayacaktır.
TİKA, KKTC’de çok önemli bir kalıcı eseri de Temmuz ayında Türk Dünyasına armağan etmiş ve Başbuğ Alparslan Türkeş’in dünyaya geldiği evi yıkılmaktan kurtararak müze haline getirmişti. TİKA’ya bu gayreti ve çalışması için bir teşekkür borçluyuz. Ancak müzeye dönüşen evin içine girmek bugüne kadar çok az kişiye nasip olmuş. Müzenin anahtarının kimde olduğu bilinmediği gibi, hangi gün veya saatlerde ziyarete açık olduğu konusunda da en ufak bir bilgilendirme bulunmuyor. Bu meselenin de bir an evvel halledilmesi ve en azından müzenin hangi zaman dilimlerinde ziyarete açık olacağı konusunun kamuoyuna duyurulması yapılan hizmetin niteliğini de artıracak ve tam bir fayda sağlanmasına vesile olacaktır. Türk Dünyasının iki büyük lideri Rauf Raif Denktaş ve Başbuğ Alparslan Türkeş’in aziz ruhlarını Fatihalarla yad ederken emanetlerinin omuzlarımızda taşıyacağımız en büyük rütbe olarak varlıklarını ebedi sürdüreceğine ant içiyoruz.