Osman Kepenek

Tüm yazıları
...

GÜNEY TÜRKİSTAN TERÖRE TESLİM EDİLİYOR!

1991 yılında Eskişehir’de dünyaya gelmiştir. İlköğretim, lise ve üniversite öğrenimini bu şehirde tamamlamıştır. Türkiye’nin önemli düşünce kuruluşlarında uzun dönem stajyer olarak bulunmuş, çeşitli proje çalışmalarına dâhil olmuştur. 2013 yılında farklı üniversitelerde öğrenim gören öğrencilerle birlikte Akademik Araştırma Enstitüsünü kurmuş ve başkanlığını üstlenmiştir. Eskişehir Yenigün gazetesinde 3 yıl boyunca düzenli olarak köşe yazarlığı yapmıştır. Yazılarının genel muhtevası ihtisas alanı olan dış politika üzerine olmakla birlikte, Türk Dünyasındaki mühim gelişmelere ve Türk tefekkür hayatına dair görüşlerine de bu köşede yer vermiştir. Türk Dünyasının ihtiyaç duyduğu yetişmiş insan kaynağını sağlamak üzere kurulan Avrasya Eğitim Merkezinin temsilciliğini üstlenmiştir. Yurtiçi ve yurtdışında pek çok kongre ve sempozyumlara katılmış olan Kepenek’in ulusal basında ve muhtelif dergilerde yayınlanmış çok sayıda yazısı mevcuttur. Akademik çalışmalarına başkanı olduğu Enstitü bünyesinde devam etmektedir.

İletişim: osmankepenek26@gmail.com

Osman Kepenek

Milyonlarca Türk’ün yaşadığı Güney Türkistan bölgesi, terör örgütlerinin saldırıları ve Afganistan devletinin çeşitli baskıları altında zor günler geçiriyor. Bölgede yaşayan Türklerin karşı karşıya kaldıkları problemler elbette bugün ortaya çıkan bir durum değil. Sovyetlerin 1979 yılında Afganistan’ı işgalinden ABD’nin 2001 yılında işgal nöbetini devralması ve Orta Doğu bölgesinde eylem yapan hemen hemen bütün terör örgütlerinin Afganistan’da konuşlanmaları Güney Türkistan’daki Türkler için yıllardır devam eden bir kaos ortamını da kaçınılmaz kılıyor. Kısa bir süre önce ABD’nin Afganistan’daki askeri varlığını tamamen sonlandıracağını duyurması ise bölgedeki terör örgütlerinin daha aktif bir şekilde hareket edecekleri ve ülkedeki farklı etnik grupların arasındaki çatışmaların daha da şiddetleneceği şeklinde yorumlanıyor. Afganistan hükümetinin geçmişte olduğu gibi bu yeni dönemde de bazı terör yapılanmalarıyla işbirliği içerisinde olabileceği iddiaları ise ülkedeki tansiyonu yükselten en önemli başlıklardan biri. Esasında bu durum iddiaların ötesine geçerek açık ve net bir gerçekliğe dönüşmüş durumda. Kabil hükümeti ile Taliban terör örgütünün hali hazırda pek çok bölgede işbirliği içerisinde oldukları, birbirlerine askeri destek sağladıkları ve Güney Türkistan Türklerini Peştunlaştırmak üzere ortak hareket ettikleri görülüyor.

Bütün bu iddiaların ve yaşanılanların üzerine Güney Türkistan bölgesinin en önemli yerleşim yerlerinden biri olan ve 2 milyonun üzerinde Türk’ün yaşadığı Faryab şehrinin valisinin değiştirilmesi bölgede yaşayan Türklerin Kabil yönetimine karşı ayaklanmasına sebep oldu. Bölgeye ancak havayolunu kullanarak gelebilen Vali Muhammed Dawood Laghmani, Güney Türkistanlı Türkler tarafından protesto edilerek valilik binasına sokulmadı. Kabil hükümetinin de geri adım atmaması ve atamayı iptal etmemesi üzerine Faryab sokaklarındaki halkın sayısı giderek arttı. Ülkedeki bazı basın yayın organlarında göstericilere karşı silah kullanılacağı yönünde haberlerin yer alması üzerine Güney Türkistan Türklerinin lideri Mareşal Raşid Dostum sert tepki göstererek böyle bir durumun olması durumunda meşru müdafaa haklarını kullanarak aynı şekilde karşılık vereceklerini bildirdi. Dostum’un daha önceki yıllarda yaptığı açıklamalara bakıldığında bölgedeki Türklerin bir süredir ciddi bir silahlanma içinde oldukları anlaşılmaktadır. Bu silahlanma durumu bölge Türklerinin meşru haklarını koruyabilmeleri ve yaşamlarını devam ettirebilmeleri için bir zaruret halini almıştır. Başta terör örgütleri olmak üzere pek çok farklı düşman karşısında Güney Türkistan’da yaşayan millettaşlarımız tek başlarına mücadele vermektedirler. Tek başlarına diyoruz zira Afganistan hükümetinin ülkenin tamamında güvenliği tesis etmek gibi bir kaygısı bulunmamaktadır. Aksine mevcut Cumhurbaşkanı Eşref Gani’nin ortaya koyduğu politika Afganistan’ın uzun süredir içinde bulunduğu savaşı ülkenin güney kısmından kuzeye doğru kaydırmaktır. Bu sayede Gani’ye göre ülkenin asli kurucu unsuru olan Peştunlar daha güvenli ve istikrarlı bir şekilde yaşayacak ülkenin kuzey kısmında bulunan Güney Türkistan bölgesindeki Türkler ise Taliban ve DEAŞ başta olmak üzere terör örgütlerine teslim edilecektir.

Vali ataması neden gösterilere sebep oldu?

Faryab vilayetine yapılan vali atamasını daha önceki atamalardan ayıran birden fazla sebep var. Bunların en başında yeni valinin terör örgütü Taliban’ın “eski” bir üyesi olması geliyor. Haberin halk arasında yayılması haklı olarak bölge Türklerinde gerçek bir infiale sebep oldu. Afganistan hükümetinin bu atama ile Güney Türkistan bölgesini Taliban’ın eline bırakacağı ve bu sayede uzun süredir devam eden Peştun-Türk çatışmasında Peştunların elini güçlendireceği düşüncesi tepkilerin daha da artmasında önemli bir rol oynadı. Zaten hali hazırda Faryab şehrinin kırsal kesimlerinin neredeyse tamamı Taliban’ın kontrolünde bulunuyor. Söz konusu atama ile Taliban’ın bölgedeki etkisinin daha da güçlendirilmesi amaçlanıyor. Faryab valisinin yetkileri göz önünde bulundurulduğunda atamadan kaynaklanacak olumsuzlukların sadece Faryab bölgesiyle sınırlı kalmayarak diğer Türk şehirlerini de içine alan bir duruma dönüşmesine de kesin gözüyle bakılıyor. Söz konusu tablo ve muhtemel çekinceler sebebiyle bölge halkı günlerdir valilik meydanında kurduğu ve “Barış Çadırı” ismini verdiği toplanma alanında hükümetin bu kararından vazgeçmesini bekliyor. Kabil hükümeti ise halkın öfkesini yatıştırmak ve olayı sulh ile çözmek şöyle dursun adeta meseleyi daha da büyütmenin yollarını arayarak art niyetini açıkça ortaya koyuyor. Tepkilerin odağındaki eski Taliban militanı Valinin şehri terk etmesi beklenirken Faryab askeri karargahında özel olarak korunduğu ve şehri buradan idare edeceği şeklindeki açıklamalar bölgedeki Türklerin tahammülünü zorlamaya devam ediyor. Bölge Türklerinin son olarak bu karargâh çevresinde gösteri ve yürüyüş yaptıkları ve yürüyüşe katılan halkın büyük bir çoğunluğunun kefen giyerek Afganistan devletinin yıllardır uygulamış olduğu asimilasyon politikalarını protesto ettikleri görülürken “Güney Türkistan’a Özerklik” sloganlarının sesi de her geçen gün biraz daha yükseliyor.

Mareşal Raşid Dostum’un durumu ve bölge Türklerinin birliği

Bölgede yaşanılan son gelişmelere dair sağlıklı bilgi akışını sağlamanın ne denli güç olduğu herkesçe malum bir konudur. Ne var ki bazı basın yayın organları ve her işten anladıklarını zannederek -sadece para kazanmak kaygısıyla- yalan yanlış ifadelerle her konuda video çekmeyi marifet bilen Youtube fenomenleri Güney Türkistan hadisesini de çarpıtmaktadır. Bir Youtube kanalı yayımlamış olduğu videonun başlığında Güney Türkistan Türklerinin lideri Raşid Dostum’un ismini kullanarak hedef göstermiş ve Dostum’un bölge Türklerinin tamamını temsil etmediğini iddia etmiştir. Benzer iddialar kaynak gösterilmeksizin farklı mecralarda da dillendirilmiş ve Güney Türkistan’da verilen mücadelenin alelade bir şekilde devam ettiği algısı oluşturulmak istenmiştir. Gerek bölgede yaşayan Türklerle gerekse Türkiye’de yaşayan Güney Türkistanlı millettaşlarımızla konuyu görüştüğümüzde bu söylenenlerin kesinlikle gerçeği yansıtmadığı noktasında mutabık bir cevapla karşılaştığımızı söylemek isterim. Şu anda Faryab’ta kurulu olan “Barış Çadırında” ve yapılan gösterilerde de en ön plana çıkan görüntünün Mareşal Dostum’un posterleri olduğu ve zaten gösterilerin başlamasında da Dostum’un vermiş olduğu talimatların doğrudan etkili olduğu bilinmektedir. Dostum’a verilen Mareşallik unvanının geri alınacağı noktasındaki iddialar ise bölgedeki Türklerin çok da önemsedikleri bir durum değildir. Raşid Dostum, Güney Türkistan Türklerinin tamamının gönlünde taht kurmuş ve uzun yıllardır verdiği mücadele ile kendisini her anlamda ispatlayarak ömrünü milletine adamış bir liderdir. Dostum’un Türk toplumu nezdindeki itibarı her türlü rütbe, unvan ve makamdan üstündür.

Bölgede yaşayan Türklerin belli etnik sınıflar üzerinden ayrıştırılmaya çalışılması ve bu ayrışma üzerinden bir çatışma ortamının oluşturulmak istenmesi de yine yıllardır üzerinde çalışılan bir konudur. Öyle ki bölgede sık sık yaşanmaya başlayan çocuk kaçırma olayları Türkler arasında ikilik çıkarmak için başvurulan bir yöntem halini almıştır. Kaçırılan Türkmen asıllı çocukların bir süre sonra DEAŞ ya da diğer terör örgütlerinde bulunan Özbek asıllı militanlara teslim edilmesi Özbek ve Türkmen asıllı Türkleri birbirine düşürmeyi amaçlamaktadır. Söz konusu çocuk kaçırma ve fidye isteme olaylarında Afganistan hükümetinin hiçbir ciddi gayret içerisine girmemesi de bölge Türklerini tamamen çileden çıkarmıştır. Yine geçtiğimiz Ramazan ayında bölgedeki Şii Türklerden olan Hazara Türklerine ait bir okul bombalanmış ve onlarca masum çocuk hayatını kaybetmiştir. Mareşal Dostum’un uzun süre silah arkadaşlığını yapan ve siyasi mücadele noktasında da büyük hizmetleri bulunan Molla Pirimkul’un drone saldırısı ile şehit edilmesi ve daha pek çok Türk komutan ve siyasetçinin hayatlarının tehlikede olmasının yegâne suçlusu olarak da Afgan hükümeti işaret edilmektedir. Güney Türkistan Türkleri siyasi haklarının yok sayılmasının yanında hem devlet hem de terör örgütleri tarafından doğrudan ölümle tehdit edilmekte ve bu tehditler maalesef gerçekleşmektedir. Molla Pirimkul’un şehit edilme olayını her ne kadar Taliban üstlense de geçmişteki örneklere bakıldığında devlet eliyle yapılan sayısız operasyonun terör örgütlerine fatura edildiği yaygın bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim bu konu mecliste bazı milletvekilleri tarafından da dile getirilmiş ve Taliban’ın bu şekilde bir suikasti gerçekleştiremeyeceği ifade edilerek sorumlunun Afganistan hükümeti olduğu açıkça ifade edilmiştir. Milletvekillerin bu konuşmaları da görmezden gelinerek olayın geçiştirilmeye çalışıldığı görülmektedir. Afganistan hükümeti ve Taliban’ın hali hazırda işbirliği içerisinde olduğu iddialarını birçok farklı hadise güçlendirmektedir. Örnek olarak geçtiğimiz günlerde rahatsızlanan Taliban’ın bölge sorumlularından Abdülmennan Niyazi’nin devlet imkanlarıyla Herat Askerî Hastanesine getirilerek tedavi altına alındığı ve cenaze merasiminin de devlet tarafından organize edilmesi Taliban-Kabil ilişkisini net bir şekilde ortaya koyan sayısız örnekten birisidir.

Güney Türkistan Türkleri ne talep ediyor ve Türkiye ne yapmalı?

Günlerdir devam eden gösteri ve yürüyüşlerde bölgedeki Türklerin tek talebi Kabil hükümetinin kendileri ile gerçek anlamda ilişki kurması ve taleplerini değerlendirmeye almasından ibarettir. Afganistan hükümeti öncelikle Güney Türkistan bölgesini gözden çıkaran ve terör örgütlerine teslim edilmeye hazır bir yer olarak gören politikalarından vazgeçmelidir. Taliban ve diğer terör örgütleri ile belli pazarlıklar içerisinde olmak yerine vatandaşlarını koruyan ve seçim döneminde vaat edilen siyasi haklarını tanımalıdır. 2019 seçimlerinde halka vaat edilen pek çok sözün henüz uygulanmaya başlamamasının verdiği toplumsal gerginlik ancak bu sayede ortadan kalkabilir. Faryab’taki olayların da çıkış nedenlerinden biri olan vali atamalarında o bölgede en çok oyu alan siyasi parti ile istişare edilmesi şartı bir an önce hayata geçirilmelidir. 2019 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hiçbir adayın kesin bir galibiyet kazanamaması üzerine kurulan mutabakat hükümetine Mareşal Raşid Dostum liderliğinde Türklerinde destek verdiği unutulmamalıdır. Bu süreçte Dostum’a verilen bazı siyasi sözler aradan geçen zaman boyunca hiçbir şekilde dile gelmezken en azından Türklerin yaşadığı bölgelere yapılacak vali ve üst düzey yönetici atamalarında Dostum’un liderliğini yaptığı Cümbiş-ü Milli İslam-i Partisi ile istişare edilmesi seçim sonrasında kurulan mutabakat hükümetinin asli vazifesidir. Bu doğrultuda bölgedeki Türklerin kendi valilerini seçmek üzere yapmış oldukları seçim ve seçim neticesinde belirlenecek ismin Afganistan hükümeti tarafından bölgeye vali olarak atanması olayları en azından şimdilik tekrar olağan bir seviyeye çekecektir.

Bölgesel ve küresel sorunlarda ciddi bir aktör konumunda olan ülkemizin bu konuda sessiz kalması mümkün değildir. Hem bölgede yaşayan millettaşlarımızın içinde bulunduğu sıkıntıların bir an evvel çözüme kavuşturulması hem de Güney Türkistan coğrafyasının istikrarı Türkiye açısından hayati derecede öneme sahiptir. Bilindiği gibi Güney Türkistan coğrafyası, Doğu Türkistan başta olmak üzere Türkistan coğrafyasındaki Türk Cumhuriyetleri ile de sınır komşusudur. Güney Türkistan bölgesinin terör örgütlerine teslim edilmesi demek bir sonraki adımda Türk Cumhuriyetlerinin de istikrarlarının ve güvenliklerinin tehdit altına girmesi anlamına gelecektir. Özellikle uzun yıllardır dini yapılanma adı altında Özbekistan’da zemin bulmaya çalışan radikal örgütlenmelerin bu sayede daha kolay bir şekilde bölgede varlık gösterebilme imkanları artacaktır. Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri arasındaki ikili ilişkilerin seviyesinin her geçen gün biraz daha arttığı, ortak çatı kuruluşlar vasıtasıyla geleceğe dair önemli planlamaların yapıldığı bu dönemde Türkistan coğrafyasının bir terör tehdidi ile karşı karşıya gelmesi ihtimaline Türk Dünyası topyekûn bir şekilde karşı çıkacaktır.

Güney Türkistan’da yaşanılan hadiseler Afganistan hükümetinin atamış olduğu bir valinin bölge halkı tarafından beğenilmemesi üzerine başlayan olaylardan çok daha fazlasıdır. Konu sadece Afganistan’ın içişleri olarak değerlendirilmemeli, hem bölgedeki Türklerin siyasi hakları korunmalı hem de terör örgütleriyle Kabil hükümetinin ilişkilerinin küresel anlamda ortaya çıkarabileceği problemlerin şimdiden önüne geçilmelidir. Ankara-Kabil ilişkilerinin yeni bir döneme girdiği şu günlerde güven mektubunu geçtiğimiz günlerde Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani’ye sunarak görevine resmen başlayan Büyükelçimiz Cihad Erginay’ın çalışma dosyasının ilk sırasında bu konunun olmasını ümit ediyoruz.