Dr. İrfan Paksoy

Tüm yazıları
...

ERMENİ MEZÂLİMİ VE ULUSLARARASI CÂMİÂYA YANSIMALARI

1962 yılında Kahramanmaraş’ta doğmuş olan İrfan Paksoy, ilk ve orta eğitimini Kahramanmaraş’ta yapmış, lisans eğitimini Hava Harp Okulunda (Yeşilyurt-İstanbul) tamamlamış ve Eylül 1984 ayında da Hava Kuvvetlerinde subay olarak göreve ve meslekî yaşamına başlamıştır.

Meslek hayatı boyunca (1984-2015) değişik kademelerde görev yapmıştır. Bu çerçevede; Hava Kuvvetlerinin değişik birlik ve kurumlarında, Millî Savunma Bakanlığı Dış Tedarik Daire Başkanlığında, Genelkurmay Başkanlığında ve Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Komutanlığında değişik kademelerde proje subayı, yönetici ve komutan olarak; Millî Güvenlik Akademisinde öğretim elemanı ve Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı Başkanı olarak, 1999-2002 döneminde de üç yıl süreyle Almanya’da Savunma Bakanlığı bağlısı kısa adı BWB olan Federal Savunma Teknolojisi ve Tedarik Dairesi nezdindeki Türk İrtibat Ofisinde Türk Silahlı Kuvvetlerini temsilen irtibat subayı olarak görev yapmıştır.

1991 yılında girdiği Hava Harp Akademisini (1) (Yenilevent-İstanbul) 1993 yılında tamamlamış (2) ve kurmay subay olmuş, 1998 yılında 69. dönem müdavimi olarak Silahlı Kuvvetler Akademisinde (3) (Yenilevent-İstanbul), Eylül 2011-Şubat 2012 döneminde de Millî Güvenlik Akademisinde (Ankara) eğitim görmüş, 2007-2009, 2011 -2013 dönemlerinde de Millî Güvenlik Akademisinde (4) öğretim elemanı ve Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı Başkanı olarak görev yapmıştır.

2003 yılında Erciyes Üniversitesi (Kayseri) Tarih Ana Bilim Dalı Türkiye Cumhuriyeti Bilim Dalında başladığı doktora eğitimini 2008 yılında tamamlamış “Tek Parti Dönemi Siyaset Kültürünün Sonrasına Etkileri” başlıklı tezi ile “Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Doktoru” unvanını almıştır.

Yazar Eylül 2017 ayında Ankara Üniversitesi Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Bölümünde başladığı yüksek lisans eğitimini “1858 Arazi Kanunnâmesi Bağlamında Tanzimâttan Cumhuriyete Arazi Mülkiyet Sistemi” konulu çalışması ile 18 Ocak 2020 tarihinde tamamlamış olup Şubat 2020 ayından beri Ankara Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Fakültesinde yarı zamanlı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

Yazarın 2018 yılında yayımlanmış “Cihan Harbi’nde Osmanlı Devleti”, 2020 yılında yayımlanmış “Bilgelik Okumaları” ve 2021 yılında yayımlanmış (müşterek bir çalışma olan) Enver Paşa (Hürriyet, Adalet, Müsâvât)” ve “Azerbaycan Aydınları” isimli araştırma-inceleme dalındaki eserleri ile yayımlanmış birçok makalesi bulunmakta olup değişik dergi ve yayın organlarında belirli aralıklarla da makâle yazmaktadır.

Yazar evli olup, iki evlat ve bir torun sahibidir.

 

DİPNOTLAR:

(1) Harp Akademileri bünyesinde verilmekte olan iki yıl süreli kurmaylık eğitimi YÖK ile Gnkur.Bşk.lığıjnda yapılan protokol gereği “Yönetim, Uluslararası İlişkiler, Kamu Yönetimi ile Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi” bilim dallarında yüksek lisans eğitimine muadil kabul edilmiştir.

(2) Yazarın Hava Harp Akademisi eğitimi esnasında “TSK’da şeffaflık ilkesinin amaç, ilke ve esasları nasıl olmalıdır?” başlıklı tezi hazırlamıştır.

(3) Yazarın (uluslararası ilişkiler, küresel ve bölgesel ilişkiler ve güvenlik, bölgesel ve küresel ekonomi, kriz yönetimi, ulusal güvenlik ve strateji konularında disiplinlerarası bir eğitim niteliğinde olan) 4,5 ay süreli Silahlı Kuvvetler Akademisi eğitimi esnasında “Hava Kuvvetleri Komutanlığının 21’inci Yüzyılda Lojistik Yapılanması Nasıl Olmalıdır?” başlıklı bir tez hazırlanmıştır.

(4) Millî Güvenlik Akademisi eğitimi asker ve sivil orta ve üst düzey yöneticilere verilmekte olan ulusal ve NATO ittifakı ölçeğinde (stratejik seviyede) kriz yönetimi ve harp yönetimi konularında teorik ve uygulama düzeyinde bir eğitimi içeren; ulusal, bölgesel ve küresel ölçekte politik, askerî, ekonomik ve sosyo-kültürel gelişmeler konusunda müdavimlerine vizyon kazandıran disiplinlerarası bir eğitimdir.

Dr. İrfan Paksoy

“ … Kadın ve kızların namus ve iffetleri Hristiyanlar (Ermeniler) tarafından çiğnenmiş ve çiğnenmekte ve birçokları Hristiyanların şevk ve eğlenceleri uğrunda kurban kılınmış ve kılınmaktadır. Her türlü salgın hastalıklar bir kıvılcım ateşi hızıyla yayılmaktadır. Doğu Anadolu Müslümanlarının durumu son derece dikkat çekici ve merhamete muhtaçtır. Bunların çektiklerini bir Allah’tan başka hakkıyla ifade edecek yoktur. Onların ah ve vahlarını duyan, işiten, gören yok. ...”

(Rusya’daki Ekim Devrimi sonrası Doğu Anadolu’daki Ermeni zulmüne ilişkin Rus gazetelerine de yansıyan can yakıcı tespitlerden)

Giriş

28 Temmuz 1914 tarihinde başlayan I. Dünya Savaşı’nın üçüncü yılında Kafkas Cephesinde genel bir çatışmazsızlık hâli söz konusu olmuştur denebilir. O dönemde Rusya’da kullanılmakta olan Jülyen Takvimine göre 23 Şubat (Gregoryen Takvimine göre de 8 Mart) 1917 tarihinde Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle Çarlık Rusya’sının başkenti Petrograd’da başlayan gösterilerin kapsamının ve ivmesinin hızla artması sonucu 13 Mart 1917 tarihinde Çarlık Monarşisinin yıkılmasıyla sonuçlanan Menşevik Devrimi’nin [1] ardından Rusya genel bir istikrarsızlık içine girmiş, yedi ay sonra 25 Ekim (Gregoryen Takvimine göre de 7 Kasım 1917) tarihinde gerçekleşen ve Ekim Devrimi [2] olarak bilinen gelişmelerin ardından Rus Kafkas Ordusunun firarlar ile Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz bölgelerinde işgâl ettiği yerleri boşaltması sonucu Rus Kafkas Cephesi çökmüş, gerek bu durum gerekse de eşzamanlı olarak Kafkasya’da meydana gelen gelişmeler Kafkasya coğrafyası, Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz bölgeleri ile Osmanlı Devleti adına avantaj oluşturmuş, önemli fırsat ve imkânları da beraberinde getirmiştir.

1915 baharında Van’daki Müslüman katliamı

Osmanlı vatandaşı olan Ermeni çete ve silahlı milisler ile Rusya vatandaşı olan Ermeni çete, silahlı milis ve askerî birliklerin I. Dünya Savaşı döneminde Kafkas Cephesine mücavir alandaki ilk büyük vahşeti Mart 1915 ayında Van’da gerçekleşmiştir. Mart 1915 ayında Van kırsalında başlayan Ermeni Ayaklanmasının ivme kazanmasıyla Müslüman ahaliye karşı vahşetin boyutları da artmış Nisan ve Mayıs aylarında Van’da bu durum katliama varmıştır. Ruslar’ın 16 Mayıs’ta Van’ı işgâl ettiklerinde kentte Ermeni çete, silahlı milis ve askerî birliklerin yaptıkları katliamı durduracak herhangi bir güç de kalmamıştı.

Ekim Devrimi sonrası bölgedeki Müslüman katliamı

4 Aralık 1917 tarihinde imzalanan Brest-Litovsk Mütârekesi’nin [3] ardından 20 Aralık 1917 tarihinde Bolşevik Rusya ile Merkezî Devletler temsilcilerinin katılımıyla Brest-Litovsk’ta barış müzâkerelerine başlanmıştı. Bu sırada Kafkas sınırında, Rus işgâli altında bulunan bölgelerdeki Müslüman ahâlinin durumu da iyi değildi.

Ocak 1918 ayı başında Doğu Anadolu’daki Rus birlikleri tamamen Kafkasya’ya çekilmiş durumdaydı. Bu cepheyi boşaltan Rus askerlerinin yerini ise aynı zamanda onların silahlarını ele geçiren Ermeni birlikleri almıştı. Bu birliklerden başka bölgedeki asayişi korumak maksadıyla silahlı Ermeni milis teşkilâtı da kurulmuştu. Rus birlikleri tarafından boşaltılan yerlerdeki mahallî idarelere de Rus askerî makamlar tarafından Ermeni memurlar tayin edilmişti. Bu dönemde her ne kadar Brest-Litovsk’ta barış görüşmeleri devam ediyor ise de, Rusların Doğu Anadolu’da boşalttıkları yerleri Ermenilere vermeye yönelik bu icraatları, işgâl altındaki bu yerleri Osmanlı Devleti’ne iade etmemeye yönelik niyetlerinin ifadesiydi. Bu arada Rus Ordusundaki Antranik Ozanyan [4] komutasındaki Ermeni Gönüllü Birlikleri de “Batı Ermenistan Geçici Hükûmeti”ni ilan etmişti.

Brest-Litovsk’ta barış görüşmeleri devam ederken Bolşevik yönetimi tarafından 11 Ocak 1918 tarihinde kabul edilen ve 13 Ocak’ta da Petrograd’da Pravda Gazetesi’nde Lenin, Stalin, Bonç-Brueviç ve Gobunof imzalı olarak yayımlanan “13 No’lu Kararnâme” kimi kaynaklarda da “Ermenistan Kararnamesi” olarak bilinir. Bu bildiri, Rus işgâli altındaki Doğu Anadolu’da Rus kuvvetlerinin, Ermenileri silahlandırdıktan sonra kesin olarak Türk topraklarından çekileceklerini ortaya koymaktaydı. Bu bildiriyi takiben Doğu Anadolu’da Ermenilerin Müslüman ahâliyi kasıp kavuran zulümleri daha da artmıştı.

Bir Rus muhabirin kaleminden bölgedeki Ermeni zulmünün ifşâsı

Bölgedeki elim olaylar bir Rus muhabirinin kalemiyle (sadeleştirilmiş hâliyle) şu şekilde ifade edilmişti:

“Kafkas sınırında Türklerden zapt edilen yerlerdeki Müslümanların hâli çok kötü ve her türlü yardıma alabildiğine muhtaç olduklarını herkesçe bilinmektedir. Ancak bu acıklı durumları ve yardıma ihtiyaçları zaman geçtikçe dehşet verici şekilde ilerlemektedir. Bunların pek çoğu yersiz, yurtsuz açlıktan kırılıp bittiler. Türklerden alınan yerlerdeki şimdi Rusya tebaası addedilen Türkler, Kürtler, İranlılar ve diğer ufak tefek Müslüman milletlerin çoluk çocuğu geçen kışta soğuktan fevkalâde ıstırap çektiler ve kayıp verdiler. Yurtları, yerleri tahrip edilen biçâre Türkleri, - 30-35 derece soğukta asker zeminliklerine tepelerindeki bacalar etrafında dörder beşer toplanıp oradan çıkan sıcak dumandan istifade edecek dereceye düşmüşlerdir. Burada soğuktan donup ölenler veya el ve ayak gibi organlarını donduranlar sınırsız ve sayısız idi.

Köpeklerden artan kemikleri kemiren at, öküz, deve leşlerini yiyerek kışı geçirdikleri gibi bu felâket arz eden durum şimdi de devam etmektedir. Kızaklar, askerler ve nakliye kolları ve özellikle Ermeniler tarafından gasb ve yağma ve tahrîb, çok acımasız bir şekilde devam ediyor. Ermeniler, Müslümanların çocuklarını, kadın ve kızlarını zorla alıyorlar. Çocukları zorla Ermenileştiriyorlar. Bunların saldırganlıklarından hiçbir kadının ırzı emniyette kalamıyor.

Aralarında her türlü zührevî hastalıklar çok yayılmıştır. Tabii yardıma son derece muhtaç hâlde bulunuyorlar. Son zamanda Ermeniler, Müslümanlara karşı düşmanlıklarını artırmaya başladılar. Kürtler ile İranlıları, hükûmet tarafından tutuklatarak evlerini yağma ve zapt ediyorlar. Çok yerlerden Müslümanlar kaçmaya mecbur oldular. Vatanlarını terk ettiler. Asker oturan bir köy veya şehre, karnını doyurmak için gelen Müslümanları casus diye Ermeni gönüllüleri tutukluyorlar. Ermeniler, Müslümanlar aleyhinde fesatça hareketlere devam ediyorlar. Hükûmeti kandırmak ve Müslümanlar hakkında hükûmet nezdinde olumsuz bir bakış açısı oluşturmaya çalışıyorlar. Ve çok yerlerde bunu başarıyorlar da.

Ermeniler, hükûmet nezdinde Müslümanları silahlanmak ve Türklere casusluk etmekle itham ediyorlar. Meselâ bir süre önce Erzurum’da dikkat çekici olaylar ve kan dökülmeler oldu. Bunlar gazetelerde yazılmış ve Müslümanlara karşı bir fesaddan ibaret olduğu ispat edilmişti. Şimdi de Hasankale’de bu fesat devam etmektedir. Hınıs’da açılan Müslüman Cemiyet-i Hayriyyesi (hayır derneği), bizim elimizdeki Anadolu Müslümanlarına erzak dağıtımına yetim ve fakirleri doyurmaya çalışmaktaydı. Hınıs etrafında pek çok fukara ve muhtacın ihtiyaçlarını gidermek için şu Müslüman dârü’lâcezesine (yaşlılar kurumuna) iltica etmişlerdir. Bunların toplandıklarını gören Ermeniler düşmanlıklarına son veremeyerek sokaklarda Müslümanlara saldırmaya ve onlara şiddet uygulamaya başladılar.

Can çekişen hastalar, ağır yaralılar ile Hasankale’nin içi ve civarı ağzına kadar doldu. Müslümanların malları, emlâk ve akarları (gelir getiren mülkleri) talan ve yağma olundu. Yağmacılar tarafından çoluk çocukları esir alındı. Pek çok masum insan Ermeniler tarafından tutuklanarak Rus hükûmetine teslim edildi.

Yerli Rus ve Ermeni tercümanları, müşteki Müslümanların ifade ve cevaplarını kasten aşağılıyorlar ve değiştiriyorlar. İslâmların ceplerine, eşyalarına arasına kasten yazdırılmış kâğıtlar koyarak sanki teftiş sonucunda Müslümanların cebinde bulmuş olmak suretiyle Rus hükûmetine veriyorlar. Bugün Hasankale Hapishânesi zavallı Doğu Anadolu Müslümanları ve yerli Erivan Müslümanları ile doludur.

Ermenilerin Müslümanlara baskı ve eziyetleri dayanılmazdır. Zavallı Müslümanların hâl ve geçimleri çok fena ve tahammül edilemez durumdadır. Onları korumakla sorumlu olan yerel Rus yönetimi tarafından hiçbir güne maddî ve manevî yardım yoktur.

Hasankale İslâm Cemiyyet-i Hayriye ve Darü’l-âcezesi’nin Müdürü Canik Efendi, Bataş Müslümanlarını koruduğundan dolayı Ermeniler ölüm tehditlerine mâruz kalarak hükûmetten biraz muhafız asker almıştı. Ancak o da çok sürmedi Hınıs’a gitti. Özetle Doğu Anadolu Müslümanlarının hâlleri perişan, çok perişan, karınları aç, kendileri çıplak ve sefil, her türlü maddî ve manevî yardımdan yoksun ve mazlum bir hâldedirler. Evleri kendi ellerinden alınmış mescit ve medrese ve başka kutsal yerleri aşağılanmıştır. Otuz milyonluk Rusya Müslümanlarının kaç yüz bin rublelik yardımları de bir damla kadar etki gösterememektedir.

Kadın ve kızların namus ve iffetleri Hristiyanlar tarafından çiğnenmiş ve çiğnenmekte ve birçokları Hristiyanların şevk ve eğlenceleri uğrunda kurban kılınmış ve kılınmaktadır. Her türlü salgın hastalıklar bir kıvılcım ateşi hızıyla yayılmaktadır. Doğu Anadolu Müslümanlarının durumu son derece dikkat çekici ve merhamete muhtaçtır. Bunların çektiklerini bir Allah’tan başka hakkıyla ifade edecek yoktur. Onların ah ve vahlarını duyan, işiteni gören yok... Açlıktan, sefâletten kurtulmak ümidiyle hizmet ederlerse hizmet bedelleri verilmiyordu. Şikâyetlerini dinleyen sorumlu makam yok. Kafkas gazetelerinde yazıldığı üzere bütün Kafkas Müslümanları ile Ermeniler arasındaki düşmanlık gittikçe alevleniyor. Ermeniler silahlanmakta devam ediyorlar.

Ermeniler, Rusya’dan hüküm sürmesi gereken hürriyet, vicdan, adalet, eşitlik esaslarına rağmen İslâmların aleyhine şiddetli bir birlik hâlinde harekete devam ediyorlar. Ermeniler Doğu Anadolu içlerine ve Kafkasya’nın diğer yerlerine Ermeni çeteleri, Ermeni askerî bölükleri, gönüllü alayları oluşturarak gönderiyorlar. Bunlardan maksatlarının ne olduğu belli değildir. Fakat herhangi iyi bir niyet olmasa gerektir”

Bizzat Rus gazetesinde yayımlanan bu haber, Ermenilerin Doğu Anadolu’daki faaliyetlerini ve bölge halkının acıklı durumunu en iyi şekilde ortaya koyuyordu. Rusya’nın gazetelerde böyle bir habere yer vermesini, Ermenileri millî idealleri uğrunda destekleyen devlet olarak vasıflandırdığı için oldukça ilgi çekici bir olay olarak değerlendirmek gerekir.

Durdurulan katliam ve kurtarılan vatan toprakları

Bölgeyi Rusların boşaltması üzerinde bölgede idareyi ele alan sözde Batı Ermenistan geçici Hükümeti emrindeki Ermeni birlikleri ve onlardan cesaret alan Ermeni milislerin ve Ermeni çetelerin bölgedeki Müslüman ahaliye yaptıkları vahşet ve katliam konusunda Brest Litovsk’ta devam eden barış görüşmeleri kapsamında Rusya temsilcileri nezdinde yapılan girişimler sonuçsuz kalınca Başkumandanlık Vekâletinin emri üzerine 3. Ordu birlikleri tarafından 12 Şubat 1918 tarihinde katliamı durdurmak, kaybedilen ve işgâl altındaki vatan topraklarının kurtarmak maksadıyla başlatılan askerî harekât sonucu 24 Mart’ta savaşın başındaki sınırlara, 30 Nisan’da da 1878 sınırlarına ulaşılır.

Osmanlı vatandaşı olan Ermeni çete ve silahlı milisler ile Rus vatandaşı olan Ermeni çete, silahlı milis ve askerî birliklerin Kafkas Cephesine mücavir alandaki vahşetleri elbette ki 1917 yılı sonu ve 1918 yılı başındaki vahşet katliamlarla sınırlı değildir. Mart 1915 ayında Van kırsalında başlayan Ermeni Ayaklanmasının ivme kazanmasıyla Müslüman ahaliye karşı vahşetin boyutları da artmış Nisan ve Mayıs aylarında Van’da bu durum katliama varmıştır. Ruslar’ın 16 Mayıs’ta Van’ı işgâl ettiklerinde kentte Ermeni çete, silahlı milis ve askerî birliklerin yaptıkları katliamı durduracak herhangi bir güç de kalmamıştı.

Uluslararası politikada araçsallaştırılan mesnetsiz Ermeni iddiaları

Harp, politikanın başka vasıtalarla devamıdır. Propaganda da gerek savaş gerekse de barış döneminde hasım, ihtilaf ya da gerginlik içinde olunan ülkenin politik, ekonomik, askerî ve benzeri şekillerde manevra alanını daraltmak için başvurulan etkili bir yöntemdir. Bu çerçevede I. Dünya Savaşı döneminde Osmanlı Devleti’ne karşı bilhassa İngiltere, Çarlık Rusyası ve Fransa tarafından çıkarları için manipüle edilen ve kullanılan Ermeniler, 1970’li yıllardan itibaren de bahse konu savaş döneminde yapıldığı iddia edilen sözde soykırım iddialarına birçok Batılı Devletler nezdinde muhatap buldukları gibi kimi zaman da bu asılsız iddialar kimi Batılı devletler tarafından da alınan parlamento kararlarıyla Türkiye’yi politik olarak sıkıştırmaya yönelik bir enstrümana dönüşmüştür. Tarihi başkalaştırarak siyasete alet eden bu uygulamaların bir yenisi de (9 Nisan 2019 tarihinde ABD Senatosu’na getirilen ve sekiz ay bekletildikten sonra) 12 Aralık 2019 tarihinde ABD Senatosu tarafından alınan sözde soykırım kararıdır.

Konu hakkında TBMM tarafından bastırılan yayınlar

Konu hakkında Türkiye’nin farklı kurum ve kuruluşları tarafından gerek iç kamuoyunun gerekse de uluslararası kamuoyunun sağlıklı bir şekilde aydınlatılması için yapılan çalışmalar kapsamında Türkçe ve yabancı dillerde birçok değerli çalışmalar yapılmış ve basılmıştır. Bu çerçevede TBMM tarafından da bu zamana dek aynı maksada yönelik olarak Türkçe ve yabancı dillerde birçok eserler (İsmet Binark, Ermeniler’in Türklere Yaptıkları mezalim ve Soykırımın Arşiv Belgeleri, TBMM 2001; İsmet Binark, Genocidul şi atrocitatile armenilor impotriva turcilor reflectate in documente de arhiva, TBMM 2002; İsmet Binark, Archive documents about the atrocities and genocide inflicted upon Turks by Armenians, TBMM 2002;  İsmet Binark, Osmanlı’nın Son Döneminde Ermeniler, TBMM 2002; Türkkaya Ataöv, The Armenians in the Late Ottoman Period, TBMM 2002; Hikmet Özdemir, Türk-Ermeni İhtilafı: Makaleler, TBMM, 2002; Hikmet Özdemir, Ercan Durdular, Ali Hakan Velidedeoğlu; Veyis Karakuş, Türk-Ermeni İhtilafı: Makaleler, TBMM 2007; Hikmet Özdemir, Yusuf Sarınay, Orhan Avcı, Ali Birinci, Ayşe Doğancı, Wendy Kasap, Sadi Çaycı, Türk-Ermeni İhtilafı Belgeler Turkish-Turksh Armanian Conflict Documments, TBMM 2007; Aziz Akgül, Ermeni Meselesi ve Doğrular, TBMM 2007; Hikmet Özdemir, Ermeni İddiaları Karşısında Türkiye’nin Birikimi, TBMM 2008) basılmış ve yayımlanmış, 24 Mart 2005 tarihinde de TBMM Eski Senato Salonunda ABD’li tarihçi Prof.Dr. Justin McCarthy tarafından “Ermeni Sorunu Gerçeği” konulu bir konferans verilmiş, akabinde de bu konferansın metni TBMM tarafından “Ermeni Sorunu Gerçeği - Konferans - Conference on the Reality of the Armanian Question” başlıklı eser olarak basılmış ve yayımlanmıştır.

Sonuç

Türkiye’nin “tarihin tarihçilere bırakılması, Ermeni iddialarının da arşivler üzerinden incelenmesi”ne yönelik yaklaşımları bu konuda haklılığını tescil edebilecek hususlardır ama gerek Ermenistan’da gerekse de uluslararası ortamda bağlamından kopartılan bu konu politik bir enstrümana dönüştürülmüş olduğu için Türkiye’nin mâkul önerileri uygun ve etkili bir zeminde muhatap bulamamaktadır.

Bir ülkenin hâriçteki gücü dâhildeki gücünden azâde değildir. Bu itibarla dâhilde güçlü olan bir ülkenin bu gücünün diplomasisine ve uluslararası camiadaki itibarına da katkı sağlayacağı izahtan vârestedir. Türkiye ile ihtilaf içinde olan çevrelerin ve ülkelerin bu konudaki politikalarının süregideceği aşikâr olmakla birlikte Türkiye’nin güçlü bir ekonomi ve demokratik düzeni ile kendisini politik olarak sıkıştırmaya yönelik bu kabil dış politik hamlelerin ve etkilerinin görece azalacağı, konuya ilişkin Türkiye’nin bu zamana dek dile getirdiği haklı tezlerinin ve çözüm önerilerinin daha çok muhatap bulacağı ve kabul göreceği değerlendirilmektir.

 

© 2021. Yazının içeriğinin telif hakları yazarına ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereği kaynak gösterilerek yapılacak kısa alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.

 

Notlar

İrfan PAKSOY: Araştırmacı, yazar ve tarih doktoru.

[1] Menşevik – Şubat Devrimi; I. Dünya Savaşı sırasında Rusya’da o dönemde başkent olan Petrograd’da 8 Mart 1917 tarihinde başlayan ve 13 Mart’ta da Çarlık Monarşisinin yıkılmasıyla sonuçlanan devrimci bir harekettir. Bu devrim, Romanov Hanedanı ve Rus İmparatorluğunun çöküşü, ardından Rusya İç Savaşı ve Sovyetler Birliğinin kuruluşuna sebep olmuştur. Aslında devrim 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde başlamış fakat o dönemde Rusya’da kullanılan Jülyen takvimine göre 23 Şubat 1917 tarihinde denk geldiği için “Şubat Devrimi” olarak tarihe geçmiştir. Bu devrim Kimi kaynaklarda da Menşevik Devrimi olarak geçer. Menşevik-Şubat Devrimi I. Dünya Savaşının en yoğun olarak yaşandığı dönemde patlak vermiş olsa da kökleri çok daha eskiye dayanır. Devrimin temel sebeplerinden başlıcası Çarlık rejiminin 19. ve 20. yüzyıllarda sosyal, ekonomik ve siyasi yapısını modernleştirmeye çalışırken otokratik bir monarşide ısrarcı olunmasıdır. Gelişmekte olan kapitalizm ile otokrasi artık uzlaşmaz çelişkiler biriktirmeye başlar. Menşevik-Şubat Devriminin sebepleri arasında toprak sahipleri tarafından kötü muameleye uğrayan topraksız köylülerin durumu, şehirdeki işçilerin oldukça kötü koşullarda çalışmaları ve Batıdan gelen özgürlükçü fikir akımları eklenebilir. Özellikle savaş döneminde yaşanan kıtlıklar, askeri alanda yaşanan başarısızlıklar da rejime olan güveni sarsıcı etkide bulunmuştur.[1] Bu dönemde yaşanan 1905 Rus Devrimi 1917 yılında yaşanacaklar için bir uyarı olmuştur. I. Dünya Savaşı çıktığında Lenin önderliğindeki Bolşevikler ve Martov önderliğindeki Menşevikler dışındaki tüm siyasî partiler ve toplumsal katmanlar milliyetçi bir hezeyan içinde savaşı olumlamıştır. Savaşın ilk döneminde bazı muharebelerde başarılar yaşansa da 1916 yılındaki Brusilov Harekâtında ağır yenilgi alınınca çok büyük kayıplar verilmiştir. Bağlı olarak askerler arasında düşen moral kimi isyanlara dönüşmüş, asker kaçaklarının sayısı artmış, savaşın sebebi ve Çar II. Nikolay iktidarı sorgulanmaya başlamıştır. Çarın savaşın gidişatını değiştirmek adına kendisin başkomutan ilan etmesi de etkisiz kalmış, yaşanan askerî yenilgilerin doğrudan sorumlusu haline gelmiştir. Ülke içinde savaşın getirdiği zorluklar kendisini yoksulluk, açlık, işsizlik olarak göstermeye başlar. Rus ekonomisi üretimini sürdürse de savaş yüzünden Avrupa pazarından mahrum kalır. Enflasyon artarken, ücretler düşer. Parlamentonun alt kanadı olan Duma, Çardan yeni bir hükûmet kurmasını istese de öneriler dikkate alınmaz. Ordunun ve asillerin desteğini de kaybeden Çarlık rejimi, yoksul halk kitlelerinin ve askerlerin kendiliğinden gelişen eylemleri sonucunda devrilir.

[2] Ekim Devrimi: Başlangıçta kendi partisi olan Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi içinde bile destek bulmayan Lenin’in merkezî iktidarı zorla erle geçirmeye yönelik fikirleri, Menşevik – Şubat Devrimi sonrasında ülkede yaşanan gelişmelere paralel olarak olumlanmış ve Bolşeviklerin hızlı bir şekilde örgütlenerek güçlenmesine yol açmıştır.  Temmuz 1917 ayında yaşanan gelişmeler burjuva iktidarı mahiyetindeki Kerenski Hükûmetinin aczini göstermiş, Kornilov’un darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından Bolşeviklerin ülkedeki saygınlığı ve Sovyetlerdeki desteği artmış, Bolşevikler Petrograd ve Moskova başta olmak üzere Briansk, Samara, Saratov, Tasritsyn, Minsk ve Kiev Sovyetlerinde çoğunluğu kazanmışlar, Rusya Sovyetler Merkezî Yönetim Komitesi de merkezî iktidarın alınması yönünde karar almıştır. Eylül ve Ekim aylarında Moskova ve Petrograd sanayi işçileri, Donbas maden işçileri, Ural metal sanayi işçileri, Bakü petrol, tekstil ve demiryolu işçileri sayısız grev yaparak Geçici Hükûmeti protesto etmişlerdir. İşçiler çoğu fabrika ve işyerinde yönetimi ele almış, üretim ve dağıtımı kontrol eder hâle gelmiştir. Ekim ayına gelindiğinde kırsal kesimde de benzer bir durum vardı. Büyük toprak sahiplerine karşı yoksul köylüler tarafından 4.000’in üzerinde ayaklanma eylemi kaydedilmiş, bu eylemlerde Geçici Hükûmetin toprak sahiplerinden yana davranması ve ayaklanmaları bastırmak için askerî birlik göndermesi, yoksul köylüleri, toprakların kendilerine verileceğini söyleyen Bolşeviklere yakınlaştırmıştır. Lvov Hükûmeti gibi ardılı olan Kerenski Hükûmetinin de ömrü gerek devrimin ruhunu kavrayamamış olduklarından gerekse de halkın sıkıntılarını gideremediklerinden kısa süreli olmuştur. Bolşevik Merkez Komitesi 23 Ekim’de silahlı ayaklanma gündemiyle toplanmış ve ayaklanma lehine karar almıştır. Bu çerçevede; cephede, şehirlerdeki garnizonlarda ve savaş gemilerindeki askerler ve bahriyeliler de açıkça Geçici Hükûmeti tanımadıklarını ilan edecek, seçilmiş temsilcilerini de Sovyetlere göndererek iktidarın alınmasından yana görüş bildireceklerdir. 7 Kasım’da Bolşevikler, Petrograd’da artık işlemez hâle gelmiş Krenski başkanlığındaki Geçici Hükûmete karşı harekete geçerler. İktidarın alınması sırasında kan dökülmez ve Bolşeviklere bağlı Kızıl Muhafızlar Birliği neredeyse hiçbir direnişle karşılaşmadan tüm devlet binalarını, son olarak da aynı gün akşamı Hükûmet üyelerinin toplantı hâlinde olduğu Rus Çarı I. Petro’dan itibaren Rusya İmparatorlarının resmî ikâmetgâhı olarak kullanılan, Menşevik Devrimi’nden sonra da hükûmet merkezi olarak kullanılmakta olan Kışlık Saray’ı ele geçirirler. Jülyen Takvimine göre Bolşevik Devrimi’nin resmî tarihi 25 Ekim’dir. Hâlihazırda Rusya coğrafyasında da kullanılmakta olan Gregoryen Takvimine göre de 7 Kasım’dır. Bolşevik Devrimi olarak da bilinen Ekim Devrimi, Çarlık Monarşisinin yıkılmasıyla sonuçlanan Şubat Devrimi ile başlayan devrimci sürecin ikinci aşamasıdır. Bu devrim Rusya’daki merkezî iktidarın Lenin önderliğindeki Bolşeviklere geçmesini sağlamış ve Sovyetler Birliği’nin kurulmasına yol açmıştır.  Ekim - Bolşevik Devrimi, 1917 yılının ve 20. Yüzyılın en önemli olayı olmuştur.

[3] Brest-Litovsk Mütarekesi: 3 Aralık 1917 tarihinde Polonya’nın Brest-Litovsk kentinde bir araya gelen Alman ve Bolşevik temsilciler iki ülke arasında ayrı bir barış yapma hazırlığına giriştiler. Bolşevikler, savaşı, emperyalist rakipler arasında bir kavga olarak görüyor ve ütopyacı çizgilere dayanan yeni bir toplum yaratmak istiyordu. Almanlar ise böyle bir barış sâyesinde, planladıkları Bahar Taarruzu için Batı Cephesi’ne asker kaydırabileceklerini düşünüyordu. Devam eden görüşmeler sonucu 4 Aralık’ta Alman-Rus Cephesi’nde mütâreke imzalanır. Bu görüşmeler geliştirilerek yine Brest-Litovsk’ta Rusya ile Merkezî Devletler temsilcileri arasında 15 Aralık’ta (17 Aralık’tan itibaren geçerli olmak üzere) 28 günlük bir ateşkes antlaşması imzalanır. Karadeniz’den Baltık Denizi’ne kadar tüm cepheleri kapsayan bu mütârekeye göre taraflar arasında silahlı çatışmalara son verilir ve mütârekenin de hükümleri tespit edilir. Böylece Rusya ve Merkezî Devletlerarasındaki silahlı çatışma hâli sona erer. Bunun ardından sıra barış görüşmelerinin yapılmasına gelir. O da 3 Mart 1918 tarihinde Bolşevik Rusya idaresi ile Merkezî Devletlerin temsilcileri arasında 3 Mart 1918 tarihinde imzalanır.

[4] Antranik Ozanyan (1865-1927). Ermeni gerilla lideri ve Rus Ordusunda Ermeni gönüllülerinden oluşan birliklerden birinin komutanıdır. Giresun’un Şebinkarahisar ilçesinde doğmuştur. Taşnaksutyun (Ermeni Devrimci Federasyonu) adlı örgüte, yaşadığı Avrupa’da katıldı. 1901 yılında Muş, 1904 yılında da Sason Ayaklanmalarına liderlik etmiş ve yönetmiştir. 1904 yılında Batılı ülkelerin arabuluculuğu üzerine Sason’dan ayrılarak Bulgaristan’a gitmiş, 22 Şubat-4 Mayıs 1907 döneminde Taşnaksutyun’un Viyana’da toplanan IV. Dünya Kongresine delege olarak katılmış, Balkan Savaşı’na kadar Avrupa’da yaşamış, Balkan Savaşında Bulgar Ordusu saflarında Osmanlı’ya karşı savaşmış, savaştaki gayretleri nedeniyle Bulgar Kralı Ferdinand tarafından kendisine “Cesaret Haçı” verilerek ödüllendirilmiş, Birinci Dünya Savaşı’nın ilk günlerinde Bulgaristan’dayken hemen Tiflis’e dönmüş, 12 Ağustos’ta Kafkasya Rus Ordusunun Başkomutanı Vekili General Mişlayevski ile görüşmüş ve ilk Ermeni Gönüllü Alayını örgütlemek ve başına geçmekle görevlendirilmiştir. Mart 1915 ayında Van’da başlatılan Ermeni İsyanı’nı desteklemiş, 18 Nisan 1915 tarihinde Dilman’da Albay Halil (Kut) Bey komutasındaki Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğratmış, Ocak 1916 ayında Rus Ordusu ile birlikte Bitlis’e girmiş, 1915 yılı yaz mevsiminin Van Olayları’na misilleme olarak kenti yakmış  ve  sivil  halktan  çok  sayıda  kişiyi  öldürtmüş, bu nedenle Rus Divan-ı Harbinde yargılanıp tutuklandıysa da daha sonra rütbesi iade edilmiştir. 14 Mart 1917 tarihinde Çarlık Monarşisinin yıkılmasının ardından, Anadolu’daki düzenli Rus birlikleri de dağılmaya başlamıştı. Kafkasya Cephesi komutanı Tuğgeneral Lebedenski, Anadolu’da Ermeni birliklerinden savaşan diğer silahlı birliklerin kalmaması üzerine Ocak 1918 ayında Antranik’i tuğgeneral ilan etmiş ve Erzurum’u savunmakla görevlendirilmiştir. 2 Mart’ta Erzurum Merkez Komutanlığını üzerine almış, Osmanlı birlikleri Erzurum’a yaklaştıkça Antranik komutasındaki Ermeniler de katliamlara başlamıştır. 12 Mart’ta Osmanlı birlikleri Erzurum’a girerken kaçan Ermeni askerleri de arkalarında harap olmuş bir şehir, kadın, çocuk, ihtiyar çok sayda ölü bıraktılar. İlerleyen Kafkas İslam Ordusu karşısında General Dunsterville komutasındaki İngiliz birlikleri (Dunsterforce) ile birleşmek için İran Azerbaycanı’na çekilmiş, fakat Hoy şehri yakınlarında Ali İhsan (Sabis) Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri karşısında 9 Haziran’da yenilerek Nahcivan’a çekilmiştir. 28 Mayıs’ta kurulan Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti, Osmanlı Devleti ile Batum Antlaşması’nı imzalayınca Ermenistan yönetimiyle bağlarını koparmış, Ermenistan Cumhuriyeti’nin bu şartlar altında varlığını reddederek Culfa ve Nahcivan bölgesinde Türk ve Azerbaycan’lı milislere karşı düzensiz savaşı sürdürmüştür. Osmanlı kuvvetlerinin Nahcivan’a ilerlemesi üzerine Zengezur Dağlarına çekilerek gerilla harekâtı başlatmış, İngilizlerin müdâhalesi üzerine Ermeni Hükûmetiyle barışmaya razı olmuş, ancak Nisan 1919 ayında yeniden isyan edip Erivan üzerine yürümüşse de iknâ edilerek yurt dışına çıkarılmıştır. ABD’ye, oradan da Fransa’ya gitmiş ve oraya yerleşmiştir. Müttefiklere savaş boyunca yaptığı yardımlardan dolayı Fransa Cumhurbaşkanı Poincare tarafından “Legion d’Honneur” madalyası ile ödüllendirilmiştir. 1927 yılında ölmüştür. Naaşı da Paris’e getirilerek buraya gömülmüştür. SSCB döneminde “Antranik” adı Sovyet Ermenistanı’nda siyasî açıdan sakıncalı olmasına karşın 1990 yılında Ermenistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra yeniden millî kahraman ilan edilmiştir. Naaşı Paris’ten Erivan’a getirilmiş, heykeli de Erivan’ın ana meydanına dikilmiştir.

 

Faydalanılan kaynaklar

---, Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi Kafkas Cephesi 3. Ordu Harekâtı, C. II, Gnkur.Bsmv., Ankara 1993.

---, “Ermeni Devrim Federasyonu”, http://tr. wikipedia.org/wiki/Ermeni_Devrimci_Federasyonu, Erişim Tarihi: 24.05.2015.

---, “Ermenistan Başbakanı Ovanes Kaçaznuni’nin İtirafları”, https://ankhukuk1.blogspot.com/2016/01/ ermenistan-basbakan-ovanes-kacaznuninin_3.html, Erişim Tarihi: 15.10.2016.

---, “Ermeni Belgeleriyle Soykırım Yalanı: Ovanes Kaçaznuni’nin İtirafları”, https://yenidenergenekon.com/909-ermenistan-basbakani/, Erişim Tarihi: 30.12.2016.

Armaoğlu, Fahir; 20. Yüzyıl Siyasî Tarihi (1914-1990), C. 1 (1914-1980), 8. Baskı, Türkiye İş Bankası Yay., Ankara 1992.

Aydemir, Şevket Süreyya; Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa, C. III, Remzi Kitabevi, İstanbul 1972. Kaçaznuni, Ovanes; (Ermenistan’ın İlk Başbakanı) , Taşnak Partisi’nin Yapacağı Bir Şey Yok (1923 Parti Konferansı’na Rapor), (Çeviri: Arif Acaloğlu), Kaynak Yayınları izniyle İstanbul Ticaret Odası Yayını, İstanbul 2008.

Gürün, Kâmuran; Ermeni Dosyası, 4. Baskı, Bilgi Yayınevi, Ankara 1988.

Karabekir, Kâzım; Birinci Cihan Harbine Neden Girdik, C. 4, Emre Yay., İstanbul 1994.

Kurat, Akdes Nimet; Türkiye ve Rusya, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1970.

MacArthur, Brian; Tarihe Yön Veren 20. Yüzyıl Konuşmaları, (Çev.: Özden Arıkan), Sabah Kitapları, Birinci Baskı, İstanbul 1995.

Öke, Mim Kemâl; Ermeni Meselesi, Aydınlar Ocağı Yay., İstanbul 1986.

Paksoy, İrfan; Cihan Harbi’nde Osmanlı Devleti, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 2018.

Şahin, Enis; Türkiye ve Maverâ-yı Kafkasya İlişkileri İçerisinde Trabzon ve Batum Konferansları ve Antlaşmaları (1917-1918), TTK Bsmv., Ankara 2002.

Selvi, Haluk; “Birinci Dünya Savaşı Sırasında Doğu Anadolu’da Ermeni Faaliyetleri”, http://www.satemer. sakarya.edu.tr/pdf/ BirinciDunyasavasiermpolitikalari.pdf, Erişim Tarihi: 10.10.2014.

Selvi, Halûk; Haluk Selvi, “Anadolu’dan Kafkasya’ya Bir Ermeni Çete Reisi: Antranik Ozanyan”, Sekizinci Askerî Tarih Semineri Bildirileri, XIX. ve XX. Yüzyıllarda Türkiye ve Kafkaslar, C. I, Gnkur ATASE Bşk.lığı Yay., Ankara 2003.

Şahin, Enis; Diplomasi ve Sınır Gümrü Görüşmeleri ve Protokolleri 1918, 1. Baskı, Yeditepe Yay., İstanbul 2005.

Şahin, İlhan; “Sancak”, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 36, İSAM, İstanbul 2009,

Westwell, Ian; I. Dünya Savaşı, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., Ankara 2012.

Yavuz, Nurcan; “Doğu Anadolu’daki Ermeni Mezaliminin Brest-Litovsk Barış Görüşmelerinde Protestosu”, Gnkur. ATAŞE, Kls.151, D.200-678, F.108-118’den naklen,  http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/45/814/ 10333. Pdf. Erişim Tarihi: 15.11.2013.

Yılmaz, Veli; Türk-Ermeni Sorununun Tarihi Gelişimi, Harp Akademileri Bsmv., İstanbul 1993.