Mehmet Hayati ÖZKAYA, 1959’da Van’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Adana’da, yükseköğrenimini Eskişehir’de tamamladı. 1982 yılından itibaren çeşitli liselerde edebiyat öğretmeni ve idareci olarak çalıştı. 1993-1995 yıllarında İtalya’nın Trieste şehrinde Yabancı Diller Enstitüsü’nde Türkçe okutmanlığı yaptı. Evli ve iki çocuk babası olan Özkaya’nın Kıssa-i Aşk, P.K 546- İdealist Bir Neslin Hikâyesi- ve Ateşi Yeniden Yakmak adlı kitapları vardır.
İletişim:m.h.ozkaya@hotmail.com
Tevfik Fikret’in Ferda’sı şöyle başlar.
Ferda senin; senin bu teceddüd, bu inkılâb...
Her şey senin değil mi ki zâten?.. Sen, ey şebâb,
Ey çehre-i behîc-i ümîd, işte ma'kesin…
Karşında: Bir semâ-yi seher, sâf ü bî-sehâb,
Âğuş-i lerzedârı açık, bekliyor, şitâb!
Ey fecr-i hande-zâd-ı hayât, işte herkesin
Enzârı sende; sen ki hayâtın ümidisin,
Alnında bir sitâre-i nev, yok, bir âftâb,…
Diyerek devam eder.
Fikret’in bu muhteşem Osmanlıcasıyla örülen şiiri, Ömer Seyfettin’in ısrarla istediği yeni lisanla yani yaşayan Türkçeyle size takdim edersek aramızdaki anlaşma köprüsü çok daha rahat kurulacaktır.
Ferda, yarın demektir. Şair diyor ki:
Yarınlar senin; senin bu değişim - dönüşüm, bu yenilik…
Her şey senin değil mi zaten?
Sen, ey gençlik,
Ey umudun güzel yüzü, işte karşında aynan:
Temiz ve bulutsuz, ağaran bir gök,
Titreyen kucağını açmış, bekliyor… Koş, çabuk!
Ey hayatın gülerek doğan sabahı, işte herkesin
Gözleri sende; sen ki hayatın umudusun,
Alnında yeni bir yıldız, hayır, bir güneş.
Evet, doğ artık ufuklarımızdan doğ! Ey yarınımızın yıldızı, güneşi, ey gençlik!
Seni alkışlamak için sabırsızlıkla bekliyoruz. Çünkü sen bu milletin ve bu memleketin yegâne ümidisin.
E o hâlde, bir sınav takvimi değişti diye öyle hemen küsmek, kırılmak olmaz ki. Unutma sen bir YKS adayısın.
“Daha 82 gün vardı ama şimdi 54 gün kaldı.” diyen siyasilerin sözüne sakın iltifat etme. Çünkü onlar siyaset yapmaktadırlar, üstüne üstlük bu “erken” kelimesine de çok aşinadırlar. Hatta ne kadar geç yatarlarsa yatsınlar erken kalkıp erken yol almayı, rakiplerine çalım atmayı çok iyi becerirler. Arada bir de hiç hesapta kitapta yokken “baskın seçim” ya da “erken seçim” yapmayı da çok severler. Çok zorda kaldıklarında da “Allah afetsin aldandık” derler ve bir kenara çekilirler. Olan sana olur. Onun için mızıkçılık yapıp pes etmeyecek, çalışmaya devam edeceksin!
Çok bunaldığın zamanlarda ise Arif Nihat’ın Fetih şiirini hatırlayacak ve şu mısrayı aklından hiç çıkarmayacaksın:
Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin...
İşte o kadar… Aldın mı işareti? Aldın; yürü, hatta koş! Kim seni tutar. Koş, koş, koş!
Hem, ha 25-26 Temmuz’da girmişsin sınava, ha 27-28 Haziran’da ne fark eder? Bu kadar büyütmeye gerek yok. Sonra yetkililerin yaptığı açıklamaya göre bu sınav diğerlerine hiç benzemeyecekmiş. İstersen sınav salonuna maske ve kolonya bile götürebilecekmişsin. Bir bilsen ne büyük bir kıyak bu… Düşünsene sınav esnasında heyecanlanır, kalbin çarpar, kendini iyi hissetmediğin bir durumla karşı karşıya kalırsan yanındaki Eyüp Sabri hemen imdadına yetişecek ve sen bir anda rahatlayacak, ferahlayacaksın.
Oh mis gibi… Beni bu güzel havalar mahvetti, diyerek Orhan Veli’den bir mısra nefes alıp hiçbir şey düşünmeden sadece soruları çözmeye devam edeceksin. Zaten kontenjanlar artırılmış, baraj puanı da düşürülmüş. Artık sınav senin için çantada keklik! Yani anlayacağın geleceğin senin ellerine bugünden teslim edildi bile. Şimdi sen hangi okulu kazanacağını değil, kazandıktan sonra nerede, nasıl okuyacağını bi düşün. Asıl sıkıntı orada.
Nerede kalacaksın? Yurt bulabilecek misin? Diyelim ki buldun. Bulduğun yurt okuluna ne kadar mesafede olacak? Ulaşım için ne kadar harcayacaksın? Evden ne kadar, devletten ne kadar harçlık alacaksın? Diyelim ki her şey yolunda gitti ve de okul bitti, ya sonra? İş, aş, eş bulabilecek misin? Sen asıl onu düşün ey şebâb, ey gençlik!
Şaka şaka… Siz aldırış etmeyin benim saçma sapan sözlerime. Devletimiz için bunlar hiç mesele değildir. Bugüne bugün, bu yeryüzünde Koronavirüs’le mücadele etsin diye 57 ülkeye yardım edip sağlık malzemeleri gönderen bir başka devlet var mı? Yok.
Peki, o zaman bu Kovit-19 yardım kampanyası için vatandaşlara bankaların hesap numaralarını, iletişim operatörlerin SMS numaralarını vermek gibi çabalar neyin nesi? Onlar bu Koronavirüs salgını karşısında, aziz milletimizin millî birlik ve dayanışmasını sağlamlaştırmak gayesiyle açılan hesaplardır. Bunun altında başka bir şey aramak gaflettir, ihanettir… Bu böyle biline!
Öyleyse, siz boş verin, dolar yükseliyormuş, altın uçuyormuş, İŞKUR’un önünde iş kurmak için her gün uzun kuyruklar oluşuyormuş gibisinden karanlık haberleri.
Biz, bu “yeni hükümet sistemi”yle tünelin ucundaki aydınlığı çoktan gördük ve planlarımızı 2050’lere 2071’lere göre kurduk. Bu durumda hiç telaş etmeye gerek yok. Biz bize yeteriz!
Ey şebâb, ey gençlik, emin ellerde olduğunuzu unutmayın! Biz sizinle gurur duyuyoruz!
Hadi gelin, hep birlikte şarkımızı söyleyelim:
“Beraber yürüdük biz bu yollarda / Beraber ıslandık yağan yağmurda…”