Pervane Memmedli

Tüm yazıları
...

“DİRENİŞ EDEBİYATI”NIN TEMSİLCİSİ: MELİHA AZİZPUR

Azerbaycan Millî İlimler Akademisi Nizâmî Gencevî Enstitüsü Başaraştırmacısı (Bakü-Azerbaycan)

Pervane Memmedli ilk ve orta eğitimini yüksek derece ile bitirdikten sonra yüksek tahsilini Azerbaycan Devlet Üniversitesi gazetecilik bölümünde tamamlamış, 2000-2012 yıllarında da Bakü Devlet Üniversitesinin Gazetecilik Fakültesi’nde Basın Tarihi Bölümünde bölüm başkanı olarak görev yapmıştır.

2002 yılında Nizamî Gencevî Edebiyat Enstitüsünde savunduğu “Varlık Dergisinde 1979-2000 Dönemi Edebiyat Meseleleri” başlıklı tez ile filoloji doktoru unvanını almış, 2014 yılında da doçent unvanını almıştır.

Memmedli, 1998 yılından beri Azerbaycan Millî İlimler Akademisi Nizamî Gencevî Enstitüsünün Güney Azerbaycan Edebiyatı Bölümünde çalışmakta, hâlihazırda da adı geçen Enstitüde başaraştırmacı olarak görev yapmaktadır.

2009 yılında Azerbaycan Gazeteciler Birliğinin Hasan Zerdâbî Ödülüne layık görülen Sayın Memmedli’nin ondan fazla ilmî kitabı, yerli ve yabancı basında iki yüzden fazla da bilimsel yazıları yayımlanmıştır.

Pervane Memmedli

MELİHA AZİZPUR

Meliha Azizpur, Güney Azerbaycan’da kimlik aktarışı, özgürlükten doğan iç isyan duygusu gibi konuları kapsayan Mukâvemet, “Direniş Edebiyatı”nın yaratıcılarındandır. Eserlerin esas teması ana dili ve vatandır. Baskı ve zorluklara rağmen diğer yeni yetişen yazarlar gibi Güney Azerbaycan şiirine yeni bir ruh, nefes ve bakış getiren edebiyatçılardandır. Edebiyatın birçok sahasında kalemini kullanan Meliha Azizpur şair, yazar ve eleştirmen olarak tanınır.

Meliha Azizpur 1979 yılında Güney Azerbaycan’ın Aher ilçesinde doğmuş, Tebriz’de büyümüş, ilk ve orta eğitimini Tebriz’de yapmış, yüksek tahsilini de psikoloji alanında yapmıştır. Tebriz’de birçok dergi ve gazetede çalıştıktan sonra 2010 yılında Türkiye’ye gelerek Ege Üniversitesi “Türk Dünyası Edebiyatları” bölümünde yüksek lisans ve doktorasını tamamlamıştır. Azizpur hem bir şair hem de araştırmacıdır. On yılı aşkın bir süredir “Karışka” adlı dergi çıkarmak için girişimde bulunmuşsa da bu konuda İran resmî makamlarından izin alamamıştır. Ancak “Nesime Karadağ”, “Asre Azadî”, “Azer Türk”, “Aftabe Azerbaycan” gibi dergi ve gazetelerde âşık edebiyatı bölümlerinin sorumluluğunu üzerine almış ve bu kapsamda belirli faaliyetleri yapmıştır.

2002 yılında “Yağmur” adlı ilk şiir kitabı yayımlanmıştır. Daha sonra yine Tebriz’de “Demir Sevgi”, “Yasak Duygular”, “On Dört Kalem Bezeniş Ay”, “Gök Gözlü Tanrı” adlı şiir kitapları yayımlanmıştır. “Su Fısıltısı” ve “Bana Bir Sokak Ver” isimli iki şiir kitabı da Bakü’de yayımlanmıştır. Orijinalliği ile öne çıkan “Ak Gece” kitabı onun ilk toplu hikâye kitabıdır. Bu kitap   2010 yılında Tahran’da “Bu Benim Seherimdir” adı ile Farsça olarak da yayımlanmıştır. “Ak Gece” isimli eser, genç yazarın nesir sahasında da ifade kabiliyetini ve öyküleme ustalığını ortaya koymuştur.

Kuzey Azerbaycan’da ise nesirle uğraşan genç yazarlar yığcam (kısa, muhtasar, toplu) ve lakonik (az kelimeyle ve özlü anlatım içeren) formalara üstünlük verirler. Günümüzde Güney Azerbaycan’da artık Avrupa’da 19. Yüzyılın altmışlı yıllarında formalaşan “flaş fikşn” (flaş kurgu, kısa hikâye) üslubunda minimalizme, küçük hacme esaslanan nesir eserleri yazılmaktadır. Yığcamlığa üstünlük veren böylesi küçük ölçekli nesir eserlerine flaş kurgu, mikro hikâye, kısa hikâye gibi çeşidli adlar verilmektedir. Güney Azerbaycan’da ise böyle eserler “kibriti hikâye” (kısa hikâye) olarak adlandırılır. Toplamı iki bin kelimeyi geçmeyen, özü de birkaç kelime ve cümle ile belli olan bir eser yazmak hiç de kolay değildir. Bazen üç, dört cümleden ibaret olmasına bakmayarak, derin anlam taşıyan bu küçük ölçülü hikâyeler  şüphesiz ki yazarda büyük bir profesyonellik gerektirir. Güney Azerbaycan’da bu edebî akımın mensuplarından biri de Meliha Azizpur’dur. Onlar “bir taşla iki tavşan” vurmuş olurlar. Önce Güney Azerbaycan’da belli sebepler nedeniyle edebî dille ilgili henüz çözülmemiş sorunlardan uzaklaşır, kelimeleri saklar ve az kelimeyle çok anlam ifade edebilirler. Bu akımın mensupları ayrıca hem biçim hem de içerik olarak yeni- modern bir üslupla yazarlar. Kısacası, "kısa hikâye" bugün Güney Azerbaycanlılar için bir keşif gibidir. Bu bağlamda Meliha Azizpur'un kısa hikâyelerinden bazıları aşağıda sunulmuştur.

KISA HİKÂYELERİ

Sarı Serçe

Dokuz yaşındaydım. En büyük dersim "iyi bir kız" olmaya çalışmaktı. Ancak ele-avuca sığmaz, keçi gibi evin duvarına tırmanırdım.

Yanımızdaki kiralık bir eve taşınmışlardı. Her akşam kapılarında durur, sokakta oynayan çocuklara bakardı. Ve yeni çıkmaya başlayan bıyığına bakıp gülerdim. O ise hiddetle evine giderdi Gelmelerinin üzerinden iki ay geçmişti. Bir akşam üzeri hâlâ evinin dış kapısının önünde duruyordu. Beni görünce kızgın bir şekilde seslendi. Yanına gittim ve ne söylemek istediğini sordum. Elini arkasına gizleyerek uzattı ve şöyle dedi: “Bak, bunu senin için aldım. Sarı serçe...” Ona mutlu bir şekilde baktım. O kadar utandım ki sarı serçeyi alıp eve getirdim.

Tanrım! Ne güzel bir kuştu. Sarı serçemin ayağına kaçmasın diye ip bağladım. Akşamları artık dışarı çıkmaktan vazgeçip sadece o kuşla oynardım. Bir gün dikkatsizliğim o sarı kuş kaçtı. Sarı kuşun ayağına bir ip bağlamış olduğumdan onu yakında bulacağımdan sanıyordum ama ne kadar aradıysam da bulamadım, bu yüzden kuşu bulmak amacıyla yardım istemek için komşuya gittim.

Komşunun kapısını çaldığımda sokaktaki çocuklar dün gece taşındıklarını söyleyince üzgün bir şekilde vime döndüm. İki gün sonra bahçemizde bir kırmızı gül çalısından iple sarkan sarı bir serçe gördüm.

Ayna

Kapıyı kilitledi. Lambayı açmasa daha iyi olurdu ama ışığın açılması daha güzel olurdu.

Vücudunu bir sıcaklık doldurdu... Gömleği birinci... ikinci... üçüncü... dördüncü düğmeyi şöyle açtı... Parmak uçlarıyla gömleğinin yakasını tuttu ve hafifçe salladı.

Ah... O ince serinlik nasıl da sıkıştı! Duvardaki aynanın karşısına geçti. Küçük parmağıyla aynanın yüzeyini kaplayan buharı çizdi. Gömleğini salladı ve ardından diğer kıyafetlerini çıkardı (Agappag, vücudu süt gibiydi!). Örgüsünü çözüp omuzlarına yaydı. Aynadan biraz uzaklaşarak kendisini bir bütün olarak görmek istedi.

“Hey! Ne bekliyordum ki! Keşfedilmemiş bir sır gibi!” diyerek kendi kendine mırıldandı. Aynaya yaklaştı. Tekrar yaklaştı, tekrar gözlerine baktı.

Yanaklarında... Dudaklarında... Ve sonra gözlerini kapadı, dudaklarını aynadaki görüntüye yerleştirdi. Öpücükleri şampuan kokuyordu... Sabun.

Sıcak suyun altında gözlerini açmadı.

Sadece temizlenmeyi düşünüyordu...

Köpek

Gecenin başlangıcıydı. Gözleri karanlığa alışık değildi. El yordamıyla bir yer buldu ve oturdu.

Yerinde rahatlayıp ileriye baktı. Kaç kez geldiğini bilmiyordu. Her zaman ilk gelen ve en son giden o oluyordu ama nedense bu kez geç kalmıştı.

Henüz kendine gelmemişti. Bu sahne zihninde defalarca tekrarlandı. Diyalog dilinden bir parça ezberlemişti ve duraksamadan delicesine kendi kendine söylüyordu.

Kapı açıldı. Kör kamaştıran ışık nedeniyle gözlerini kapattı. Büyük bir köpek sessizce gidiyordu.

Ak Gece

Tamamen romantik bir şekilde yaşıyordu. Birini büyük bir aşkla seviyordu. Her nedense bir şekilde onu yitirmişti.

Günün seksen altı bin dört yüz saniyesi boyunca sadece onu düşünürdü. Etrafında olup biten olaylarda sadece onu hatırlatan insan arıyordu ve ona benzeyen herkese delicesine âşıktı...

Romantik bir gecede tanıştılar. Ama onunla kesinlikle görüşmedi. Artık nefret ediyordu.

Kar Taneleri

Pencerenin arkasında duruyor ve asfalta düşen kar tanelerine bakıyordu. Elleri kıpkırmızı. Zaman zaman donmuş parmaklarını sert bir şekilde ovuşturuyordu.

Sanki unuttuğu bir şeyi hatırlamış gibi aniden arkasına döndü ve odanın köşesine atılmış siyah peçesini yerden aldı ve kafasına geçirir kapıya doğru koştu.

İki tarafı ağaçlı yolda herkes onun birkaç dakika önce döndüğünü söylüyor.

Mezarlığa kar yağıyor...

Bayram

Yeni evlendi. En büyük becerisi bileğindeki güç, yüreğindeki umuttu... Adı Bayram’dı. Bütün bayram günleri de gözleri dolar her nedense. Bir şirkette çalışıyor. İşi zor olsa da çok çalışıyor... "İnan zorluklardan korkmamalı” diye düşünüyor. Tüm çalışanlar öğle yemeğine çıktı.

Herkes evden getirdiği yemeğini yemekle meşgul.

Bayramı ise yarım saat önce götürdüler.

Diyorlar kiki: "Eli bileğinden kırıldı..."

Sevgi

O yazıyı Tebriz'de yazmıştı. Aynen öyle.. "Belki de kalemini düz harflerle yazmaya çalışıyordu. Her nasılsa bir makale yazdı, düz bir makale." Ancak bu yazının bir başlık yoktu. Dilbilgisi hataları da vardı... Bu onun hatası değildi. Çünkü onlara ana dillerinde yazı yazmaları öğretilmemişti. "Türkçe" yazmayı böyle öğrendi...

Gurbetteki bir şehirde, çöp toplayan bir atlı çöp arabasını görünce canlandı aniden yazısının karakteri. Yüreği coştu ve dile geldi.

Çöpçüyü iki tarafı ağaçlı yolun sonuna kadar takip etti. Onu sevdi ve ona çöpünü vererek sevgisini ifade etti.

Görüş

El ele tutuşmuş, yeni çiçek açmış bir ağacın yanında durdular. Gözleri dolu olan kız kahırlı bir sesle: “Seni burada gezdireceğim.” dedi.

Çocuk hiçbir şey söylemeden gözlerinin içine baktı.

Tam o ağacın yanında duruyorlardı. Hiçbir şey değişmemişti. Sadece kızın kaşları incelmiş ve oğlanın da saçları biraz incelmişti...

Yüce Hayal

Dünyadaki hiçbir şey, uzaktaki ıssız beyaz bir bina bile onun kadar yalnız değildi.

Kalbi bir arkadaş için acıyordu. Ve o... Gece sabaha kadar uyanık kaldı ve tanımadığı birini düşündü...

Yüz Tümen

Sapsarı olmuştu. Üzerinde bir kan lekesi görüldü. Hasta hasta emekleyerek ayakta duruyordu. İlgilendi.

Ona doğru yürüdü. Onu kulağından tutup götürdü. 1425 zilkade, Ocak 2005, birinci yıl, ikinci sayı, 12 sayfa, 100 tümen.

Not: Tümen, İran para birimidir.

Yel Atı

Boğuk bir inilti onu sokağa açılan pencereye çekti. Aklında bir fırtına koptu.

Bir insan bazen ne büyük bir adaletsizlik yapar! Bir komşu, küçük oğlunun yel atını satıyordu.

Yazı

Yazacağını söylemişti. Hatırladı ama ne yazacağını bildiğinde doğru kelimeleri bulamadı.

Yazdığı her şeyi karaladı, kâğıdı avucunun içinde katladı ve düşüncelere daldı.

Yaramaz

Dünyada hiçbir işe yaramazdı. Aslında, insanca yaşamayı da beceremezdi. İki tarafı ağaçlı yoldaki deli daha değerliydi. Onunla tanıştığında o bir yazardı.

Kasırga

Gözlerini kapadı. Göz kapaklarının arkasındaki kasırga adeta beynini yuttu. Kalp dökülmesi gibi hoş olmayan bir duygu omuzlarını salladı. Elini alnına koydu ve titrek bir sesle: "Olamaz... olamaz...” diyerek diz çökerek kendi kendine “Ah... Dünya! Keşke bu Azrail yumurtasını kırabilseydim ve varoluş kuşunu yeniden doğurabilseydim...” dedi.

Tebriz- 2007

Not: Azerbaycan Türkçesi ile yazılmış olan yukarıdaki makale, Millî Devlet gazetesi yazarlarından (Ankara Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Dr.)  İrfan Paksoy tarafından Türkiye Türkçesine çevrilmiştir.