1960 yılında Isparta’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini memleketi olan Kahramanmaraş’ta, yüksek öğrenimini Ankara’da, Gazi Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Elektrik Bölümünde yaptı. O zamanki adı Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) K. Maraş İl Müdürlüğü’nde mühendis olarak göreve başladı. Mühendis, başmühendis ve müessese müdür yardımcılığı görevlerini yaptı. 1999 yılında TEDAŞ Genel Müdürlüğünde Şube Müdürlüğü yaptı. Temmuz 2017’de emekli oldu.
Kahramanmaraş Türk Ocağı Şubesinin kuruluşundan itibaren; yönetim kurulu üyeliği, sekreterlik, başkan yardımcılığı ve iki dönem başkanlık yapmıştır. 1995 Genel seçimlerinde MHP’den milletvekili adayı olmuştur. Türkiye Kamu Sen’in kuruluşunda ilk şube başkanlarındandır. Ankara’da çalışmaya başladıktan sonra Türk Enerji Sen Genel Merkez Yönetim Kurulunda çalışmıştır.
1985-87 arasında askerlik görevini yapmıştır.
Millî Düşünce Merkezi (MDM) Yönetim Kurulu üyesidir ve internet sitesinde yazıları yayınlanmaktadır.
Evlidir. Biri kız diğeri erkek iki çocuğu vardır.
İletişim:uhakanpaksoy@gmail.com
Koronavirüs belası ile mücadele için sağlık ordusu seferberlik ilân etmiş vaziyette. Canla başla çalışıyorlar. Bu mücâdele yemek yapmaya da benzer. Ancak en güzel ve en taze sebzelerden en leziz yemeklerin çıkması için mutfağın temiz ve güvenilir, aşçıbaşının da çok iyi olması gerekir. İyi aşçıbaşı aynı zamanda iyi bir organizatördür de. Ekibin çalışma uyumu, malzemenin kalitesi, yemeği yapılması ve zamanında çıkmasından, sunuşu ve lezzetine kadar sorumludur. Zincirdeki en ufak aksama sonuca etki eder.
Bir orkestraya da benzetebiliriz. Enstrümanlardan birisi yanlış nota bassa ya da korodakilerden bir kişi farklı ses çıkarsa, esere yorumunu katsa hemen fark edilir. Sadece fark edilmekle kalsa iyi, hem de bütün orkestrayı etkileyecek sonuç ortaya çıkar. Onun için şefin varlığı çok önemlidir. Şef de elinde batonu, sahnededir. Batonun yanlış bir hareketi orkestrayı birbirine katar. Bir kişi veya bir saz yanlış yapsa konserin kalitesi düşer ama şefin karıştırması konseri curcunaya çevirebilir.
Aşıyı kim yapacak?
Bütün dünya eşine yüzyılda bir görünen düşmanla uğraşıyor. Hem uluslararası dayanışma mecburiyeti var hem de millî tedbirlerin zamanında alınmasına. Bunun için de her türlü parti siyaseti düşüncesinden uzaklaşıp, akıl ve bilimin öncülüğünde düşünülmesi zorunlu. Mesela Almanya’nın 2012 yılında öngördüğü böyle bir pandemi için millî planlarını hazırladıkları ve bu planın uygulandığı basında çıktı. Bizim baktığımızda, Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsünü kapattığımız ortada. Sağlık Bakanlığının internet sitesinde kısa bir gezinti ile Bakanlığın bütün aşıları satın aldığı görülüyor. Ancak Bakan Fahrettin Koca’nın “Bakanlığımızın Aşı Enstitüsü, bilim dünyamızın Kovid-19’a karşı aşı geliştirmesi için harekete geçti.” açıklamasından, Enstitü’nün kuruluş aşamasında olduğu anlaşılmakta. Daha, Bakanlık teşkilat yapısı içinde de görülmüyor. Zaten arama motoruna Türkiye aşı enstitüsü yazınca karşımıza çıkan TÜSEB (Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı) sayfasında “hazırlanıyor” ekranı çıkıyor. Bu durumda aşıyı kim geliştirecek çok belli değil.
On yedi yıllık dönüşüm macerasında, tıkanan kulakların açılması için böyle bir tehlike ile karşılaşmak gerekiyormuş demek ki. Hemen her sektörde, yapılan değişimlerin neler getireceği, maliyetleri hakkındaki bütün uyarılar hiç dinlenmemişti. Bir musibet neleri getiriyor. Şu an en çok öne çıkan sağlık sektörü. İnşallah aşı enstitüsü faaliyete geçer ve istikbâlde dışa bağımlılığımızı ortadan kaldırır.
Orkestradan değişik sesler çıkmaya başladı
Sağlık Bakanı 19 Mart’ta ABD’ye 500 bin tanı kiti gönderdiğimiz açıklıyor. 23 Mart’ta da Çin’den bir milyon hızlı tanı kiti bağlantısı yaptığımızı, 50 bininin geldiğini söylüyor. Biri tanı diğeri hızlı tanı kiti. Elbette ikisi birbirinden farklı olabilir ama bunun açıklanması gerekir.
Benzer durum Millî Eğitim Bakanlığında da oldu. Televizyondan eğitim daha en başında ideolojik tartışmaları da başlattı. Gerçi Bakan kamuoyuna yaptığı açıklama ile biraz olsun rahatlık sağladı ama birtakım vakıfların adının geçmesi ile dikkatleri çekmeye devam etmekte.
Cumhurbaşkanı, 25 Mart’ta Ulusa Sesleniş konuşması yaptı. Üslûbu, 18 Mart’taki Çankaya Köşkü’ndeki toplantı sonrasındaki konuşmaya benziyordu. Hoş, o toplantı da genişletilmiş AKP grup toplantısı görünümündeydi ya. Çankaya toplantısına büyük umutlar bağlanmışken, çıkan kararlar beklentilerin çok altında kalmıştı. Yapılan konuşma da umutları karşılamamıştı. Keşke bu Ulusa Seslenişte de, “Türkiye bu sürece, son 17 yılda, dünyanın en güçlü ve yaygın genel sağlık sigortasını hayata geçirmiş, … en yüksek standartlarda hizmet kalitesine ulaşmış ülkesi olarak girmiştir.” demese de, sadece, sağlık sistemi ve sağlık ordumuzun gücünden bahsetseydi. Ama yine AKP’den öncesi ve sonrası ayrımı ile millete seslendi.
Cumhurbaşkanı salgınla ilgili sayılar açıkladı. Aynı gün akşamı, Cumhurbaşkanı’ndan önce Sağlık ve Millî Eğitim bakanları da basın karşısına çıktılar. Sağlık Bakanı hastalıkla ilgili sayı bilgilerini verdi. Gerek Bakanın gerekse Cumhurbaşkanı’nın çok farklı değildi. Fakat Cumhurbaşkanı fazladan Bakan’ın hiç değinmediği sayıları da verince, kafalar karıştı. Bakanla arada ihtilaf varmış gibi sesler yükseldi. Dikkatle ve birkaç defa dinlemeyle ancak anlaşılabilen cümlelerdi. Arada ihtilaf yoktu ama orkestra şefinin batonu farklı hareket etti. Hani şefler bazen batonu önündeki sehpaya vurarak uyarırlar ya. Galiba bu da öyle bir şey olsa gerek diye düşünmeden edemiyor insan.
Değişen dünyaya hazırlık gerek
Vekâlet savaşlarının sürdüğü bölgemizdeki problemler ikinci plana düşmüş gibi. Pandemi uluslararası rekabeti şimdilik askıya almış görünüyor. Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı da kesin. Şimdilik bütün gücümüzü Covid19 belasını defetmek için teksif etmemiz zorunlu. Türk Milleti bir bütün hâlinde hareket etmeli. Bu birliğin sağlanması dar siyaset kalıplarının dışında ve üstünde bir üslûpla kolaylaşır.
Şimdi tasarruf zamanıdır. Büyük yatırımlar gözden geçirilmelidir. İstanbul Kanalı, geçiş garantili otoyollar, köprüler, havaalanları gibi çok ağır yükü olan yatırımlar üzerinde tekrar düşünülmelidir. Kaynak kıtlığı içine girdiğimiz bu günlerde azamî dikkati göstermek mecburiyetindeyiz. Milletimiz işsizlik, esnaf ve sanayicimiz iflas tehdidi ile karşı karşıyadır. Şimdi seferberlik zamanıdır. Sayısız senaryoya konu olacak çok duygulu hikâyeler daha şimdiden çıkmaya başladı. Bu haberler aynı zamanda toplumun dayanışmasını sağlayacak harcın da malzemesi. Bu zamanda tartışılan birtakım konular derin dondurucuya konur, konmalıdır.
Türk Milletine verilecek bilgilerin doğruluğu tartışmayı önler. Bu da kararlara uymayı kolaylaştırır. Alınan kararların istisnasız uygulanması birliği ve kenetlenmeyi sağlar.
Yoksa vatandaşın güveni gitgide azalacaktır. Bu mücâdele de ancak milletin güveni ile başarıya ulaşır. Aksi takdirde, Allah korusun, tarih büyük bir bozgun dönemini daha yazar.