1962 yılında Kahramanmaraş’ta doğmuş olan İrfan Paksoy, ilk ve orta eğitimini Kahramanmaraş’ta yapmış, lisans eğitimini Hava Harp Okulunda (Yeşilyurt-İstanbul) tamamlamış ve Eylül 1984 ayında da Hava Kuvvetlerinde subay olarak göreve ve meslekî yaşamına başlamıştır.
Meslek hayatı boyunca (1984-2015) değişik kademelerde görev yapmıştır. Bu çerçevede; Hava Kuvvetlerinin değişik birlik ve kurumlarında, Millî Savunma Bakanlığı Dış Tedarik Daire Başkanlığında, Genelkurmay Başkanlığında ve Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Komutanlığında değişik kademelerde proje subayı, yönetici ve komutan olarak; Millî Güvenlik Akademisinde öğretim elemanı ve Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı Başkanı olarak, 1999-2002 döneminde de üç yıl süreyle Almanya’da Savunma Bakanlığı bağlısı kısa adı BWB olan Federal Savunma Teknolojisi ve Tedarik Dairesi nezdindeki Türk İrtibat Ofisinde Türk Silahlı Kuvvetlerini temsilen irtibat subayı olarak görev yapmıştır.
1991 yılında girdiği Hava Harp Akademisini (1) (Yenilevent-İstanbul) 1993 yılında tamamlamış (2) ve kurmay subay olmuş, 1998 yılında 69. dönem müdavimi olarak Silahlı Kuvvetler Akademisinde (3) (Yenilevent-İstanbul), Eylül 2011-Şubat 2012 döneminde de Millî Güvenlik Akademisinde (Ankara) eğitim görmüş, 2007-2009, 2011 -2013 dönemlerinde de Millî Güvenlik Akademisinde (4) öğretim elemanı ve Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı Başkanı olarak görev yapmıştır.
2003 yılında Erciyes Üniversitesi (Kayseri) Tarih Ana Bilim Dalı Türkiye Cumhuriyeti Bilim Dalında başladığı doktora eğitimini 2008 yılında tamamlamış “Tek Parti Dönemi Siyaset Kültürünün Sonrasına Etkileri” başlıklı tezi ile “Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Doktoru” unvanını almıştır.
Yazar Eylül 2017 ayında Ankara Üniversitesi Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Bölümünde başladığı yüksek lisans eğitimini “1858 Arazi Kanunnâmesi Bağlamında Tanzimâttan Cumhuriyete Arazi Mülkiyet Sistemi” konulu çalışması ile 18 Ocak 2020 tarihinde tamamlamış olup Şubat 2020 ayından beri Ankara Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Fakültesinde yarı zamanlı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.
Yazarın 2018 yılında yayımlanmış “Cihan Harbi’nde Osmanlı Devleti”, 2020 yılında yayımlanmış “Bilgelik Okumaları” ve 2021 yılında yayımlanmış (müşterek bir çalışma olan) Enver Paşa (Hürriyet, Adalet, Müsâvât)” ve “Azerbaycan Aydınları” isimli araştırma-inceleme dalındaki eserleri ile yayımlanmış birçok makalesi bulunmakta olup değişik dergi ve yayın organlarında belirli aralıklarla da makâle yazmaktadır.
Yazar evli olup, iki evlat ve bir torun sahibidir.
DİPNOTLAR:
(1) Harp Akademileri bünyesinde verilmekte olan iki yıl süreli kurmaylık eğitimi YÖK ile Gnkur.Bşk.lığıjnda yapılan protokol gereği “Yönetim, Uluslararası İlişkiler, Kamu Yönetimi ile Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi” bilim dallarında yüksek lisans eğitimine muadil kabul edilmiştir.
(2) Yazarın Hava Harp Akademisi eğitimi esnasında “TSK’da şeffaflık ilkesinin amaç, ilke ve esasları nasıl olmalıdır?” başlıklı tezi hazırlamıştır.
(3) Yazarın (uluslararası ilişkiler, küresel ve bölgesel ilişkiler ve güvenlik, bölgesel ve küresel ekonomi, kriz yönetimi, ulusal güvenlik ve strateji konularında disiplinlerarası bir eğitim niteliğinde olan) 4,5 ay süreli Silahlı Kuvvetler Akademisi eğitimi esnasında “Hava Kuvvetleri Komutanlığının 21’inci Yüzyılda Lojistik Yapılanması Nasıl Olmalıdır?” başlıklı bir tez hazırlanmıştır.
(4) Millî Güvenlik Akademisi eğitimi asker ve sivil orta ve üst düzey yöneticilere verilmekte olan ulusal ve NATO ittifakı ölçeğinde (stratejik seviyede) kriz yönetimi ve harp yönetimi konularında teorik ve uygulama düzeyinde bir eğitimi içeren; ulusal, bölgesel ve küresel ölçekte politik, askerî, ekonomik ve sosyo-kültürel gelişmeler konusunda müdavimlerine vizyon kazandıran disiplinlerarası bir eğitimdir.
Tarih, ibret alanlar için çok önemlidir. Tıpkı ok atılan bir yay gibi ne kadar geriye çekerseniz okun o denli ileriye gitmesi misâli, tarihte de ne denli geriye gidilir ve ibret alınırsa, mevcut duruma ilişkin değerlendirme ve geleceğe ilişkin öngörüler de o denli isâbetli olur.
Avrupa’da 19. Yüzyılın sonlarından itibaren büyük devletler arasında meydana gelen bloklaşmalar ve gittikçe artan ihtilaflar kıtayı hızla genel bir savaşa sürüklüyordu savaşa sürüklüyordu. Avusturya-Macaristan Veliahdının 28 Haziran 1914’te Saraybosna’da Avusturya-Macaristan uyruklu bir Sırp tarafından öldürülmesiyle Avusturya-Macaristan ile Sırbistan arasında yükselen tansiyon 28 Temmuz’da iki ülke arasında savaş çıkmasına, akabinde de bu ülkelerin doğrudan/dolaylı dâhil oldukları ittifaklar nedeniyle de bu savaşın bir hafta zarfında önce Avrupa’da, sonra da dünyada genel bir savaşa evrilmesine neden olmuştur. Daha önce İngiltere, Rusya ve Fransa nezdinde yaptığı ittifak girişimlerinden sonuç alamayan Osmanlı Devleti 2 Ağustos’ta Almanya ile Savunma ve İşbirliği Antlaşması imzalamış, ardından da Avustuya-Macaristan ile benzeri bir antlaşma imzalanmıştır.
Savaşın başlamasını izleyen bir ay zarfında önce Fransa’yı, ardından da Rusya’yı saf dışı etmeyi planlayan Almanya 6-10 Eylül’de gerçekleşen Marn Muharebesinde Fransız-İngiliz kuvvetleri kaşısında aldığı yenilgi üzerine Batı Cephesindeki durum siper savaşına dönüşmüş, Galiçya Cephesinde de müttefiki Avusturya-Macaristan, Ruslar karşısında ağır yenilgiler almıştır. Marn yenilgisi savaşın uzayacağı anlamına geldiğinden Avrupa’nın ortasında adeta kuşatılmış olan müttefiki Avusturya-Macaristan ile birlikte düşmanlarına karşı savaşmak zorunda kalan Almanya, Osmanlı Devleti’nin acilen savaşa girmesi için baskıda bulunmaya başlamıştır.
Başlayan savaş, kıta genelinde yayılırken Akdeniz’de İngiliz savaş gemilerinden kaçarak 10 Ağustos’ta Çanakkale Boğazı’na girerek sığınma talebinde bulunan Goeben ve Breslau isimli Alman gemilerinin Osmanlı Devleti tarafından satın alındığı açıklanmış, takiben bunların mürettebatına Osmanlı bahriyesine ait kıyafetler giydirilmiş, bu gemilerin komutanı Tümamiral Souchon koramiral yapılmış ve Osmanlı Karadeniz Filosu Komutanlığına atanmıştır.
Osmanlı Devleti, savaşa hazırlıklı olarak girmek için mümkün mertebe zaman kazanmaya, Almanya da Osmanlı Devleti’nin ivedi savaşa girmesini sağlayıp Mısır’a ve Kafkasya’ya saldırtarak Batı, Doğu ve Güneydoğu Avrupa Cephelerinde kendi yükünü hafifletmek istiyordu.
Alman baskısı Eylül ayında görece artmış, bu çerçevede Almanya’nın Osmanlı Devleti’ne yapmakta olduğu silah ve cephane sevkıyatı ile Almanya’dan talep edilen beş milyon altın tutarındaki kredi, Alman taleplerinin karşılanmasına bağlı kılınmıştır. Osmanlı Devleti’nin bu çâresiz durumu nedeniyle Harbiye Nâzırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa savaşa girme planını öne almış, kendisi ile Alman Genelkurmayı arasında sağlanan mutabakat gereği Osmanlı Donanması 29 Ekim’de Karadeniz’deki Rus liman kentleri ve deniz üslerine taarruz etmiş, bu da Rusya ile Osmanlı Devleti arasında savaş hâlinin başlamasına sebep olmuş, 1 Kasım’da Rus birlikleri Kafkas sınırından taaruza geçmiş, ertesi gün de Rusya, Osmanlı Devletine resmen savaş ilan etmiştir.
Kafkas sınırına mücâvir bölgeleri savunmaktan sorumlu (destek unsurları da dâhil olmak üzere 189.562 mevcutlu) Hasan İzzet Paşa komutasındaki 3. Ordu’nun ciddî lojistik eksiklikleri vardı. Buna mukâbil Rusların Kafkasya’da toplam 160.000 kişilik donanımlı bir kuvveti mevcut olup buna da vekâleten General Myshlayevski komuta ediyordu.
Kafkas Cephesindeki Rus birlikleri 1 Kasım sabahı 3. Ordu Bölgesinde tüm sınır boyunca Osmanlı sınırını geçerek ilerlemeye başlamış, 5 Kasım sabahı da Köprüköy’e ulaşmıştır.
Hasan İzzet Paşa, Rusların üstün kuvvetlerle taarruzu hâlinde savunma muharebesinden, Enver Paşa da taarruzî harekâttan yanaydı. Bu çerçevede Başkumandanlık Vekâletinin emri gereği 3. Ordu birliklerinin taarruzuyla başlatılan ve 6-8 Kasım’da gerçekleşen I. Köprüköy Muharebesi sonucu Rus birlikleri Köprüköy sırtlarına, 11-12 Kasım’da gerçekleşen II. Köprüköy Muharebesinde de Rus kuvvetlerini Azap sırtlarına kadar atılabilmiş, 16-17 Kasım’da gerçekleşen Birinci Azap Muharebesinde de önemsiz bir başarı sağlanmış, takiben Kafkas Cephesinde nispî bir durgunluk dönemi başlamıştır.
3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa’yı görevden almayı düşünen Enver Paşa 6 Aralık’ta bu görevi önerdiği 1 Ordu Komutanı (Alman) Mareşal Liman von Sanders’ten olumlu cevap alamayınca bizzat cepheye giderek durumu görmek isterse de Meclis-i Vükelâ bunu uygun görmez. O sıralarda gerek bölgedeki kimi valiler ile İttihatçı Enver Paşa’ya gönderdikleri gerçekçi olmayan telgrafların ardından Enver Paşa, Binbaşı Hâfız Hakkı Bey’i 26 Kasım’da cepheye gönderir. Ertesi gün yarbaylığa terif ettirilen Hâfız Hakkı Bey Erzurum’a vardıktan sonra kısa aralıklara İstanbul’a gönderdiği iki raporda, İstanbul’dayken Kafkas Cephesinde taarruzî bir harekât için ilkbahara dek beklenilmesini savunuyor olmasına rağmen tam aksi yönde ve yanıltıcı görüşler belirtir. Bu raporların ardından Enver Paşa Gnkur. II.Bşk. (Alman) General Schellendorff ve Gnkur.Hrk.Ş.Md. (Alman) Yarbay Feldman ile 12 Aralık’ta Erzurum’a gelir. Enver Paşa İstanbul’da iken yapılması planlanan Sarıkamış harekâtına itiraz etmeyen Hasan İzzet Paşa, harekâtın belirginleşmesi üzerine aleyhte tutum alır ve bu konudaki düşüncelerini de 18 Aralık’ta telgrafla 3. Ordu’ya yayımlar. Aynı gün akşam Başkumandanlık Vekâletine gönderdiği telgrafla da görevinden istifa eder. Ertesi sabah bu telgrafı alan Enver Paşa, istifa talebini kabul eder, 3. Ordu’nun komutasını da kendisi üstlenir.
Harekât öncesinde 3. Ordu’nun komuta kademesi 3. Ordu Komutanı Enver Paşa, 9. Kolordu Komutanı İhsan Paşa, 10 Kolordu Komutanı Albay Hâfız Hakkı Bey ve 11. Kolordu Komutanı da Galip Paşa’dan oluşmaktaydı. Harekât Planına göre 3. Ordu’nun amacı 11. Kolordu cephesinde Rusları sabit tutarak oyalaması, 9. ve 10. Kolordular ile Allahuekber Dağları üzerinden yapılacak ve bir soldan çevirme ile Sarıkamış civarında Rusların yanına ve arkasına sarkarak kuşatılması suretiyle yenilgiye uğratılması, sonra da Kars’ın alınmasıydı.
22 Aralık’ta Enver Paşa 3. Ordu’ya ileri harekât emrini verir. Oltu yakınlarında gerçekleşen ilk çarpışmalarda Rusların geri çekilmesiyle mevzî bir başarı kazanılır. Harekâtın meteorolojik açıdan bu denli zorlu şartlarda başlatılmasının esas sebebi Rusları hazırlıksız olarak yakalamaktı. Ancak 3. Ordu’nun olumsuz kış şartlarında bir harekât yapabilme imkânı yoktu.
İlk gün hava hayli soğuk, zemin karlı ve yollar buzlu olmakla birlikte en azından açık olması bir avantajdı ama ertesi günden itibaren bağlayan kar yağışının şiddetli rüzgârla birlikte tipiye dönüşmesi görüş mesafesini yok etmiş ve suhûnet -15 derece’ye düşmüş, bu şartlar yürüyüş kollarının hızını giderek yavaşlatmış, giderek artan sayıda askerin yürüyüş kolundan kopmasına ve donma vakalarına sebep olmuştu. Enver Paşa ve 3. Ordu karargâhı da 9. Kolordu ile birlikte Bardız’a doğru ilerlemekteydi.
Harekât planına göre kuşatma kollarının Rus kuvvetlerinden fazla açılmadan ilerlemesi gerekiyordu. En kuzeyden kuşatma harekatına başlayan 10. Kolordu, 23 Aralık’ta Oltu’yu ele geçirmiş, bunun ardından harekât planı gereği Sarıkamış istikâmetine yönelinmesi gerekirken mağlup edilen iki alaydan ibâret bir Rus kuvvetinin takip edilerek Oltu-Ardahan istikâmetinde taarruz planı dışına çıkılarak Allahuekber dağlarının kuzey yamaçlarına doğru yönelinmesi kuşatma cephesinin hayli genişlemesine, bağlı birliklerin Sarıkamış’a ulaşabilmek için sert kış şartlarında Allahuekber dağlarını aşmak zorunda kalmasına ve bu manevrâya katılan 20.000 askerin 16.800’ünün Allahuekber dağlarında donarak şehâdetine sebep olmuştur. Bu durum, bir kuşatma harekâtı şeklinde icâ edilmesi planlanan Sarıkamış Harekâtının başarılı olamamasının en büyük âmillerindendir.
Ruslar, 24 Aralık akşamı sağ cenahtan büyük kuvvetlerle kuşatılmakta olduklarını anlayınca geç saatlerde ana cephedeki taarruzu durdurur, bilâhare Sarıkamış’ı tahkim edecek faaliyetlere başlar. Eşzamanlı olarak Tiflis’e gitmek üzere Aras vadisinden yola çıkmış iki takım cesâmetindeki Rus birliği de Türklerin kasaba yakınında görülmeleri üzerine Sarıkamış’ta alıkonulur.
25 Aralık sabahı Bardız’dan Sarıkamış’a hareket eden 9. Kolordunun 2.000 kişilik öncü kuvveti bitkin bir hâlde akşama doğru Sarıkamış’a 3-4 km mesafede ve kasabanın kilit noktası olan Bardız geçidine ulaşır. Ruslar, Sarıkamış’ın ana savunma hattını Bardız geçidinde oluşturmuştu. O esnâda Sarıkamış’a taarruz etmek üzere olan Türk kuvvetleri ile burayı savunacak olan Rus kuvvetleri sayıca eşit durumdaydı. Türk kuvvetlerinin aç ve yorgun olması her ne kadar Rus kuvvetleri açısından önemli bir avantaj ise de Sarıkamış’ı savunacak Rus birlikleri de derme-çatma unsurlardan ibaretti. Bardız geçdinin kontrolü kasabanın zaptını kolaylaştıracağından akşam saat 19.00 sularında başlayan taarruz sonucu gece yarısı geri atılan Rus kuvveti Sarıkamış’a doğru çekilir. Onları takip eden iki Türk bölüğü de Sarıkamış’ın yanıbaşındaki Yukarı Sarıkamış köyü yakınlarına dek ilerler. Kuşatmanın tamamlanması ve zafere ulaşmak an meselesiydi. Ancak Bardız’dan beri Enver Paşa’ya muhalefet eden İhsan Paşa bu kez de gece taarruzuna alışık olmayan birliklerin istirahati için taarruzun durdurulmasını teklif eder. O zamana dek İhsan Paşa’nın muhalefetine direnen Enver Paşa taarruzun durdurulmasını emreder. Bunun üzerine 29. Tümen ile (o esnada muharebe alanına gelen) 17 Tümen, Sarıkamış sırtlarında gecelemek zorunda kalınca sabaha dek donma nedeniyle mevcutlarının yarısından fazlasını kaybeder. Oysa, gece taarruzuna devam edilebilseydi Sarıkamış’ın zaptı mümkün olacağı gibi, bu denli kayıp da söz konusu olmazdı. Bu kritik durumun değerlendirilememesi Türk kuvvetleri için büyük bir dırsat kaybı olur.
25-26 Aralık gecesi Rus takviye kuvvetleri peyderpey Sarıkamış’a ulaşınca sabahleyin Rus kuvvetlerinin mevcudu 4.000 kişiye ulaşır. Sarıkamış yakınlarındaki (artık başarı şansını yitirmiş) Türk kuvvetleri 26 Aralık’ta gün boyu azim ve cesaretle taarruzunu sürdürür. Bu esnada Allahuekber dağının Sarıkamış’a mücavir güney yamacına ulaşan 10. Kolordu bakiyesi (kısmî donma nedeniyle savaşamayacak 640 kişi dışındaki) 2.560 kişilik yorgun kuvvet ilerlemeye devam etmiş, 27 Aralık’ta Selim yakınlarına ulaşan öncü kollar Rus kuvvetlerinin can damarı durumundaki Sarıkamış-Kars demiryolunu tahrip eder. Bu durum gerçekte Ruslar için artık ciddî bir tehlike oluşturmasa da Rus cenahındaki paniği daha da artırır. Harekâtın başından beri ümitsizlik içerisindeki General Myshlayevski, Rus kuvvetlerinin kurtuluş şansı kalmadığına inanarak Tiflis’e kaçınca komutayı General Yudeniç üstlenir.
28 Aralık’ta Sarıkamış’ı kuşatan 9. ve 10. Kolordu bakiyesi birliklerin toplam mevcudu aç ve perişan hâldeki 5.000 kişiden ibâretken Sarıkamış’taki Rus kuvvetlerinin mevcudu 15.000 kişiye ulaşmıştı. Buna rağmen Türk taarruzu sebatla devam etmiş, bir ara Sarıkamış’a girmeyi başaran öncü kuvvetler Sarıkamış sokaklarında başlattıkları süngü taarruzu nedeniyle Ruslara önemli kayıplar verdirmiş, ancak Rusların uzun menzilli topları, orman içerisine mevzilenmiş olan Türk birliklerini yerlerinden kıpırdayamaz hâle getirdiğinden, yardım alamayan öncü kuvvetler, Sarıkamış’ta birkaç yüz şehit ve yaralı bırakarak çekilmek zorunda kalır.
General Yudeniç, Türk taarruzunun sona ermesinin ardından 1 Ocak 1915’te Türk kuvvetlerine karşı bir kuşatma harekâtı başlatır. Rusları cepheden zorlayan 11. Kolordu’nun da mevcudu 1 Ocak’ta 4.000’e inmişti. Rus taarruzu başladığında mağlubiyetin kaçınılmaz olduğunu anlayan Enver Paşa 9. ve 10. Kolordu bakiyesi (mevcudu da yaklaşık 1.500 kişiye düşen) birlikleri “Sol Cenah Kuvveti” adıyla birleştirir, Albay Hâfız Hakkı’yı mirlivalığa terfî ettirerek bu birliğin komutanlığına atar, 3 Ocak’ta da cepheden ayrılarak Erzurum’a hareket eder. Ertesi gün 9. Kolordu karargâhına gelen Hâfız Hakkı Paşa, bu vahim tablo üzerine hemen ricat emri vermiş ise de İhsan Paşa da dâhil olmak üzere 9. Kolordu karargâhı ve 28. Tümen Ruslara esir düşer. 9. ve 10. Kolordu bakiyeleri de dağ yollarından Erzurum’a doğru çekilir. Enver Paşa 6 Ocak’ta taarruz düşüncesinden vazgeçer, 8 Ocak’ta da 11. Kolordunun mevzilerini korumasını emreder. 8 Ocak’ta İstanbul’a geri dönmeye karar veren Enver Paşa 3. Ordu K.lığını Hâfız Hakkı Paşa’ya devreder, 9 Ocak’ta da heyeti ile birlikte İstanbul’a dönmek üzere cepheden ayrılır.
16 Ocak’ta başlayan şiddetli kar ve tipi Rusları da takipten alıkoyar. Fakat ertesi gün hava açılınca Rusların takibi tekrar başlar. 19 Ocak’ta Sarıkamış taarruzuna başlanılan hatta geri gelinir. Ruslar da artık Türk birliklerini daha geriye atmaya çalışmaz. 19 Ocak’ta da General Yudeniç takip harekâtını durdurur.
Sarıkamış Harekâtında tarafların zayiatı bakılacak olunursa Gnkur. Bşk.lığı Harp Encümeninin tespitlerine göre 3. Ordunun (şehit, esir, yaralı ve hasta olmak üzere) toplam zayiatı 57.000 kişidir. General Maslofski’nin tespitlerine göre de Rus ordusunun toplam zayiatı (esir düşen 2.000 kişi hâriç) 30.000 kişidir.
Sarımakış Harekâtından alınacak derslere gelince…
- Gerek hava şartlarının, gerekse de imkân ve kabiliyetlerin hiç de uygun olmadığı bir zamanda yapılan Sarıkamış Harekâtında 3. Ordu’nun kayda değer bir kısmı zayiâta mâruz kalmış, acımasız kış şartlarına rağmen Türk askeri bu harekâtta insanüstü sabır, sebat, ve cesâret sergilemiştir. Nitekim harekâta ilişkin gelişmeleri günü gününe kaydeden General Nikolski de hatırâtında Türk askerinin kahramanlığını övmüştür.
- Çinli bilge ve stratejist Sun Tzu’nun (M.Ö. 544-496) da hâlâ bir askerî klasik olma niteliğini koruyan “Savaş Sanatı” isimli eserinde de belirttiği gibi (günümüzde de geçerli olmak üzere) bir harekâtın başarısı için komutan, stratejisini belirlerken kendi durumu ve düşman durumunu karşılaştırmalı, arazi ve hava durumunu dikkate almalıdır.
- Harbin sonucu milletin mukadderatına tesir edeceği için bir harpte emir-komuta birliği önemlidir. Bu çerçevede komutan karar verene dek alt kademe görüşlerini usulünce ifade eder, ancak karar verdikten sonra bu karara muhalefet etmek yanlıştır, suçtur ve başarısızlığa da kapı aralar. 25-26 Aralık gecesi İhsan Paşa ve diğer komutanların Enver Paşa’ya muhalefeti nedeniyle taarruzun durudurulması örneğinde olduğu gibi.
Tarih, ibret alanlar için çok önemlidir. Tıpkı ok atılan bir yay gibi ne kadar geriye çekerseniz okun o denli ileriye gitmesi misâli, tarihte de ne denli geriye gidilir ve ibret alınırsa, mevcut duruma ilişkin değerlendirme ve geleceğe ilişkin öngörüler de o denli isâbetli olur.
Sarıkamış Harekâtı’nın edebi metinlere yansıması
Sarıkamış Harekâtı edebî metinlere de konu olmuştur. Bunlardan biri de “Sarıkamış Ağıtı”dır. Bu harekâtta Kayseri’nın Pınarbaşı ilçesinin 16 haneli Sindel Köyünden 15 şehit verilmiş olup bu şehitler Bekir Ağa’nın altı oğlu, Kara Zala’nın dört oğlu, Hasan Ağa’nın oğlu Memiş, İdalardan Deli, Halıtların Mustafa ve Çavuş’un babası Kara’dır. Ağıtın tamamı beş kişi ta-rafından söylenmiş olup ilk beş kıtasını Kara Zala, diğer kıtalarını ise orada bulunan Memiş’in kardeşi Molla Mustafa, Bekir Ağa’nın karısı Sırıklı Döndü, Bekir Ağa’nın kızı Bahar ve Eğri Çavuş’un hanımı Hamma orada doğaçlama söylemiştir. Türkülere de konu olan ağıtın bazı kıtaları aşağıdadır.
SARIKAMIŞ AĞIDI
Sarıkamış Altınbulak.
Soğanlı'yı biz ne bilek.
Bizim uşak gökçek gezer.
Ağca zıbın gara yelek.
Yüzbaşılar binbaşılar.
Tabur taburu karşılar.
Yağmur yağıp gün değince.
Yatan şehitler ışılar.
Gadasın aldığım Eşe.
Tekerim dayandı daşa.
Seferberliği durdurun.
Elini öpem Enver Paşa.
Aziziye baba yurdu.
Kafkaslara tabya kurdu.
Benim korkum Ruslar değil.
Kara kışa kurban verdi.
Ağıttaki bazı kelimeler
Altınbulak: Sarıkamış’ın bir köyü. Soğanlı: Sarıkamış yamacındaki dağ. Uşak: Erkek evlat. Gökçe: Sevimli Ağca: Beyazımsı. Zıbın: İç yelek. Gada: Üzüntü, tasa. Gara: Siyah. Eşe: Ayşe. Daş: Taş Aziziye: Erzurum’da tarihî bir tabya.
Son söz;
Sarıkamış şehitleri ve gazilerinin cümlesinin kabirleri nur, ruhları şâd, mekânları cennet ve makamları da âlî olsun…
Faydalanılan kaynaklar:
---; Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Kafkas Cephesinde 3. Ordu Harekâtı 1916-1918, C. 1, Gnkur. Bsmv., Ankara 1993.
---; Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Kafkas Cephesinde 3. Ordu Harekâtı 1916-1918, C. 2, Gnkur. Bsmv., Ankara 1993.
ALBAYRAK, Muzaffer; “95. Yıldönümünde Sarıkamış Harekâtını Yeniden Değerlendirmek – 2. Bölüm”, http://www. geliboluyuanlamak.com, Erişim Tarihi: 28.06.2015)ARI, Kemâl, Birinci Dünya Savaşı Kronolojisi, Gnkur.Bsm., Ankara 1997.
AKBAY, Cemal; Osmanlı İmparatorluğu’nun Siyasî ve Askerî Hazırlıkları ve Harbe Girişi, Gnkur.Bsmv. Ankara 1991.
ALLEN, William Edward David and MURATOFF, Paul; Caucasian Battlefields, Cambridge University Press, UK 2010.
AYDEMİR, Şevket Süreyya ; Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa, C. III, Remzi Kitabevi, İstanbul 1972.
BİLGİN, Namık Kemâl; “Kara Zala’nın Sarıkamış’a Uzanan Feryadı”, Şehir Kültür Sanat, Sayı 29, Kayseri 2019.
ÇOLAK, Mustafa; Alman İmparatorluğu’nun Doğu Siyaseti Çerçevesinde Kafkasya Politikası (1914-1918), TTK Bsmv., Ankara 2006.
BELEN, Fahri; 20 nci Yüzyılda Osmanlı Devleti, Remzi Kitabevi, İstanbul 1973.
ÇOLAK, Mustafa; Enver Paşa Osmanlı-Alman İttifakı, 1. Baskı, Yeditepe Yay., İstanbul 2008.
EREN, Özhan; Sarıkamış’a Giden Yol, 6. Basım, Alfa Yayınları, İstanbul 2008.
GUZE, (Alman Yarbay) Feliks; I. Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesindeki Muharebeler, (Türkçeye çev. Yarbay Hakkı (Akoğuz), Yay.haz. Alev Keskin), Gnkur.Bsmv., Ankara 2007.
İLTER, (Kur.Alb.) Aziz Samih; I. Dünya Savaşında Kafkas Cephesi Hatıraları, (Yay.haz. Zekeriya Türkmen ve Elmas Çelik), Gnkur.ATASE Bşk.lığı Yay., Ankara 2007.
KARABEKİR, Kâzım; Birinci Cihan Harbine Neden Girdik, C. 1, Emre Yayınevi, İstanbul 1994.
KÖSOĞLU, Nevzat; Şehit Enver Paşa, 1. Baskı, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2008.
KURAT, Akdes Nimet; Türkiye ve Rusya, Ankara Üni. Bsmv., Ankara 1974.
LARCHER, Maurice; Kafkas Harekâtı, (Çev. Can Kaypalı, Yay.haz. Bingür Sönmez), Omnia Yay., İstanbul 2010.
MÜDERRİSOĞLU, Alptekin; Sarıkamış Dramı, 2. Baskı, Kastaş Yayınevi, İstanbul 1997.
MUHLMAN, Carl; İmparatorluğun Sonu 1914, (Çev. Kadir Kon), Timaş Yayınevi, İstanbul 2014.
PAKSOY, İrfan; Cihan Harbi’nde Osmanlı Devleti, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 2018.
POMIANOWSKI, Joseph; Osmanlı İmparatorluğu’nun Çöküşü, “1914-1918 Birinci Dünya Harbi”, (Çev. Kemal Turan), Kayıhan Yay., İstanbul 1990.
RENOUVIN, Pierre; I. Dünya Savaşı Tarihi 1914-1918, (Çev. Adnan Cemgil), Üçüncü Baskı, Altın Kitaplar, İstanbul 1982.
SABİS, Ali İhsan; Birinci Dünya Harbi Harp Hatıralarım, C. II, Nehir Yayınları, İstanbul 1990.
SANDERS, Liman von; Türkiye’de Beş Yıl, (Çev. M.Şevki Yazman), Burçak Yayınevi, İstanbul 1968.