İletişim: sakinoner@hotmail.com
Ömer Seyfeddin, dil ve edebiyat alanında olduğu kadar siyasî ve fikrî alanda da milliyetçiliği ön plana çıkarmış bir şahsiyettir. O, bu yönüyle de bir ülkü ve dava adamıdır.
Şiirleri ve hikâyelerinde milli duygu ve düşünceleri ile ülküsünü ortaya koyan yazar, siyasi ve fikri alandaki milli düşüncelerini belirten eserler de yazmıştır. Bunlar; Millî Tecrübelerden Çıkarılmış Amelî Siyaset, Türklük Mefkûresi (Türklük Ülküsü), Yarınki Turan Devleti isimli eserlerdir. Bu eserler tarafımdan Osmanlıcadan yeni yazıya çevrilerek hazırlanmış, 1972 ve 1977 yılarında iki ayrı yayınevince yayınlanmıştır.
Yazar bu eserlerinde; Türk milletinin yaşadığı ve acı çektiği tarihi olaylardan ders alarak gelecekte nasıl bir politika takip emesi gerektiğini, milletin hangi unsurlardan meydana geldiğini, milletin hangi unsurlardan meydana geldiğini, yeni yetişen nesillere milliyetçilik duygusunun nasıl aşılanması gerektiğini ve Türk milletinin ülküsünün ve nihai hedefinin ne olması gerektiğini anlatır.
Ömer Seyfeddin de, yakın dava arkadaşı Ziya Gökalp gibi bir kültür milliyetçisidir. Kavmi milliyetçiliği ilkel bularak, kesinlikle reddeder. “Bugün milletlerde ırk esası aramak, ‘elkimya’ (simya) ile uğraşmaktan daha gülünçtür. Millet; bir dili konuşan, bir din, bir terbiye, bir eğitimle birbirine kenetlenmiş insanların meydana getirdiği bir varlıktır.” [1]
Ona göre, Türklerin iki çeşit hayatı vardır; şahsi hayatı ve millet hayatı (Türklük). “Millet hayatını güçlendirmek, dünyadaki her şeyin üstünde görmek ve her şeyin üstüne çıkarmaya çalışmak, ‘Türklük mefkûresi’dir. Her milletin bir mefkûresi (ülküsü) bulunması gerekir. Kendi canının geçici, millet hayatının ebedî olduğunu bilenlerin amacı, bu ülküye hizmet etmek olmalıdır.
Millî ülküyü; dil, millet, din ve vatan sevgisi besler. O ülkü şudur: “Büyük milletler gibi ilerleyip gelişmek, kan ve din kardeşlerimizi sırasıyla esirlikten kurtarmak, Türk adını tarihte tekrar parlatıp Türklükle beraber Müslümanlığa da eski önemini kazandırmak…” [2]
O da, kendi döneminin çoğu Türkçüleri gibi, o dönemde sayısı 200 milyona ulaşan dünya Türklüğünün (Bütün Türklük) bir bayrak altında toplanarak büyük ve kuvvetli bir ‘İlhanlık’ kurulması ülküsünü benimsiyordu. Bu anlamda o da Turan idealine bağlı idi.
Ömer Seyfeddin’e göre, bir çocuğun Türk milliyetperveri (milliyetçisi) olabilmesi için şu özelliklere sahip olması gerekir [3]:
- Konuştuğu Türkçeyi sever ve güzel İstanbul Türkçesini herkese öğretmeye çalışır.
- Dini gibi milliyetini de sever ve kutsal bilir. Milliyetine laf söyletmez. Türklüğün dünyadaki milletlerin hepsinden daha soylu ve cesur olduğunu hatırdan çıkarmaz.
- Her fırsatta Türklüğü över, Türk tarihini, Türk cihangirlerini ve Türk bilginlerini anar.
- Türk milletinden en büyük cihangirler çıktığı gibi, İbni Sina ve Uluğ Bey gibi en büyük bilginlerin de çıktığına iman eder.
- Türk tarihini tümü ile öğrenir. Türklüğe ait yazılan ebedi ve ilmi eserleri, diğer okunacaklara tercih eder.
- Hangi meslek için hazırlanırsa hazırlansın, en başta gelen emeli, Türklüğe, Türk ülküsüne hizmet etmek olur.
- Kişisel hayatının geçici, fakat milliyetinin, Türklüğün sonsuza kadar kalıcı olduğunu aklından çıkarmaz. Ruhunda büyüklük ve yükseklik duygusu olan çocuk kesinlikle Türk milliyetperveri (milliyetçisi) olur. Her yerde, her zaman ve her işte birinci olmaya çabalar. Vücudunu izcilik ve idmanla, fikrini bilgi ve teknikle, ruhunu milli ülkü ile kuvvetlendirir.
Ömer Seyfeddin, Türk çocuğunun milliyetçi olabilmesi için gerekli bu şartları belirttikten sonra, onlara şöyle seslenir: “ Ey Türk çocukları! Siz hem kuvvet, hem bilgi, hem ülkü sahibi olunuz. Büyük başarılarınız adınızı tarihe geçirecek ve sizi bu geçici hayatın üzerindeki o edebî ve ölümsüz hayata ulaştıracaktır.”
O, büyük millet olmak için cehaletten kurtulmak gerektiğine inanır. Onun için her Türk ilme ve tekniğe son derece önem vermelidir. Okuyup öğrendikten sonra sanata, ticarete girmeli, milleti için zengin olmalıdır. İnsanları ayrı ayrı zengin olan milletler en kuvvetli milletlerdir.
“Türk milliyetinin uyanıp parlayabilmesi için; milli bir edebiyata, musiki, resim, heykel ve tiyatro gibi güzel sanatlara, makine, fabrika, elektrik, inşaat gibi tekniğe ve büyük sanayiye, güçlü bir ticaret ve iktisat hayatına sahip olması gerekir. Sonra canlanan ve zenginleşen millet ülküsü kendi kendine doğar.
Ömer Seyfeddin, Milli Tecrübelerden Çıkarılmış Amelî Siyaset isimli eserinde ise, iç ve dış düşmanlarımızın tarih boyunca Türkiye ve Türkler hakkındaki hasmane tutum ve ifadeler ile yaşattıkları kanlı olaylar hakkında bilgiler verdikten sonra şu sonuca ulaşır:
“Kanlı hâtıralarını asla unutmayacağımız mili tecrübelerden artık amelî (pratik) bir siyaset çıkıyor; işte bu Türk ve İslâm siyasetidir. Türkiye ancak bu iki kuvvet sayesinde yaşayacak. Türklük kuvvetlenip yükseldikçe, millî ve dinî ülküsüne yaklaşacak ve her dakika kuvvet gerektiğini ve kuvvetin de ancak birlikten doğacağını, kuvvetlendikçe çok daha iyi anlayacaktır.” [4]
Görüldüğü gibi Ömer Seyfeddin, otuz altı yıllık kısa ömrünü Türk milletinin kaderini değiştirecek, dil, edebiyat ve siyaset alanlarındaki düşünceler ve eserlerle doldurmuştur. O, bu çok yönlü duygu ve düşünce yapısıyla bir edebiyat, fikir, dava ve ülkü adamıdır. O, Türk milletini, çağdaşlarının çoğundan daha iyi tanımış ve onu bütün milli, manevi ve insani değerleri ile kucaklamış, ölçüleri sağlam, gerçekçi bir Türk milliyetçisidir.
Ruhu şad, mekânı cennet olsun.
[1] Ömer Seyfeddin, Türklük Ülküsü,(Hz. Sakin Öner), 2. Baskı, İstanbul 1977. s.(63-64)
[2] Ömer Seyfeddin, age, s.25
[3] Ömer Seyfeddin, age, s. 26-27
[4] Ömer Seyfeddin, Amelî Siyaset, Göktuğ Yayınları, İst. 1972, s. 55