İletişim: sakinoner@hotmail.com
Günümüzde küreselleşme, ABD ve AB dayatmaları, ‘insan hakları, azınlık hakları, demokratik haklar vb.’ arkasına sığınılarak, ‘Siyasi İslâmcılık’, ‘İkinci Cumhuriyetçilik’, ‘Etnik-Mozaikçilik’ ve ‘Yeni Osmanlıcılık’ gibi gayrı millî akımlar ele vermişler, milliyetçiliğe savaş açmışlardır. Bu akımların bazıları milliyetçiliğe karşı oldukları halde, özellikle son günlerde iç ve dış politikanın oluşturduğu ülke şartlarını ve siyasi çıkarlarını gözeterek milletin milliyetçilik duygularını istismar etmektedirler.
Milliyetçilik; milleti sevmek ve onun gelişmesi, güçlenmesi için çalışmak isteği, duygusu ve düşüncesinin adıdır. Samimiyet derecesi, “Ben Türk milliyetçisiyim.” diyen kişinin söylem, eylem ve üretimi ile ölçülür. Milliyetçilik fikri, kişiye, kurum veya kuruluşa, siyasi partiye mahsus bir fikir değildir. Milliyetçilik, hepsinin üstünde milletin bütününü kapsayıcı bir fikirdir. Milli birliği sağlayan ve milletin bekasını temine yönelik bir fikirdir.
Milliyetçilik, milletin yaşama ve yükselme iradesini ifade eder. Millete millî kimliğini kazandıran bütün maddî ve manevî değerleri sevmek, yaşatmak ve geliştirmek de milliyetçiliğin bir gereğidir. Sadri Maksudi Arsal ‘Milliyet Duygusunun Sosyolojik Esasları’ isimli esrinde, milletlerin var olma azim ve iradesine ‘Millî şuur’, ‘Milliyet duygusu’ veya ‘Milliyetçilik’ adlarını vermektedir.
Bir milletten olmak başka milliyetçi olmak başka şeydir. Bir milletten olmak tabii bir hadise, milliyetçi olmak ise kültür, şuur ve irade meselesidir. Milliyetçi, mensup olduğu milleti tanıyan, seven ve onu yükseltmeye çalışan insandır. Mehmet Kaplan’ın ‘Nesillerin Ruhu’ isimli eserinde belirttiği gibi, “Hiçbir insan, milliyetçi olarak doğmaz. Milletin şuuruna erdikçe, mazisini, halini tanıyıp, istikbalini düşündükçe ve ıstıraplarını kalbinde duydukça milliyetçi olur.”
Türk milliyetçileri hiçbir dönemde ırkçı olmamışlar, yabancı düşmanlığı yapmamışlardır. Kendi ırkını üstün tutup diğer ırkları küçük ve hor gören ırkçılık anlayışının, Türk milliyetçiliği ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Milliyetçilikte hareket noktası, milletin tarih içinde meydana getirdiği kültürdür. Milliyetçi, milletin kültür bütünlüğünü savunur, bu manevi yapıyı korumayı ve geliştirmeyi amaçlar.
Türk milleti, tarihin en eski çağlarından günümüze kadar milliyetçilik duygusunu, milli kimliğimizi oluşturan (dil, vatan, soy, kültür vb.) unsurlardan birini diğerinin önüne çıkarmak suretiyle oluşturmuştur. Günümüz Türkiye’sinin özel şartları içinde ‘Milliyetçilik’ düşüncesi, bütün etnik ve dini farklı kimliklerin ‘vatanseverlik’ ortak paydasında buluştuğu, ‘yeni bir kimlikle’ ilgilidir. Milletin bütününü kucaklayan milliyetçilik anlayışı, ‘vatanseverlik’ bağlamındaki milliyetçiliktir. Türk tarihinin Oğuz Kağan’dan Atatürk’e kadar devam eden döneminde ortak değer ‘vatan’ olmuş, bütün savaşlar ‘vatan savunması’ için yapılmıştır. Çünkü vatan, milletin üzerinde yaşadığı toprağa, kan ve can pahasına kazandırdığı milli bir kimlik ve kutsal bir ortak değerdir.
Vatanseverlik, ‘Türkiyelilik’ ve sadece ‘vatandaşlık’ demek değildir. Vatan da sadece coğrafi bir kavram değildir. Vatan, üzerinde uzun yıllar yaşayan insanların ortak tarih, mazi ve kültür oluşturdukları manevi bir mekândır. Vatan, farklı etnisite, inanç ve kültürlere sahip insanlar arasında saygıya dayalı ortak yaşama kültürünü oluşturur. Bu kültür, farklı gelenek, görenek ve ritüellerin ortak değerler olmasını sağlar. Anadolu coğrafyasında üç inancın ibadet mekânları olan cami, kilise ve havra yüzyıllarca birlikte inananlarına hizmet vermiştir. Milletimizin “Yaradılanı hoş gör / Yaradandan ötürü” düşüncesine ve ‘sevgi, saygı, hoşgörü’ anlayışına dayanan insanlığı kuşatıcı İslâm anlayışı, hem vatandaşlık bağını kuvvetlendirmiş hem de vatanseverlik duygusunu güçlendirmiştir.
Milliyetçiler ‘Türk’ kavramını bir etnisite olarak değil ortak vatanda oluşan kültürel bir kimlik ve milletler ailesinde kullanılan ortak ad olarak görmektedirler. Bu yüzden Türkiye’yi vatanı bilen, seven, kendisini bu vatanın ayrılmaz bir parçası kabul eden herkesi bu milletin bir ferdi kabul etmişlerdir. Atatürk de Türk milletini tarif ederken, “Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran halka, Türk milleti denir.” diyerek hiçbir etnisiteyi öne çıkarmamıştır. Bu sebeple yurttaşlarımızı kökenine göre ‘Türk olan’ ve ‘Türk olmayan’ diye ayırmamış, kendini bu vatanın ve bu milletin bir ferdi görenler için “Ne mutlu Türküm diyene!” demiştir. Ortak paydasını öne çıkaran milliyetçilik, milletin bütününü bir sevgi kuşağıyla kuşatan birleştirici bir düşüncedir.
Devleti yönetenlerin görevi, milli birlik ve beraberliği, her türlü imkân ve vasıtayı kullanarak güçlendirmektir. Bunu sağlayacak olan da ‘Vatanseverlik’ odaklı milliyetçilik anlayışıdır. Bunu millete benimsetme görevi, Milli Eğitim Bakanlığı’dır. Bakanlık da bunu, siyaset üstü tutulması şart olan milli eğitim sistemi ve bu duyguyla yetişmiş öğretmenler vasıtasıyla hayata geçirilmelidir. Müfredatın buna göre düzenlenmesi ve ders kitaplarının buna göre hazırlanması gerekmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı bugünkü yapısı, anlayışı ve müfredatıyla bu fonksiyonu gerçekleştiremez.
Milliyetçilik, maalesef son günlerde bazı siyasiler tarafından günlük siyaset malzemesi olarak kullanılmaktadır. Burada önemli olan, milliyetçilik fikrinin kişisel veya kurumsal tekele alınmaması ve günlük siyasetin üstünde tutulmasıdır. Çünkü milliyetçilik, milletin bir bölümünü değil bütününü kucaklayan bir fikirdir. Bu kutsal düşünce, milletin milli duygularının istismar vasıtası yapılmamalı, günlük siyasetin malzemesi olmamalıdır. Milliyetçilik günlük siyasetin malzemesi yapılarak ucuzlatılmamalıdır.