İletişim: sakinoner@hotmail.com
Tanzimat dönemi milliyetçiliğinin öncü şahsiyetleri:
10. Muallim Naci (1850-1893)
Edebiyatımızda, her ne kadar 1897’de yazdığı “Ben bir Türküm, dinim, cinsim uludur” mısraıyla başlayan “Cenge Giderken” şiiriyle Mehmet Emin (Yurdakul), “Türk şairi” sıfatını kazanmışsa da, Türk şiirinde ilk defa “ Ben bir Türküm” demek şerefi, Muallim Naci’ye aittir. Naci, Mehmet Emin’den altı yıl önce 1891’de yazdığı Ertuğrul Bey Gazi adlı büyük tarih manzumesinde:
Ben ki bir Türk’üm unutmam Caber’i
Türk olan ni’metşinas olmak gerek,
Var yerî gitsem Mezâr-ı Türk’e dek
diyerek milliyetçi bir ruha sahip olduğunu ortaya koymuştur.
Bir halk çocuğu olan Muallim Naci nesirde halk dilini kullanırken, şiirde de ilk önce “Türk” kelimesini zikredenlerden, daha doğrusu Türklüğünü açıklayanlardandır.(1)
Yahyâ Kemal, Muallim Naci’nin
Tepeden nasıl iniyor, bakın,
Şu kızın nişanlısı şanlıdır
mısralarındaki yerli şevki ve aruzla Türkçe söyleyiş ustalığını çok sevimli bulurdu.(2)
Eserlerinin o devir için çok önemli ve şuurlu bir millî vasıf taşımaları, Muallim Naci’nin her şeyden önce milli oluştaki önemi çok iyi idrak etmesindendir. Naci, bu şuuru, Doğu ile Batı’yı selahiyetle karşılaştırabilecek bir mukayese kabiliyetine ve bilgiye sahip olmasına borçludur. Kendisi, bazı edebiyat tarihçilerinin, Tanzimat dönemindeki “eski-yeni çatışması”nda gösterdikleri gibi “eski” taraftarı değildir. O, eski diye, millî kültürümüzü ve edebiyatımızı tamamen ortadan kaldıracak yozlaşma ve bozulmaya karşı çıkmıştır. Bu karşı çıkma da ondaki milli hassasiyetin bir sonucudur.
Fevziye Abdullah, Naci’deki milliyetperverliği şu ifadelerle özetlemiştir: “Naci’ye göre, bir milletin fertlerinden herhangisi, her neye teşebbüs ederse etsin, o işde gözden ayırmaması lâzım gelen şey milliyetin muhafazasıdır. Her millet milliyetini muhafaza ederek terakki aramalıdır.”(3)
Muallim Nâci’nin ilk basılan eseri, 31 sahifelik manzum, Mûsâ b. Ebu’l Gaazân yahut Hamiyet isimli eserdir. Naci’nin bu eserinde, Endülüs İslâm Devleti çökerken, Gırnata’da; Musa namındaki kahraman bir serdarın menkibesi hikâye edilmiştir. Şehri İspanyollara teslim etmek isteyen heyete karşı o sonuna kadar müdafaayı savunmuştur:
Mal için mi bu terk-i gayret ediş.
Millete biz terahhüm etmez isek,
Bozulunca kıvam-ı milliyet,
Ben eminim vehimdir bu gidiş.
Ana düşman mı merhamet edecek?
Ne memalik kalır, ne hürriyet.
Musa, bu yolda uzun hitabeler irad ettikten sonra, teklifine kimsenin iştirak etmediğini görünce, tek başına düşman üzerine saldırır, birçok düşman süvarisini yere serdikten sonra, vuruşa vuruşa şehit düşer ve yaralar içindeki vücudunu nehre atarak cesedini bile düşmana esir vermez.
Bu eserdeki Naci’nin milliyetçilik şuurunu açıkça ortaya koyan şu mısralar da çok önemlidir:
İttihâd olsa kalb-i milletde
Hiç olur mu zevâl devletde
Mülke âfet şikâk-ı millettir
Rûh-ı mülk, ittifâk-ı millettir
Ayrılan millet ittihâdından
Kessün ümidini muradından
Naci, yine manzum bir eser olan Ertuğrul Bey Gazi’de, Kayı’ların Anadolu’ya gelip, Oğuz Türklerine ebedî vatan kuruşlarının ilk safhalarını anlatır. Eser milli vasıflarla zengin, milli tarihe hürmet duygularıyla dolu değerli bir manzûmedir.(4)
Tanzimat döneminin Osmanlıca ya karşı tepki gösteren ve şuurlu olarak dilde milliyetçilik yapan şair ve yazarlardan biri de, Muallim Naci’dir. Muallim Naci ve Beşir Fuad’ın dil hakkındaki görüşlerini yansıtan önemli eserlerden biri de İntikad’tır. Bu eser 1886 yılında, İstanbul’da Mahmut Bey matbaasında yayınlanmış 101 sayfalık bir eserdir. Kitabın üzerine düşülen notta: “Muallim Naci Efendi ile Beşir Fuad Bey arasında Viktor Hugo hakkında cereyan eden mekatibedir (mektuplardır)” denilmektedir. Eser, Muallim Naci’nin Beşir Fuad ile yazışmalarının bir araya getirilmesinden oluşmuştur.(5)
Muallim Naci’nin 4, Beşir Fuad’ın 3 mektubundan oluşan İntikad’da edebiyatla ilgili her konuda görüş ortaya konulmuştur. Bunlardan özellikle dil ve sadeleşme meselesi ilgili olanlar çök önemlidir. Her iki yazarın bu konudaki görüşlerinin yer aldığı eserde, Muallim Naci’nin dilimizin meselelerine milliyetçi açıdan baktığını görmekteyiz. Türkçeyi bir başka dilin kurallarına bağlı olarak incelemeyi kabul etmeyen Naci: “Biz demek istiyoruz ki lisânımız diğer hiçbir lisânın kavâid (kurallar) ve şîvesine ittibâya (uymaya) mecbur değildir. Osmanlı lisânı başlı başına bir lisândır. İçinde elsine-i sâire (diğer dillerin) lügatleri bulunması bu müddeâya (iddialara) kat’a (kesinlikle) münâfi (zıt) düşmez. Her lisân diğerinden istiâne edegelmiştir (yardım almıştır). Biz de istiâne ederiz. Fakat aldığımız kelimeleri zevkimize tevfikan (uygun) istimal eyleriz (kullanırız)… Bu vech ile Osmanlı lisânına dair söz söylemeye cesaret edişim bir Türk olduğumdandır, yoksa mesela bir Arap olsaydım bu lisâna müteallik olan mesâilde (meselelerde) öyle ahrârâne (rahatça) idâre-i lisân edemezdim.” (İntikad 47-48)
Muallim Naci, dilde sadeleşme işinin ilmî bir cemiyet marifetiyle yapılması gerektiğini, Türkçenin öğrenilmesi ve öğretilmesi konusunda Arapça ve Farsçayı bilmenin mutlak şart olmadığını belirtmiştir. “Türkçeyi doğru yazmak için yalnız Türkçeyi mükemmel bilmek lâzımdır. Bu nasıl olur? Dediğimiz gibi bir kavâid (dil bilgisi) kitabı ve bir lügat kitabı meydana getirmekle! Bunlar yapılmadıkça lisânımızın tahsili (öğretimi) hakkıyla teshil olunamayacaktır (kolay olmayacaktır).” (İntikad 90)
Muallim Naci’nin dil konusundaki görüşleri, Beşir Fuad’la da örtüşmektedir. Beşir Fuad, bir milletin diğer dillerden aldığı kelimeleri asıllarıyla kabul ve muhafaza edilmesine karşıdır: “Bir lisânın esasen kendi malı olan kelimâtın (kelimelerin) bile mürûr-ı zamanla (zaman geçtikçe) mânâsı, imlâsı, telaffuzu değişir. Lisânların kendilerine mahsus hayatları vardır: Doğarlar, yaşarlar, nihayet ölürler. Elsine-i mevcûdenin (mevcut dillerin) hiç birisi kavâidini (dil kurallarını) diğer bir lisânın kavaidine (kurallarına) tevfîk etmedikleri (uyarlamadıkları) halde, bu hâli lisânımız için tecviz etmek uygun bulmak) elbette iltizâm-ı garâbet (garip bir uygulama) olur.” (İntikad 37-38) Beşir Fuad’a göre lisânımızın sadeleşmesine çalışmak, milletimize yapılacak en büyük hizmettir, Böyle yapılırsa dilimiz de diğer diller gibi “hür ve müstakil olabilir.” (İntikad 62)
Muallim Naci, dil üzerinde çalışacak insanların bu konuda uzman olmalarını şart görür. Dilde tasarruf herkes tarafından yapılamaz. “Lisânımız var ise onda tasarruf etmeye hakkımız da vardır. Fakat bu tasarruf, erbabına tevdî edilmek lazım gelir, yoksa her eli kalem tutan lisânda tasarrufa kalkışacak olur ise ne söyleyeceğimizi, ne yazacağımızı şaşırır kalırız. Bunun çare-i münferidi (tek çaresi), muktedir bir cemiyet-i edebîye teşkil etmektir.” (İntikad 23)
Muallim Naci, Tanzimat döneminde Şinasi ile başlayan ve Namık Kemal ve Ziya Paşa ile devam eden dilde milliyetçilik akımının şuurlu bir takipçisidir. Verdiği güzel örneklerle bu konuda önemli bir hizmette bulunmuştur. Muallim Naci ve Beşir Fuad’ın dil konusundaki bu görüşleri. Tanzimat’la belirmeye başlayan iki tabii eksikliği -lügat ve grameri- tamamlamaya çalışan fikirlerdir. “Naci işte lügat ve grameri tamamlamaya çalışan adamdır.”(6)
(1) Tarık Binat, Milli Kültür ve Ahlâk, İstanbul 1971, s.144
(2) Nihat Sâmi Banarlı, Kültür Köprüsü, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul 1985, s.195
(3) Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, c.2, s.987
(4) Hazine-i Fünun, 8-15 Eylül 1894
(5) Çimen Özçam, İntikad’a Göre Muallim Naci ve Beşir Fuad’ın Dilimize Bakışları, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, c. 12, Sayı: 1, s. 97-100.
(6) Ahmet Hamdi Tanpınar, XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, 5. Baskı, İst. 1982, s. 607