İletişim: sakinoner@hotmail.com
1876 yılında tahta çıkan Sultan II. Abdülhamit’in, I. Meşrutiyet’i ilan etmesinden sonra Tanzimat Edebiyatı’nın II. Dönemi başlamıştır. Bu dönemin sosyal psikolojisine, sanat ve kültür hayatına, Sultan’ın 1877’de Osmanlı-Rus Savaşı’nı bahane ederek Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nı kapatması ve ardından İmparatorluğun parçalanmasını önleme düşüncesiyle milliyetçi sanat ve düşünce adamlarına yaptığı sürgüne varan baskılar ve yazı hayatına uyguladığı ağır sansür etkili olmuştur.
Bu ortamda, Tanzimat edebiyatının II. Nesli’nin ağırlık kazandığı görülmektedir. II. Nesil, bu baskı ve sansür ortamında I. Neslin ‘Cemiyet için sanat’ anlayışı yerine ‘Sanat için sanat’ anlayışını benimsemiştir. Bu neslin en tanınmış edebiyatçıları Recaizâde Ekrem, Samipaşazâde Sezai ve Abdülhak Hâmit (Tarhan)’dır. Bunlar içinde, sadece Hâmid, bazı eserlerinde, Türkçü denilebilecek bir tavır sergilemiştir. Sardanapal, Tarık, Eşber ve Nazife isimli eserlerinde vatanseverlik ve milliyetçilik duygularını ortaya koyan Hâmid’in Tayflar Geçidi’ndeki “Sen Türk namını anıyorken biraz eğil!” biçimindeki haykırışı, ondaki Türklük şuurunu açık bir delilidir. “Vatanperver ol, bir de sev milleti / Bilirsin hayatın nedir illeti” ve “İndimde Türk oğulları hep bir pederlidir/Türk, onda şüphe ettiği gün pek kederlidir” mısraları, Hâmid’in milliyetçiliğine örnek olarak gösterilebilir.(1)
İlmî Türkçülük alanının öncüleri
1876-1908 yılları arasında ilmî Türkçülük alanında yetişen başlıca şahsiyetler; Bursalı Tahir Bey, Necib Âsım, Veled Çelebi (İzbudak), İkdamcı Ahmet Cevdet, Raifpaşazâde Mehmet Fuad, Emrullah Efendi, Necip Bey (Türkçü), Ahmet Hikmet (Müftüoğlu) ve Mehmet Emin (Yurdakul)’dur.
İlmî Türkçülük hareketine bir biyografi ve bibliyografi âlimi sıfatıyla katılan Bursalı Tahir Bey, İslâm medeniyetinde Türklerin yerini göstermeye çalışmış ve bu düşüncesiyle Türk olduğu bilinmeyen birçok âlimin ve sanatkârın Türklüğünü ortaya çıkarmıştır. Türklerin Ulûm ve Fünûna Hizmetleri isimli kitabı ile üç ciltlik Osmanlı Müellifleri isimli ansiklopedik eseri, bu yönden çok önemlidir.
Necib Âsım, Türk dili ve Türk tarihi üzerindeki makaleleri ve risaleleri ile Türkiye dışında da etkili olmuştur. Necip Âsım, Edib Ahmet’in Hibetü’l-Hakayık isimli eserini incelemeli olarak yayınlamış, Leon Cahun’ün Türk tarihine ait Gökbayrak isimli romanını tercüme etmiş ve Orhun Âbideleri’ni yayımlamıştır.
Veled Çelebi (İzbudak), Necib Âsım’la birlikte Türk dili üzerinde incelemeler yapmış, sekiz ciltlik Türk Dili Lûgatı hazırlamıştır.
Çıkardığı İkdam gazetesini Türkçülüğün bir organı haline getiren Ahmet Cevdet, sade dille yazarak ve bir İkdam Kütüphanesi kurarak millî kültürümüze büyük hizmetler vermiştir.
Raifpaşazade Mehmet Fuad Bey, dilde Türkçülük hareketine yeni bir boyut kazandırmak istemiş, fakat bu konuda tasfiyecilik (arı Türkçecilik) gibi yanlış bir akıma öncülük etmiştir.
Maarif Nazırı Emrullah Efendi, Muhîtü’l-Maarif isimli bir ansiklopedi ile tarih alanında Türkçülüğe ilmî bir katkı sağlamıştır.
Necip Bey (Türkçü), Türkçülük idealine şiddetle bağlılığı ve özellikle dil ilmi üzerine çalışmaları ile dikkati çekmiştir.
‘Sanat için sanat’ anlayışına II. Tanzimatçılardan daha sıkı bağlı olan ve Batı edebiyatını yakından takip eden Servet-i Fünîn Edebiyatı(1896-1901) içinde Türkçülük akımına bağlı olan tek şahsiyet, Ahmet Hikmet (Müftüoğlu)’dur. Sade dille, yerli ve millî konularda eserler veren Müftüoğlu Ahmet Hikmet’in milliyetçilik tarihi açısından en önemli eseri, Çağlayanlar isimli millî hikâyeler ve nesirler kitabıdır.
19. yüzyılın son yıllarında milliyetçilik idealini şiir sahasına yansıtan ilk şairimiz Mehmet Emin (Yurdakul)’dur. “Ben bir Türküm; dinim, cinsim uludur. / Sinem özüm ateş ile doludur” mısralarıyla başlayan “Cenge Giderken” şiirden dolayı, edebiyatımıza ‘Türk şâiri’ olarak geçen Mehmet Emin, Osmanlı şairleri arasında ilk defa şuurlu bir şekilde dilinin Türkçe, milletinin Türk olduğunu anlamış ve haykırmış bir şairdir. Şair, millî duygularla dolu şiirlerini; Türkçe Şiirler, Türk Sazı, Ey Türk Uyan, Tan Sesleri, Dicle önünde, Turan’a Doğru, Ordunun Destanı ve Zafer Yolunda isimli kitaplarda yayımlamıştır. Şiirlerinin çoğunu millî ölçümüz olan hece vezni ile yazmıştır.
Burada şunu da belirtmek gerekir ki, Tanzimat’tan sonraki Türk edebiyatında “Türküm” ifadesini kullanarak Türklüğü ile övünen ilk şair Muallim Nâci’dir. Naci’nin “Ben ki Türk’üm, unutmam Caber’i” mısraı, onun millî duygularının gücünü ortaya koyan veciz bir örnektir. Fakat Mehmet Emin (Yurdakul), “Türküm” sözünü bütün ömrünce terennüm etmiş ve bu yüzden “Türk Şairi” olarak anılmıştır.(2)
İlk siyasi Türkçüler
19. yüzyılın sonlarında, 1897 Türk-Yunan Harbi öncesi ve sonrasında, Türkçülük akımı, aydınlar arasında yayılmaya, dil, tarih ve edebiyat alanından sonra siyaset sahasında da etkisini göstermeye başlamıştır. İlk siyasî Türkçüler diyebileceğimiz şahsiyetler; Tunalı Hilmi, Akçuraoğlu Yusuf, Hüseyinzâde Ali Bey ve Ağaoğlu Ahmet’tir.
Tunalı Hilmi, milliyetçiliğin önemli bir boyutu olan “Halkçılık” üzerinde durmuştur. Halkın büyük çoğunluğunu meydana getiren köylüye çok önem vermiş, liberal, halkçı ve demokrat bir kişilik sergilemiştir. Ayrıca, Tunalı, sade Türkçe yazarak, dilde de Türkçülük yapmıştır.
Kazan Türklerinden Akçuraoğlu Yusuf, 1897’de Malumat mecmuasında yayımlanan Şahabeddin-i Mercanî tercüme-i-Hâli ile yazı hayatına giriş yapmıştır. Bu yazı, Kuzey Türklüğünün, irfan seviyesini, fikrî hareketlerini Güney’deki kardeşlerine anlatmak amacıyla yazılmıştır. Ahmet Rıza Bey’in Şûra’yı Ümmet ve Fransızca Meşveret gazetelerinde yazdığı makalelerle, Türkçülüğü siyaset sahasında düşünmeye başladığını ortaya koymuştur.
“Bana öyle geliyor ki, müslüman olmıyan milliyetlerin bağımsızlıkları mukkadderdir” diyen Akçuraoğlu, daha sonra müslüman unsurların da bağımsızlık peşinde koştuğunu görünce, Kahire’de yayınlanan Türk gazetesine “Üç Tarz-ı Siyaset” isimli makalesini yazmıştır. Bu makale ile siyasi sahada Türkçülük meselesi, ilk defa bütün açıklığıyla gündeme gelmiştir.(3) Akçuraoğlu, Üç Tarz-ı Siyaset’le ‘Türk Birliği’ siyasetini savunmuştur. Akçuraoğlu Yusuf, bundan sonraki Türkçülük mücadelesinin her safhasında yer almıştır.
Rusya’daki milliyetçilik akımlarının etkisiyle Türkçü olan Hüseyinzâde Ali Bey, Ağaoğlu Ahmet Bey ve Topçubaşıoğlu Ali Merdan Bey Azerbeycanlıları sünni-şii çekişmesinden uzaklaştırarak, Türklük ve İslâmlık fikirleri etrafında birleştirmeye çalışmışlardır.
(A. Turan) müstear adı ile yazan Hüseyinzâde Ali Bey, müslüman Türkler arasında “İlk Turanî” yani “Pan Turanist”tir. Turan kelimesi, ilk defa Ali Bey’in şu mısralarında yer almıştır:
Sizlersiniz, ey kavm-i Macar bizlere ihvan,
Ecdâdımızın müştereken menşe-i Turan...
Hüseyinzâde Ali Bey, Müslüman Türk kavimleri için bir esas olarak “Türkleşmek, İslâmlaşmak, Avrupalılaşmak” gerektiğini savunmuştur. Ziya Gökalp, yıllar sonra, bu esası, “Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muâsırlaşmak” biçiminde telaffuz etmiştir. Ali Bey, Türkçü fikirlerini, Füyuzât dergisinde ayrıntılı olarak yazmıştır.
Siyasî Türkçülerin en önemli temsilcilerinden biri de, Ağaoğlu Ahmet Bey’dir. Azerbaycanlı bu büyük Türkçü, Ruslara karşı Azerbaycanlıların hukukunu savunan Hacı Zeynelabidin Takiyef’in sahibi olduğu Kaspy gazetesinin başyazarlığını yapmıştır. Yine Takiyef’in çıkardığı Azerbaycan’ın Türkçe ilk günlük gazetesi olan Hayat’ta, Hüseyinzade Ali Bey’le birlikte Türk millî duygu ve şuurunun uyanmasına büyük hizmet vermiştir.
Daha sonra İrşâd adı ikinci günlük gazeteyi kendisi çıkarmış ve bütün gücüyle Kafkasya Türklüğünde birliğin meydana gelmesine gayret göstermiştir. Halkı uyandırmak için, Kafkasya’da şehir şehir dolaşarak, mekteplerin ve eğitimi yayan cemiyetlerin kurulmasını sağlamış, Ermenilerin Türklere mezalimini önlemek için, Bakü’de Fedai isimli bir cemiyet kurmayı başarmıştır. Ağaoğlu Ahmet Bey ve arkadaşlarının bu çalışmaları sonucunda 1907 yıllarına doğru, Azerbaycan’da Türk millî şuuru hayli gelişmiştir.(4)
(Devam edecek)
(1) Hâmit’in milliyetçiliği konusunda; Necdet Sançar’ın Türk Yurdu, II. Cilt, Mayıs 1960, sy.2, s.41-42’deki “Abdülhak Hâmid Unutulabilir mi?” başlıklı makalesine ve Sakin Öner’in Abdülhak Hâmit Tarhan, (Toker Yayınları, İstanbul 1974) isimli kitabına bakınız.
(2)Nihad Sâmi Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, c.II , s. 1084-1085
(3)Yusuf Akçura, Türkçülük, s. 169
(4)Yusuf Akçura, a.g.e. s. 207