Sakin Öner

Tüm yazıları
...

Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e  Türk Milliyetçiliğine Genel Bakış-19

İletişim: sakinoner@hotmail.com

Sakin Öner

Tanzimat dönemi milliyetçiliğinin öncü şahsiyetleri:

9. Süleyman Hüsnü Paşa “Şıpka kahramanı” (1838-1892)

Tanzimat dönemindeki Türk milliyetçiliği fikrinin en önemli simalarından biri de, “Şıpka Kahramanı” Süleyman Hüsnü Paşa’dır. Aslen Kastamonulu olan Süleyman Hüsnü Paşa, 1838 yılında İstanbul’da doğmuştur. 1860 yılında Mekteb-i Harbiye’den mezun olan Süleyman Paşa, Osmanlı ordusunda çalışmaya başlayan, Girit ve Yemen bölgelerinde görev yapan Osmanlı ordusunun başarılı bir komutanıdır. Şıpka boğazında Rusları birkaç kez yenilgiye uğratması sebebiyle “Şıpka kahramanı” olarak anılır.

İstanbul’a döndüğünde mezun olduğu okulda, edebiyat dersleri okutmuştur. 1874 yılında paşalık rütbesi ile taltif edilmiş, Mekteb-i Harbiye ve Mekâtib-ı Askeriye nazırı olmuştur. Süleyman Paşa’nın bu hızlı yükselişi, çok zeki, dürüst, bilgili ve büyük bir insan oluşunun, kendi kabiliyetinin ve şahsi faaliyetlerinin karşılığıdır.

Görevlerini büyük bir başarıyla tamamlayan Süleyman Paşa’nın en büyük hizmetlerinden birisi, “Askerî Rüştiye Mektepleri”dir. Öğrencilere millî şuur ve askerî terbiye kazandıran bu okullar, Süleyman Paşa’nın kurduğu eğitim kurumlarıdır. Süleyman Paşa’nın başarılarla dolu hayatı, 1877 yılından sonra olumsuz gelişmelerle ıstırap dolu bir hayata dönüşmüştür. Paşa, Osmanlı-Rus savaşının olumsuz sonucundan sorumlu tutulmuş, Taşkışla’da hapsedilmiştir. Bir yıl süren uzun bir yargılamadan sonra idama mahkûm edilmiş, rütbe ve madalyaları geri alınmıştır. Cezası bir müddet sonra sürgüne çevrilmiştir. 14 yıl Bağdat’ta sürgün hayatı yaşayan Paşa, 8 Ağustos 1892 tarihinde burada vefat etmiştir.

Bazı tarihçilere göre, Sultan II. Abdülhamit,  Süleyman Paşa’yı, Mekteb-i Harbiye Nazırı iken Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesi ve yerine Beşinci Murad’ın geçirilmesi hadisesine mektep taburu ile katılmasından,  hürriyetçi ve inkılâpçı bir paşa olmasından dolayı bu cezaya müstahak görmüştür. Süleyman Paşa’nın kaderi bu yüzden tersine dönmüştür.(1)

Süleyman Paşa değerli bir asker olduğu kadar, Türk milliyetçiliği görüşünü benimsemiş değerli ve bilgili bir fikir ve edebiyat adamıydı. Askerî Mektepler Nâzırı olduktan sonra, bu mekteplerde okutulacak kitapların bir kısmını konunun uzmanlarına yazdırırken, bir kısmını da kendisi kaleme almıştır.

Süleyman Paşa’nın millî şuurla kaleme aldığı eserleri gözden geçirelim.

a. Sarf-ı Türkî

Süleyman Paşa’nın millî şuurla askerî mektepler için yazdığı kitaplardan biri, bu mekteplerde Türkçe öğretimi kolaylaştırmak ve sistemleştirmek için yazdığı Sarf-ı Türkî isimli Türk dili grameridir. Süleyman Paşa bu kitaba, “Kavâid-i Osmaniye” veya “Sarf-ı Osmanî” gibi isimler vermemiş, Türkçeyi müstakil bir lisan olarak kabul ettiği için onu Sarf-ı Türkî diye isimlendirmiştir. Bu isimlendirme bile, onun ne kadar şuurlu bir Türk milliyetçisi olduğunu ortaya koymaktadır. Hatta Ta’lim-i Edebiyat’ın önsözünde “Edebiyat-ı Osmaniye”, “Eş’ar-ı Osmanî” gibi tabirler kullanan Recâizâde Ekrem’e yazdığı bir mektupta bu noktayı önemle vurgulamıştır. Süleyman Paşa bu mektubunda; “Osmanlı edebiyatı” sözünün yanlış olduğunu, dilimize Osmanlı dili, milletimize Osmanlı milleti denilemiyeceğini söylüyor; “Osmanlı tabiri devletin adıdır; milletimizin adı ise sadece Türk’tür. Bu sebeple lisanımıza Türk dili, edebiyatımıza Türk edebiyatı demek lâzımdır.” diyordu.(2)

b. Mebaniü’l-İnşa

Mebaniü’l-inşa, Süleyman Paşa’nın Harbiye mektebinde edebiyat hocalığı yaparken, bu okullarda okutulmak üzere hazırladığı, Batı edebiyatından faydalanılarak yazılan bir kitaptır. Eser, Arapça, Farsça ve Fransızca kaleme alınmış edebiyat kitaplarından istifade edilerek yazılmıştır. Eserde, edebî sanatları ve edebî bilgileri dikkatle seçilmiş metinler örnek olarak gösterilmektedir. Bu eser, Tanzimat döneminde yazılmış ilk edebî nazariyeler kitabı olarak kabul edilir. Mebaniü’l-inşa isimli bu edebiyat kitabı, seçilen örneklerin millî ve askerî özellikler taşıması ve askerî hitabet örneklerine geniş yer verilmesi sebebiyle çok önemlidir.

c. Tarih-i Âlem

Süleyman Paşa’nın ilmî Türk milliyetçiliği alanındaki en önemli eseri, Tarih-i Âlem’dir. Eser çok geniş bir birikimle ve sağlam bir metotla hazırlanmıştır. Paşa bu eseri, başta Deguignes’nin Hunlar Tarihi, Raimond’un Tatar Tarihi ve Ebulgazi Bahadır Han’ın Şecere-i Türkî olmak üzere Doğu ve Batı tarihlerini, hattâ Çin tarihlerini inceleyerek yazmıştır. Bu eserde, Türkiye’de ilk defa olarak; ilk çağlar Türk tarihine ait yüz elli dokuz sahifelik bir bahis ayrılmış, bu kısımda eski Türkler hakkında çok önemli bilgiler vermiştir. Türklerin en eski atalarının Hunlar olduğunu ve meşhur destanda adı geçen Türk Hakânı Oğuz Han’ın, Hun devleti hükümdarlarından Mete olması gerektiğini ilk defa Süleyman Paşa söylemiştir.  Paşa, bu eserin ilkçağ bölümünü tamamlamış, ortaçağ ve yeniçağ bölümlerini yazmaya vakit bulamadan vefat etmiştir.

Süleyman Paşa Tarih-i Âlem’inde Türk milletinin tarihinin başlangıcı ile ilgili bilgiler vermektedir. Eserin  “Tavâif-i Türk” başlıklı kısmından bir bölüm aşağıya alınmıştır:

“Ensâl-i Türk kıt’aât-ı cihânın her cihetine intişâr u isâl-i nüfuz u iktidâr eylemiş bir cemiyet-i zi-satvet olduğundan, tarihinin muâsırları bulunan düvel ü millel-i mevcûde tevârihine merbûtiyeti vardır. Meselâ Asya’da Hindliler, Farslılar, Araplar, Avrupa’da Yunanlılar, Romalılar, Fransızlar, Polonyalılar, Macarlar, Ruslar ile pek çok muharebeleri mastûr-ı sahâyif-i tevârihtir. Ve nesl-i mezkûr a’sâr u mahall-i muhtelifede esâmi-yi mütenevvi’a ile satvet-bahşâ-yı âlem-i hâdisât olup, hattâ Avrupalılar beyninde ma’rûf olan Hunlar da yine Türklerdir. Şu kadar ki onlarca bu unvan ile müştehir olmuşlardır.

İftirâk-ı Babil’den sonra Sincar sahrasını terk ile eknâf-ı arza intişâr eden ebnâ-yı Nuh’tan Yafes ve evlâdı dahi Asya-yı bâlâya doğru şedd-i rahl-i sefer ile oraları kendilerine ittihaz-ı mavtın ettiler. Rivayete göre, bunlardan bir kısmı Fars ve Baktria’da bir müddet tavattun eyledikten sonra Kaşgar şehrinin bulunduğu dağ eteklerine doğru ilerlediler ve Çinliler zuhûrlarını Şensi eyaletinden add ve itibar edegeldiklerinden, ihtimaldir ki, kısm-ı mezkûr Kaşgar’ın şarkında vâki çöl tarîkîyle Şensi eyaletine hicret ile orada mutavattın ve sülâle-i Çin dahi ondan müteşe’ib ola”(3)

d. Hiss-i İnkılâb

Süleyman Paşa’nın diğer millî ve vatanperverâne duygularla kaleme aldığı bir eseri de Hissi-i inkılâb adlı risalesidir. Onun ölümünden sonra, oğlu Servet-i Fünun şairlerinden Süleyman Nesib tarafından neşredilmiştir. Bu eserde Paşa’nın vatan ve inkılâp yolundaki şuurlu ve azimli faaliyetlerinin bir özeti yapılmıştır. Ancak, kendi hizmetlerini yine kendi dili ile söylemeyi fazilet kanunlarına uygun bulmadığı için, bu gibi gayretlerinin hâtırasını bir başkasının dilinden hikâye etmiştir.

Süleyman Paşa bu eserinde, Türk milletinin zekâ, fazilet ve kabiliyeti hakkındaki kesin kanaatini ortaya koymuştur. Ona göre, “Türk milleti, Avrupa’daki her türlü yeni medeni hareketleri kolayca kabul edecek ve bu alanda hatta örneklerini seçebilecek bir kabiliyettedir. Bu millet, ilerlemek için sadece hükümetinin teşvikine muhtaçtır. Memlekette ahlâki bozukluklar, daha ziyade sınıf-ı vükelâya dâhil olanlar arasındadır. Milletin kurtuluşunu herkes, hattâ hükümdarlar bile ister. Ancak onlar içinde bunu istemiyecek veya yapamıyacak kabiliyette olanlar varsa, onları devlet başından uzaklaştırmak da öyle güç bir iş değildir.”(4)

Banarlı, Süleyman Paşa’nın bu sözleri hakkında “Bu sözler, bütün bu fikirlerini tatbik sahasına koymuş ve muvaffak olmuş bir Türk idealistinin sözleri olmak bakımından bilhassa mühim bir değer taşımaktadır” değerlendirmesini yapmıştır.

Tanzimat döneminin ilmî Türkçülük alanında temayüz etmiş simalarından biri olan Süleyman Paşa, engin bir bilgi birikimine ve büyük bir millî şuura sahiptir. Süleyman Paşanın, dinî konularda da aynı hassasiyete sahip olduğunu Kebir İlmihal ve Sagîr İlmihal adlı eserlerinde de görmekteyiz. Din terbiyesine çok önem veren Süleyman Paşa, bu eserlerini okullarda okutulmak üzere sade ve duru bir dille kaleme almıştır. Eserlerinde Arapça ve Farsça kelimelere, terkiplere mümkün olduğu kadar az yer vermiş olması, dil milliyetçiliği konusunda onu çağdaşlarından ayıran bir özelliğidir.

(Devam edecek)

 

(1) Nihat Sâmi Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, Milli Eğitim Basımevi, 1987, c.2, s.1070

(2) Nihat Sâmi Banarlı, a.g.e. c.2, s.1071

(3) Süleyman Paşa, Tarih-i Âlem, İstanbul 1293 (1877), s. 383

(4) Nihat Sami Banarlı, a.g.e., c.2, s.1072